Konu : Müslüman bir kadının özellikleri.
Gönderen :
Sabri Babadan Mektup
Tarih :
11/12/2021 9:17:38 AM
.
MUHTEREM SABRİ TANDOĞAN BÜYÜĞÜMÜZE BİR SORU VE CEVABI
*MÜSLÜMAN BİR KADININ ÖZELLİKLERİ*
Soru: Efendim,
Müslüman bir hanımda bulunması gereken halleri anlatır mısınız?
Bir hanımda değil Müslüman bir hanımda olması gereken halleri ben kendimce yazdım. Okudum. Gittim başka işle meşgul oldum geldim tekrar okudum. Hep birşeyler eksik kalıyor. Sözü siz üstada bırakmak en doğrusu olacak. Vardır bunda bir hikmet.
Allah'a emanet olunuz.
Bir Kızınız
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
************************************************************
Efendim,
Müslüman bir kadında hangi vasıflar olmalıdır diye soruyorsunuz. Aklıma gelen birkaç hususu sıralayayım.
Önce Allah’a ve Peygambere saf ve temiz bir inançla bağlanmalıdır. Birtakım uydurmasyon yorumlarla özünden, ruhundan, aşkından, inceliğinden, zarafetinden uzaklaştırılan, bizim de bilmediğimiz, tanımadığımız İslama değil, Resulullah Efendimize “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diye gönderilen İslama aşkla bağlı olmalıdır. Hayatta iki hususta şüphe, tereddüt, acaba, keşke olmaz. 1-Aşkta, 2- Dinde. Eğer bir aşk, bir inanış acabalarla, belkilerle, amalarla, tereddüt ve endişelerle, ilaveler ve çıkarmalarla başlıyorsa ortada ne aşk vardır, ne inanış. Bu noktaya çok dikkat etmelidir. Bazı ilahiyat fakültesi profesörleri yepyeni kurallar getirmektedirler.
Geçenlerde televizyonlarda seyrettik. Bir ilahiyat fakültesi profesörü çağdaşlık, ilericilik, uygarlık adına Türk Milleti’ne yoga öğretiyordu. Dikkat buyurun bütün bunlar kendisine “Ay ne çağdaş, ay ne ilerici” denilsin diye yapılıyordu. Zekeriya Beyaz’lar soytarılıkta edep hududunun da dışına çıkıyorlardı. Öyle ya sayın profesör çağdaş mı çağdaş, aydın mı aydın, devrimci mi devrimci. Kendisi de profesör olan eski bir Diyanet İşleri Başkanı, “İslamda örtünün emri vardır.” derken ve bunu kesin olarak söylerken bir başka ilahiyat profesörü “Hayır” diyordu, “yoktur, olamaz da”. Bu çelişkili ortamda temiz bir genç kız yolunu nasıl bulacak? Bu çelişkiler hayatımızın her alanına giriyor, insanları huzursuz ediyor, tedirgin ediyor. Tekrar ediyorum aşkta ve dinde şüphe, tereddüt, parantez açmalar, eklemeler, çıkarmalar olmaz. Olursa ondan hayır gelmez.
Bir Müslüman kadın her zaman ince, zarif, kibar ve asil olmalıdır. Değil küfür, değil argo, kaba bir kelime bile onun diline yakışmaz. O her yerde inceliğin, asaletin bir simgesi gibi olmalıdır.
Onun üstü, başı her zaman temizdir, zariftir, estetik kurallara uygundur. Evi de aynen üstü başı gibidir. Her şey yerli yerinde, her şey intizam içinde, her şey estetik bir görünüş içindedir. Mutfağında, salonunda, odalarında, banyosunda, lavabolarında, tuvaletinde, temiz, intizamlı olmayan, gözü rahatsız eden nakış iğnesinin ucu kadar bir yer yoktur. Görürse derhal düzeltir. Çünkü onun temiz, hassas ve ince ruhu bundan müteessir olur. Mutfakta kirlenen kaplar derhal yıkanır, yerli yerine konur. Müslüman bir kadın evine girdiği zaman o evde insana huzur veren, mutluluk veren bir hava vardır. Çünkü o ev mabedin devamıdır. Müslüman bir kadın evine bir misafir geldiği zaman isterse cumhurbaşkanı olsun ayakkabılar eşiğin önünde çıkarılır, kendisine sunulan terlik giyilir. Ben, misafirini ayakkabıyla içeri alan bir kadının ne temizliğine ne de bir inanç sahibi olduğuna kesinlikle inanmam. O, ölüm bahasına da olsa o kutsal eşikten içeriye ayakkabılı bir kimseyi sokmaz. Darılan darılır, gücenen gücenir.
