Konu : Yaşamın hüneri her yeni günün güzelliğini bulmaktır
Gönderen :
Çiğdem
Tarih :
7/30/2021 8:10:20 AM
.
YAŞAMIN HÜNERİ HER YENİ GÜNĞN GÜZELLİĞİNİ BULMAKTIR
Okuyucu Mektubu-Sabri Baba'dan Cevap
Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm,
Bereketli, feyizli, aydınlık, yepyeni güzelliklere gebe bir güzel cuma
sabahından bütün dostlara selamlar...
Efendim, Gönül Sohbetleri kitaplarınızdaki bir cümlenizde: "Yaşamanın hüneri, her doğan günün güzelliklerini görebilmektedir" diye belirtiyorsunuz. Her doğan günün aslında beraberinde yepyeni güzellikler sunduğunu ve ancak bu güzellikleri keşfedebilenlerin mutluluğu bulabilebileceğini, yaşayabileceğini anlatıyorsunuz.
Evet, yine güzel bir gün doğdu. Kimbilir bugün yaşamanın hüneri hangi durumda, hangi olayda, hangi insanda keşfedilmeyi bekliyor. Belki de her zerrede yaşamın hüneri gizli...
Penceremize konan kuşlarda, kulağı komşuların ayak seslerinde kalmış bir insanın yalnızlığında, omuzuna dokunacak sıcak bir elin
özlemini çeken bir dostta, biraz ötede bir tebessüm ve hatır soruş ile içindeki yoğun bulutların dağılarak güneşlerin açacağı bir mesai arkadaşında, uzun süredir aranmamış bir dosta açılacak telefonda, paylaşacağımız bir simit ve sıcak bir demli çayda...
Oysa bugün toplum hayatında bunlar genellikle ihmal edilegelen, başka işlerin arasında vakit ayırmayı düşünmediğimiz şeyler oluyor, hep bir koşturmaca, bir yerlere yetişme telaşı var. Ama sonunda ortaya belki çok başarılı, çok zengin, her istediğini elde etmiş ne var ki mutlu olamamış, huzuru bulamamış insanlar çıkıyor...
Siz bir tv sohbetinizde aya giden bir astronotun, eşinden ayrılmak üzere olduğunu anlatmıştınız bir örnek olarak. Evet bugün insanoğlu
uzayın sırlarını çözmeye girişebiliyor, ancak bir insan gönlünü fethetmek ve keşfetmekte zorlanıyor...
Efendim, şimdi ise yeni, ışık dolu bir gün daha doğdu. Bu günde yepyeni başlangıçlar yapabilmeyi, her olay ve durumda yaşamanın hünerini ve sonsuz güzelliklerini keşfedebilmeyi ve etrafımızdaki hayatı bir cennete çevirebilmeyi Allah bütün insanlığa nasip etsin diyor, sizlere en güzel, en hayırlı, en feyizli, en bereketli, coşku dolu nice güzel günler ve zamanlar, hayırlı çalışmalarla hayırlı sonuçlarını diliyorum.
Allah'a emanet olunuz...
Ç. S. Gürel
Sayın Sabri Tandoğan Büyüğümüzün cevaben yazdıkları :
***********************************************************************
Kıymetli yavrum,
10.11.2006 tarihli mailini aldım.
Cuma sabahı bir seher rüzgarı gibi geldi mailin. İnsanı mutlu eden, ürperten, içini yaşama sevinciyle dolduran bir seher rüzgarı.
Ne güzel, doğan günle beraber tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanlara, bütün hayvanlara, bütün bitkilere ve bütün eşya ve cemadata merhaba diyebilmek. Aşkla, heyecanla bütün zerreleriyle kainatı kucaklayabilmek. Amalar, belkiler, istisnalar olmadan bütün varlığa gönlünü açabilmek ne güzel. İnsan içindeki sevgiler kadar var. İnsan içindeki sevgiler, heyecanlar, güzellikler kadar varoluşun bilincine ulaşabiliyor. Yunus Emre “Bir çeşmeden akan su, acı, tatlı olmaya” diyor. İşte o amalar, belkiler, istisnalar var ya onlar bizi güzelliklerden, yüceliklerden uzaklaştırıyor. Uzaklaştırdığı kadar da kendimize yabancılaştırıyor.
Ne olur biz de gönlümüzü Karacaahmet mezarlığına çevirmeyelim. Hayatı, insanları oldukları gibi kabul edelim. Pilin iki ucu da artı olsa işlevini yapamaz. İlle bir ucu artı, bir ucu eksi olacak. Gülün yanında dikeni olacak. Bir şarkıda “dikensiz gül olmazmış” diyordu. Muhakkak ki gülün gül oluşunda, kâinatın en güzel çiçeği oluşunda dikenlerin de çok büyük bir rolü var. Biz de hayata ve insanlara bu gözle bakalım.
Pek tabidir ki hayatta bizi seven, sayan, beğenen insanların yanında en güzel, en temiz, en nezih duygularımızı anlamamakta ayak direyen, yanlış yorumlayan insanlar da olacak. Önemli olan bu realiteyi kabul edip yine de hayatı, insanları, varoluşu sevebilmek. Biz gülü nasıl dikeniyle seviyorsak, bizi sevmeyen, beğenmeyen, istemeyen, bizden uzaklaşan insanları da daha büyük bir sevgiyle, saygıyla, edeple, incelikle sevebilmek, onları benimseyebilmek, onlar için her gün hayır dua edebilmek, mesele burada.
Hazret-i Yusuf’u kardeşleri kuyuya attılar. Ama O gene onları sevmekte, onlara dua etmekte, onların iyiliği için her fedakarlığı yapmakta devam etti. Hayatın kanunu bu. Her Musa’nın bir firavunu olacak. Aman hayat realitesini göz önünde tutalım. Unutmayalım ki dünya güzellik kraliçesinin de barsakları cife dolu, kulağında kir, burnunda sümük var. Ama bunlar olmayınca bu güzellik kalmıyor. Çeşitli dertlere müptela olup sararıp soluyor.
Ne olur hayata ve insanlara bir bütün, bir kompozisyon olarak bakalım. O beni kırdı, o beni incitti deyip sevgiden, saygıdan, edepten, incelikten, ilahi af duygusundan uzaklaşmayalım. İnsan affedebildiği, bağışlayabildiği, hoşgörebildiği oranda büyüyor, güzelleşiyor, yüceliyor.
Allah’ım narın da hoş, nurun da hoş diyor. Bir çeşmeden akan su acı, tatlı olmaya diyor. Biz bu dünyaya küsmek için, kırılmak için, başkalarını itham etmek için gelmedik. Biz bu dünyaya sevmek için, saymak için, hoşgörmek için, bağışlamak için, kainatı kuvaklamak için gönderildik. Hayatı böyle algılayabilenlere ne mutlu.
İçimizi öyle arıtalım ki, öyle temizleyelim ki orada nakış iğnesinin ucu kadar kin, nefret, düşmanlık, kırgınlık, dargınlık, küskünlük kalmasın. Gönlümüzü Allah’tan aldığımız beyazlıkta, tertemiz, pırıl pırıl teslim edelim. Sevgiyle geldik, sevgiyle gidelim.
“Ben cihanın altın terazisine
Ağırlığımca sevgi vermişim.
Ses edin uzak milletlerin gençleri
Bütün antenlerimi germişim”
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
*Selamlar, rahmet, esenlik ve bereketleri üzerinize olacak cumalar.*
|