Konu : Sımsıcak bir sevgi, saygı ve ilginin iyileştiremeyeceği hiçbir hastalık yok
Gönderen :
"Mayıs"
Tarih :
4/12/2021 10:58:58 PM
.
SIMSICAK BİR SEVGİ, SAYGI VE İLGİNİN İYİLEŞTİREMEYECEĞİ HASTALIK YOKTUR
Mektup-Cevap
Saygıdeğer hocam,
Öncelikle sizi o kadar çok seviyorum ki, problemlerimizle sizi hiç üzmek istemiyorum. Ancak insanın ne yapacağını bilemediği durumlarda sizin gibi insanların varlığı bile bizi, kendimizi çaresiz hissetmekten koruyor.
Hocam benim bir ağabeyim var. Öğretmen. Çocukları, insanları çok seven bir insan. Ama imtihanı çok büyük. Eşi 10 seneyi aşkın bir süredir Bipolar denilen bir psikiyatri hastası. Hastalık atak geldiğinde korkunç hal alıyor. Vurup kırmalar, özellikle eşine, ailesine, kendi ailesine kin dolu ithamlar. Komşuları uyandıracak kadar bağırıp çağırmalar... Sabah erken saatlerde telefonla arayıp bağırmalar... Hastalık iki ucu sivri bir değneğe benzetiliyor. Ne çok sevinecek, ne çok üzülecek. Hayatta bunun ayarını yapmak o kadar zor ki. Zavallı ağabeyim onu kızdırmamak için nasıl davranacağını şaşırır oldu artık. Denemedikleri tedavi şekli kalmadı diyebilirim. 14 yaşında bir çocukları var, ona zarar vermiyor ama çocuk bu ortamdan illaki etkileniyor. Bu hastalığın ırsi olduğu söyleniyor. Belirtileri evlenmeden önceye dayanıyor ama ailesi biliyorduysa bile söylemediler. Bir de bizi suçladılar. Bu son atak dayanılır gibi değil. Ağabeyimiz çok yıprandı ama bize belli etmemeye çalışıyor. Bu benim imtihanımmış, Peygamberimiz neler çekmiş, düzelmesini umarak dayanacağım, çocuğumu annesiz bırakmak istemiyorum. Sonra Allah bana ''ben sana imtihan vermiştim, sen ne yaptın'' derse ne diyeyim diyor. İyi zamanlarının hatırına (ki bu bize göre çok az, çünkü hastalığın bir özelliği benim dediğim olacak, bu insan normal zamanlarında da böyle ) dayanacağım diyor. Hocam ne tavsiye edersiniz sonuçta abim doktor değil. Bir ayrılık olursa vebalde kalınır mı? Çocuk hasta bir anneyle mi, annesiz mi bu süreci tamamlamalı? Hastalık hayati tehlike ( intihar veya karşı tarafa bir zarar verme) konusunda %15 risk taşıyor, ancak ağabeyimiz bizi rahatlatmak için eşinin imanlı olduğu için bunu yapmayacağını söylüyor.) Ayrıca bu ömür boyu sürecek bir hastalık, kesin tedavisi yok. Zamanla beraberindeki insanlarında psikolojisini bozan bir hastalık. Her an atak olabilir. Her an tetikte olunmalı...
Saygılarımla,
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Lale Hanım,
Kıymetli yavrum, sayın doktorların işine karışmak haddim değil ama ben farklı düşünüyorum. Hayatta tedavisi olmayan hiçbir hastalık yoktur. Her hasta iyileşebilir. Bu durum senin ağabeyinin hanımı için de bahis konusu. Bana göre o, çocukken şımartılmış, her dediği yapılmış, her isteğine boyun eğilmiş. Şimdi doktorların panik atak dedikleri duruma ben firavun hastalığı diyorum. Yani bir firavun gibi ille benim dediği olacak, benim dediğim yapılacak, itiraz istemem. En ufak bir itiraz, karşı konulma halinde bu kimseler çileden çıkyorlar. Artık bağırıp çağırmalar, vurup kırmalar gırla gidiyor. Burada senin ağabeyinin hatası bana göre onun nefsani davranışlarına evet demek ve normal zamanlarında ona ekmek su kadar muhtaç olduğu sevgiyi, saygıyı, ilgiyi göstermemek. Öyle hassas kadınlar var ki onların bütün hücreleri sevgi özlemiyle doludur. Gülten Akın bir şiirinde:
“Bir büyük oyun kardaş, yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli, ya öldürmeli”
diyor. Örnek vermek gerekirse ben de öyleyim. Benim asıl gıdam ekmek ve su değil, sevgidir, saygıdır, ilgidir. Ben sevilmediğimi hissettiğim an yaşamak da istemem. O zaman hayatta her şey anlamını kaybeder. Yunus Emre hayatı iki kelimede özetliyor: “Sev, sevil”.