Müslüman bir kadın ölüm bahasına da olsa evinin içine köpek sokmaz. Kimse kusura bakmasın, ben evinde köpek besleyenlerin değil Müslümanlığına, insanlığına bile inanmıyorum. Köpeğin yeri bahçedeki kulübedir. Bir köpek ister istemez evin içinde ağzından salya akıtacak, kötü kötü, iğrenç, tiksindirici bir koku yayacaktır. Buna rıza gösterenin Allah aşkınıza Müslümanlıkla, insanlıkla ne alakası vardır?
Bu satırları okuyanlar sakın beni hayvan düşmanlığıyla itham etmesin. Evimin içinde sayısız köpek resimleri vardır. Hatta geçenlerde Çiğdem Hanımın getirdiği bir küçük defterde bulunan köpek resmi beni birçok defa ağlattı. O kadar asil, duygulu bir bakışı var ki çalışma masama koydum, her görüşte ürperiyorum. Ama, tuvalet süpürgesi faydalıdır diye onu alıp salonun baş köşesine koyarsak herhalde bize Bakırköy’ün yolunu gösterirler.
Müslüman bir kadın gerek kendinin, gerek eve halkının yiyip içmesinde son derece hassastır, titizdir, dikkatlidir. Gerek o maddelerin alınmasında, gerek pişirilmesinde, gerek onların saklanmasında son derece özenle hareket eder. Bir kadın pişirdiği yemeği tencereyle buzdolabına koyuyorsa zaten maç bitmiştir. Bugün son derece ucuz fiyatlarla camdan, payreksten saklama kapları satılmaktadır. Pişen yemek oraya konur. Onunla saklanır, tenceresi yıkanır.
Genellikle Müslüman kadın bir çeşit yemek yapar. Bazı durumlarda yemeğin yanına çorba, fasülyenin yanına pilav yapılır. Üç beş çeşit yemek yapmak, gururun, kibirin, edep dışılığın, firavunluğun başlangıcıdır. Bazı hanım günlerinde on, on iki çeşit ikram hazırlandığını dostlarımızdan işitiyoruz. Bunun adına ne denir, lütfen siz söyleyin.
Müslüman kadın hayatında bir kere bile yemek dökmez. Bunu cinayetle eşdeğer görür. Müslüman kadın erkenden kalkar. Öğleye doğru on birde, on ikide kalkan kimseler ruh sağlığı içinde değildir, olamazlar da. Erkenden kalkar, evini temizler, yemeklerini hazırlar, bir ziyarete gidecekse gider, alış veriş yapacaksa yapar, sonra eve gelir kendisini manen ve maddeten kocasına hazırlar. Şiir okur, keman çalışır, piyano çalışır, ud çalışır, saz çalışır, kendisini ruhen hazırlar. Kocasını kapıda bir imparator gibi karşılar. Kocası da onu kainatın en büyük kraliçesi olarak saygıyla, edeple, incelikle selamlar. Kapıda karı kocanın birbirine kavuşması hayatın en muhteşem estetik olayıdır. O günün hasreti bitmiş, pırıl pırıl bir mutluluğun kapıları açılmaktadır. Birbirini sevmek hayatın en muhteşem olayıdır. Bir aşk rüyası, bir estetik vakıasıdır. Şu anda itirazları duyar gibi oluyorum. “Ya hanım çalışıyorsa” diyeceksiniz. Bir şey değişmez ki. O zaman kim erken dönüyorsa aynı edep, incelik ve zarafetle diğerini karşılar. Şimdi Batıda ve Türkiye’de olduğu gibi erkek gazetesini okumaya, televizyonda kanal karıştırmaya gitmez. Sofra beraber el birliğiyle hazırlanır. Dışardan gelir gelmez kadın mutfağa, erkek televizyona koşuyorsa bu insanlık dışı bir olaydır. Her şey beraber yapılır. Bazı çağdaş geçinen sözüm ona ilerici kadınlarda çok yanlış inanışlar var. Neymiş, efendim, erkek çocuk mutfağa girmezmiş. Gidin bakın bütün beş yıldızlı otellerin aşçılarının hepsi erkek. Demek ki giriyormuş. Neymiş, erkek çocuğun eline iğne iplik verilmezmiş. Gidin Paris’e, bütün butikleri dolaşın, moda krallarını ziyaret edin. Hepsi erkek. Demek ki erkeğin eline iğne iplik de verilirmiş. Sevsinler bizim cici sosyetikleri.
