Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sükutun şiiriyeti...
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 8/30/2021 10:03:28 AM


.
SÜKUTUN ŞİİRİYETİ...
Mektup-Cevap

Çok Kıymetli Efendim,

Hayırlar, rahmetler, sağlık ve bereketlerle dolu en güzel zamanlar
dilekleriyle selamlarımı sunuyorum evvela...

Efendim, değerli yazar Sayın Mehmet Kaplan, "Sevgi ve İlim" adlı
eserinin "Sukutiler Tarikatı" bölümünde sessizliğin insan ruhuna kattığı derinliği, kendini evrenle özdeşleştirerek rezonansa gelebilmeyi ve güzelliklerini en ince nüanslarıyla yudumlayabilmeyi sağlaması cihetiyle ne kadar da güzel ele almış...

Efendim, bugünün dünyasında belki en çok özlenilen şeylerden birisi de bu: Sessizliğin güzelliği ve derinliği içinde doğa ile, eşya ile, ve dahi kendisiyle barış içinde olabilmek...Resulullah SAV Efendimizin "Ya Hayır Söyle, Yahut Sus" buyruğunca yerine göre sessizliğin asaletiyle duyabilmek ve ifade edebilmek hayatın gerçeklerini, güzelliklerini daha bir sürdürebilmek ve olumsuzluklarını nihayetlendirebilmek ne güzel...
Sessizliğin duyguları ifadede bazen kelimelere ne kadar üstün olacağı, bundan bir süre önce güzel bir dergi yazısında da yer almıştı:

"Vaktiyle zamanının en kıymetli şahsiyetlerinden oluşmuş kırk kişilik bir heyet "Sessizler Meclisi" oluşturmuşlar ve mecliste ele alınacak her durumun meclisin adına uygun şekilde hallini şart olarak koymuşlar. İlerleyen zaman içinde uygulama hep bu şekilde sürüp gitmiş en güzel şekilde. Ancak bu kişilerden birinin birgün Hakka göçmesiyle, meclise uygun yeni bir seçim yapılması gerekmiş. Seçimin yapıldığından henüz haberdar olmayan ancak bu meclise çok büyük bir edeple bağlı olan bir genç ise köyünden yola koyulmuş meclisteki kırkıncı kişi olabilmek hayaliyle...Meclisin toplandığı binanın bulunduğu gül bahçesine ulaşarak kapıya varmış ve edeple kapıya dokunmuş...

Meclis üyeleri geleni tanıyıp, niyetini kestirmişler ancak dileğinin
kabulü için geç olmasından dolayı meclisin hizmetkarının eline ağzına kadar su dolu bir bardak vererek kapıya göndermişler...Genç, kendisine sunulan su dolu bardağı görünce mecliste kendisine yer kalmadığını anlamış ve pek üzülmüş. Ancak bu mecliste yer almayı çok arzu ettiğinden halini anlatabilmek üzere gül bahçesinden bir yaprak alarak bardaktaki suyun üzerine taşırmadan dikkatle bırakmış...

Genç, kapıda bekleyişini sürdürürken ağzına kadar su dolu bardak ve üzerinde bir gül yaprağı ile geriye gelen hizmetkarı gören meclis üyeleri bu nezih ve sessiz cevaptan pek memnun olmuşlar ve meclislerinde yeni bir yer açmaya oybirliği ile karar vermişler. Ve o günden sonra adet olmuş Sessizler Meclisinin kırk bir kişiyle toplanması...

Efendim, burada satırlardan ayrılırken kelimelerin ve sessizliğin ifade edebileceği bütün güzelliklerin Size ve bütün dostlara olmasını diliyor, sonsuz saygılar, selamlar, sevgiler ve dualarımı sunuyorum...

Allahaısmarladık...


Çiğdem


Sayın Sabri Tandoğan Hz’nin cevaben yazdıkları :
***************************************************************
Sayın Çiğdem Hanım,

30.06.2006 tarihli mailinizi aldım.

Her zaman olduğu gibi son derece önemli, güncel,hayati bir soruna değinmişsiniz. Aslına bakarsanız sorun kelimesi hafif kalıyor.Bana göre, cağımızın en büyük, en berbat, en üzücü olayı. Nereye giderseniz gidin,bir iğrenç gürültü (sözümona müzik) ile karşılaşıyorsunuz.
Restorantlar, cafeler, gazinolar, diskotekler, parklar, bahceler, şımarık zenginlerin şaşkın ve saygısız cocuklarının arabaları, dejenere ailelerin evleri, işyerleri,hep bu kulakları sağır edici,sinir sistemini altüst edici, berbat, iğrenç, tiksindirici gürültü ile dolu.

İş sadece sinir sisteminin bütün ruhsal yapının bozulmasıyla kalmıyor. Son bilimsel araştırmalara göre, bu çirkin gürültüden beyin hücreleri birer birer ölüyor ve bu durumun ne tedavisi ne telafisi mümkün.Yazık değil mi...İnsanın içi parçalanıyor. Bırakın başkalarını, bu durumda en büyük kötülüğü insan kendine yapıyor. Hiç kimse bu durumlarda insanın kendine yaptığı fenalığı bir başkasına yapamıyor. Ama ne yazık ki adına psikolog, psikiyatrist, pedagog, eğitimci denilen kimselerden çıt çıkmıyor.

Keza adına arabesk denilen, insanı bedbinliğe, karamsarlığa götüren, yaşama sevincini söndüren o sözümona müziğe karşı da kimseler sesini çıkartmıyor. Sanki insanların üzerine ölü toprağı serpilmiş. Bir felakete doğru koşar adım gidiyoruz. Kimsenin kılı kıpırdamıyor.Ne diyelim biz de başımızı önümüze eğiyor üzüntü içinde bir şey yapamamanın ıstırabı içinde ağlıyoruz.

Selam, sevgi ve saygı ile...

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]