“Duruş, kazan, ye, yedir
Bir gönül ele getir
Hepisinden iyisi
Bir gönüle girmektir.”
Diyor ve ilave diyor:
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter.”
Anadolu’da bir söz vardır: ”Deli deliyi görünce mızrağını indirir.” derler. Eğer ağabeyin ilk günden itibaren hanımının şımarıklıklarına ve nefsani davranışlarına karşı çıksaydı, daha fazla bağırarak “Yeter ulan, kes” deseydi ama bunun yanısıra normal zamanlarında ona sevgi, saygı, ilgi gösterseydi durum böyle olmazdı. Bana göre hastalığın asıl sebebi kadının beklediği sevgiyi görememesi. Zaten klasik erkek tipinde bu hep böyle oluyor. Nice erkek tanıyorum, daha kapıdan girerlerken bir çehre, bir surat, yemek hazır mı, diyorlar. Gel de çıldırma. Ne olur yemek hazır olmazsa? Biraz ekmek, biraz peynirle de pekala karın doyabilir. Hayat yalnız yeyip içmek midir?
Yapılacak iş onun yanına oturup saçlarını okşamak, onun güzelliğini söylemek. Ellerini ellerinin arasına alarak ona Özdemir Asaf’ın Lavinya şiirini okumak:
“Sana gitme demeyeceğim,
Üşüyorsun, ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Yine de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme Lavinya
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme,
Lavinya...”
Kıymetli yavrum, belki, bu satırlar tuhafına gidecek. Ama şunu iyi bil ki zeki, kültürlü, görgülü, ince ruhlu bir erkeğin bakışlarına, okşamalarına, iltifatlarına bigane kalacak bir kadın daha dünyaya gelmedi. Bütün mesele sıcak, sımsıcak, sevgi dolu, saygı dolu, edep dolu, incelik dolu bir yaklaşımda. Tabi bu yaklaşım sıcak olduğu kadar da samimi, içten, yürekten olacak. Hastanın özellikleri tanınacak, üstüne üstüne gidilmeyecek. Onu rahatsız eden bütün nüanslardan uzak kalınacak. Dışarıdan gelindiği zaman o öyle bir kucaklanacak ki o sımsıkı sarılış onun ruhundaki bütün sıkıntıları atacak, bütün karanlıklar ışıkla, renkle dolacak.
Acaba, senin kardeşin bunları yapıyor mu? Eğer “Ulan, gene bu deli karıyı mı göreceğim” diye geliyorsa, ona bakışlarıyla bunu hissettiriyorsa kadın delirmesin de ne yapsın? Ben olsam ben de çılgına dönerim.
Değerli yavrum, lütfen bu satırları tekrar tekrar oku. Ağabeyine de okut. Bunlar boş sözler değil, bir ömrün muhassalası.
Böyle birkaç doktorun insan ruhundan uzak, insan ruhunun büyüklüğünden, yüceliğinden, tanrısallığından uzak sözleriyle hüküm vermek bizi yanıltır.
Dediklerimi yapın. Ama harfiyyen yapın. Eğer müspet sonuç alamazsanız bütün kitaplarımı Kızılay’da yakacağım. Ben boşuna konuşmam. Nice doktorun şifa bulmaz dediği hasta bu fakirin yanında huzura, sükuna kavuştu. Lütfen benim sekiz ciltlik “Gönül Sohbetleri” kitabım ve merhum eşim Rana Hanım’ın “Günlüğümden” isimli eseri daima ağabeyinin evinde, gözönünde bulunsun ve mümkünse her gün kitaptan bir bölüm okunsun. Diyeceklerim bu kadar.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Yakınlarının Üstlerine Olsun.
|