İslam kadını çocuklarının terbiyesine çok önem verir. Onları küçük yaştan hayata hazırlar. İleride ayaklarının üzerinde durabilecek bir hale getirir. Rahmetli annem bana ilk olarak üç yaşında bakkala gitmeyi öğretti. “Yavrum” dedi, “bakkala git, bir karabiber al. Ama Çapamarka olsun.” Biberi alıp eve getirirken kendimi Napolyon gibi sanıyordum. Dört yaşında mutfağa soktu. İlk yaptığım yemek maydanozlu domatesli pirinç çorbasıydı. Tadı hala damağımda. Beş yaşında pazara gittim. Sonuç tam bir hezimetti. Sekiz-sıfır mağlup olmuştum. Adam ne kadar çürük varsa kese kağıda doldurmuştu. Rahmetli annem hiç kızmadı, öfkelenmedi. O kadar çürük domatesin içinden minicik sağlam bir domates bulup çıkardı. Onu güzelce yıkadı, kuruladı, bir beyaz tabağın içine koydu, komşulara gösterdi. “Bakın” dedi, “oğlum ne güzel domates almış”. Sonra bana döndü, “Yavrum” dedi, “dikkatli ol, bundan sonra alacağın bütün mallar böyle temiz ve güzel olsun”. Bu yenilginin rövanşı bir sene sonra alınacaktı. Altı yaşında iken, bir bakkalı ve bir fırını birer ay süreyle kapattırdım. Ekmeğin içinden bir sürü karınca çıkmıştı. Bakkaldan aldığım kuru baklavanın yağı leş gibi kokuyordu. Onları kaptığım gibi Doğanbey Karakoluna gittim. Komisere çıktım, durumu anlattım. O zamanlar şimdiki gibi değildi. Bir devlet ciddiyeti vardı. Birer ay süreyle hem bakkal, hem fırın kapatıldı. Bu benim mahallede forsumun artmasına neden oldu. Esnafın benden ödü kopuyordu. Bizi de kapattırır diye çekiniyorlar, malın en iyisini veriyorlardı. Adım küçük müfettişe çıkmıştı. Hala çok güzel mal alırım. Rahmetli babam yedi yaşındayken “Oğlum” demişti, mal alırken öyle dikkatli olacaksın ki paran cebinde geri gelecek”.
Efendim, biraz da mizah olsun diye yazıyorum mal almak gerçekten çok ince bir sanattır.
Müslüman kadın geliri az da olsa, çok da olsa onu dikkatli kullanır. Borç yapmaz. Daima öbür aya birkaç kuruş da olsa tasarrufu olur. Bunu çok küçük yaştan itibaren Japon anneler çocuklarına aşılarlarmış.
