Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bütün hayatı aşkla yaşamak...
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 6/11/2021 12:03:45 PM


.
SABRİ BABA’DAN MEKTUP
BÜTÜN HAYATI AŞKLA YAŞAMAK
Kıymetli yavrum,
Genel olarak sohbetlerimde çok sorulan bir husus var. “Efendim,” diyorlar. “Biz namaz kılarken konsantre olmak istiyoruz. Aşk ile, vecd ile kendimizi namaza vermek istiyoruz. Fakat olmuyor. Aklımıza olur olmaz şeyler geliyor. Gönlümüzden hoş olmayan şeyler geçiyor. Daralıyoruz, bunalıyoruz fakat ne yapacağımızı da bilemiyoruz. Ne yapalım, ne edelim de bu durumdan kurtulalım, şöyle istediğimiz gibi şevkle, heyecanla bir namaz kılalım?”
Efendim, bu sorunun cevabı da biraz uzun olacak. Kusura bakmayın. Çünkü tek kelimelik, tek cümlelik buyruklarla sorunu çözümlemek mümkün değil. Olay, hayatın tümüne bakışla, varoluşun amacını bulmakla, nereden gelip nereye gittiğimizi bilmekle ilgili. Hayatta tesâdüf diye bir şey yok. Tesâdüf ki, ona şimdi gençler rastlantı diyorlar, sadece lügatta olan bir kelime. Hepimiz dünyaya belli bir amaçla gönderildik. Hepimiz her an daha iyiye, daha güzele, daha mükemmele gitmekle yükümlüyüz. Bu dünya; yeme içme, giyinme kuşanma, eğlence, zevk sefa dünyası değil. Her an, hepimiz bir sınav içindeyiz. Peki bu sınav ne zaman bitecek? Cevabımız, hiç bitmeyecek olacak. Son nefese kadar devam edecek. Önemli olan varoluşun gerçek maksadını sezip, ona göre yaşayabilmekte. Yememizi içmemizi, giyinip kuşanmamızı, çalışmamızı, konuşmalarımızı, duygu ve düşüncelerimizi hep o amaca göre şekillendirmek durumundayız.
Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Kur’an-ı Kerim’de; “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır” buyuruluyor. Allah ve Peygamber aşkıyla dolu, inanan insanlar için, her yer, her zerre renkle, ışıkla, bin bir güzellikle doludur. Önemli olan nefsin esaretinden kurtulup, her yere, her insana, her duruma Muhammedî bir aşkla bakabilmektir. Yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, nakışta nakkaşı görerek, hayretle, heyecanla, ürpertiyle, Muhammedî bir aşkla kucaklayabilmektir. Büyük Yunus bunu inanılmaz bir güzellikle anlatır ve “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der.
Hayatta, her olaya, her duruma, her zerreye, öylesine bir edep, saygı, dikkât ve ürpertiyle bakanlar, daha bu dünyada iken cennet güzelliklerini yaşayan, bahtiyar insanlardır. İşte her konuda aynı hassasiyeti, aynı edebi, aynı dikkâti gösteren insanlar, namaz kılarken de sonsuz bir huşû, sonsuz bir aşk içinde olurlar. Namazı, namazdaki anlarımızı, hayatımızın diğer bölümlerinden soyutlayamayız. Aklı fikri parada, malda, mevki, makam ve şöhrette olanlar, günlerini havai düşünceler içinde, nefisleriyle baş başa geçiren insanlar, namazda geçen zamanları diğer yaşantılarından soyutlayamazlar ki. İftar sofrasındaki çorbasını, saygıyla, edeple, şükürle içemeyen bir kimse, namazda da konsantre olamaz.
Yıllar önce, bir Japon estetikçisinin bir tablo nasıl seyredilir diye bir yazısını okumuştum. O zat, önce diyor, gidin güzelce yıkanın. Öyle dikkatle, öyle hassasiyetle yıkanın ki, sadece vücudunuz değil, kafanızın içi de arınsın, temizlensin, güzelleşsin. Giyindikten sonra dualarla evden çıkın. O tabloyu görmeye gidene kadar mümkünse kimseyle konuşmayın. Serginin kapısından yine dualarla girin. Ve tablonun önünde, sonsuz bir dikkat, edep, saygı ile, zamanın en büyük hükümdarının önünde durur gibi durun. Sâde gözlerinizle değil, vücudunuzun bütün hücreleriyle o tablodaki güzelliği algılamaya çalışın. Uzun uzun bakıp, o ihtişamı özümledikten sonra, oradan edeple, saygıyla, huşû ile ayrılın. Bırakın o yaşadığınız güzellik, beyninizin, gönlünüzün, bütün hücrelerine nüfuz etsin. Artık o günden sonra, o güzellik sizden bir parça olsun. Sizinle beraber mezara kadar gitsin. (Bir de bu şekilde edep içinde cuma namazı kılmaya giden bir insan hayal edin...)
Bundan birkaç yıl önce televizyonda Yamamato isimli bir terzi ile yapılan bir röportajı izlemiştim. Bir ceket provası yapılıyordu. Yamamato, o anda akıl almaz bir aşk, vecd, dikkât ve heyecan içindeydi. Sanki o anda, bütün mevcudatın, bütün varoluşun sırrı, o bir ceketin provasında temerküz etmişti. Sonra Yamamato’yu bir kumaşı keserken, bir fotoğraf çekerken, giyinirken, sokakta yürürken, yemeğini yerken gösterdiler. Ürperdim. Gözlerim doldu. Hayatın her ânında, akıl almaz bir dikkat, ciddiyet, saygı ve estetik duygu içinde idi. Sanki her hâliyle, işte hayat böyle yaşanır, diyordu.
Bilmem anlatabildim mi? Olay bir öğüt, bir emir meselesi değil. Bir dünya görüşüdür. Bir hayat anlayışıdır, bir davranış tarzıdır. Zerrede bütünü görebilmededir. Allah bunu cümlemize, bütün insan kardeşlerimize nasip etsin.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
(Muhterem Büyüğümüzün Ruhuna Fatihalarımızla.)
Selamlar, dostlarınızla beraber huzur ve esenlik içinde geçecek cumalar.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]