Müslüman kadın her şeye rağmen içi sevgiyle dolan bir insandır. O, bilir ki kendisini kıran, inciten, ağlatan insanlar da günümüzün çarpık zihniyetiyle yetişmiş, önyargılar içinde yüzen zavallılardan başka nedir? Her şeye rağmen Müslüman kadın onlara küsmez, darılmaz, beddua etmez. Onların da hayrı, iyiliği, mutluluğu için dua eder. Örnek mi istiyorsunuz, işte Taif… Peygamberimizin, gördüğü bütün kabalıklara, bütün çirkinliklere rağmen, hatta ayaklarının kan içinde kalmasına rağmen ellerini açıp onların huzuru ve mutluluğu için dua etmesi hepimizin bildiği bir gerçektir. Allah bizleri sevgisinden yarattı. Bizim görevimiz tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün bitkileri, bütün eşya ve cemadatı Muhammedi bir aşkla kucaklamak. Bilelim ki parantezler açtığımız sürece hiçbir zaman gerçek huzura ve mutluluğa kavuşamayız. Gerçek huzur ve mutluluk her şeye rağmen sevebilmekte, saygı duyabilmekte, edebi, zarafeti, affı, hoş görmeyi hayatımızın odak noktası yapabilmektedir. Bunu yapamadığımız sürece kinler, nefretler, düşmanlıklar, kırgınlıklar, küskünlükler içinde gözyaşı döktüğümüz sürece hiçbir yere varamayız. Bunun böyle olduğu Mahkeme-i Kübra kurulduğu zaman ortaya çıkacak.
Müslüman kadın, güzel sanatları sever, onlarla meşgul olur. Ruhunun arınması, temizlenmesi, yücelmesi için güzel sanatlardan faydalanır. Daracık, kısır, cılız, güzelliklerden uzak bir dünya bizi beklediğimiz manevi huzura kesinlikle götüremez.
Müslüman kadın namazını kılar, orucunu tutar, zekatını verir, hacca, umreye gider ve bütün kainata, bütün insanlara, bütün mahlukata ders gözüyle, ibret ve hikmet gözüyle bakar. Boş, anlamsız, saçma, gereksiz sözlerin onun lisanında yeri yoktur. O, insanların, bütün hayvanların, bütün bitkilerin, bütün eşya ve cemadatın bir hikmet üzere yaratıldığını bilir. Hemen itiraz etmez. O olayın arkasındaki gizlenen gerçekleri araştırır. Çünkü, bu yeryüzünde ancak düşünen insanlar için nice ibretler, hikmetler ve güzellikler vardır.
Müslüman kadın hiçbir anını boş geçirmez. Ev işleri yapıp da dinlenmek için divana uzandığı zaman bile elinde bir kitap vardır. Bedenini dinlendirirken ruhunu güzelliklerle doldurur. Randevülerine sadıktır. Bir dakika bile geç gitmez. Bilir ki zamanına sahip olamayan bir kadın hiçbir şeye sahip olamaz.
Müslüman kadın için her gün her bakımdan daha iyiye, daha güzele, mükemmele doğru gitmek en büyük idealdir. Mesela bir çorba yaparken dahi her defasında daha iyi bir çorba yapabilmenin heyecanını taşır. Gerek ev içinde, gerek ev dışında kıyafetine çok dikkat eder. “Allah güzeldir, güzelliği sever” Hadis-i Şerifini her alanda yaşamaya çalışır.
Müslüman kadın kocasının akrabalarına, yakınlarına, dostlarına da sevgi ve saygı gösterir. Geldiklerinde onlara ikramda bulunur. Hizmette ve hürmette kusur etmemeye çalışır.
Müslüman kadın başkalarıyla hoş geçinen, kendisiyle de hoş geçinilen güzel bir insandır.
Efendim, Müslüman kadında olması gereken vasıfları belli başlı noktalarıyla sıralamaya çalıştım. Allah bütün Müslüman kadınlardan razı olsun. Buradan onların hepsine ve size selamlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı gönderiyorum.
Sabri Tandoğan (1934-2015)
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
*Selamlar, rahmeti, esenlik ve bereketi üzerinize olacak cumalar.*
www.gonulsohbetleri.net, https://www.facebook.com/profile.php?id=100012013990062
|