Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Tarihin en şanlı zaferlerinden biri: Çanakkale Zaferi...
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 3/18/2022 3:27:01 PM


.
TARİHİN EN ŞANLI ZAFERİ: ÇANAKKALE
Okuyucu Mektubu-Cevap
Çok Kıymetli Aziz Büyüğümüz ve Sevgili Dostlar,
Hepinizi bir zafer gününde yeniden selamlıyor ve en iyi dileklerimi sunuyorum.
Sevgili büyüğümüz, bugün ve bu hafta içinde milletçe Çanakkale Zaferlerini kutluyoruz. Çanakkale, bu zaferlerle birlikte adeta bir manevi coğrafyayı yutmak üzere hazırlanan ejderhanın Türk’ün aşk dolu, iman dolu yumruğuyla sıkılarak boğulduğu tarihi bir mekan olmuştur. Çanakkale kumandanı Mustafa Kemal Atatürk, daha sonra bu savaşların içinden bir bölüm olan “Bombasırtı Çarpışması”nı aslında bütün bir savaşın özeti olarak şöyle anlatmaktadır:
“14 Mayıs 1915 Bombasırtı Olayı çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuran-ı Kerim okuyor ve Cennet’e gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler ise, Kelime-i Şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerinde ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Görülen odur ki Çanakkale Zaferi iman gücünün maddi güce karşı en büyük bir zaferi olmuş, Hak’kın dönmez yüzü ve bükülmez kolu, zulmün bütün maddi unsurlarına üstün gelmiştir. Dünyada özellikle Fransızca bazı dergilerde yayınlanan ve Türk askerlerinin bu savaşlar sırasında bozuk bir moral içinde olduğunu gösteren pek çok fotoğrafın da çeşitli baskı hileleriyle ortaya atıldığı, askerlerimizin o günlere ait olmayan kıyafetler içinde perişan halde gösterildiği, benzer fotoğraflarda bazı ayrıntıların birbirinden farklı farklı olduğu bunların orijinalleri yayınlanarak ispat edilmiştir.
Çanakkale Savaşları’ndan bazı fotoğraflar:
Çanakkale’de savaşan kahraman Türk askerleri, 1915 yılı başları...
http://www.gonulsohbetleri.net/.../%C3...
Çanakkale cephesinde yüksek morali ile horon tepen Karadenizli yiğitler...
http://www.gonulsohbetleri.net/.../CanakkaledeAskerlerimi...
Çanakkale’de savaşan kahraman askerlerimiz bayrak ve silahlarıyla
http://www.gonulsohbetleri.net/.../CanakkaledeAskerlerimi...
Çanakkale Zaferleri sırasında sayısız olağanüstü durumlar zuhur etmiş, bunlar gerek yerli gerek yabancı kumandanlarca yazılarında yıllar sonra neşredilmiştir.
Nakledilen anektodlardan bazıları:
1) RESULULLAH EFENDİMİZİN ÇANAKKALE’YE BİZZAT YARDIMA GELİŞİ :
Çanakkale Harbi sırasında gönül gözü açık bir zat, Resulluah Efendimizin Kabri Şerifini ziyaret için Medine’ye gider. Ancak O’nun bedenen orada bulunmadığını hissederek durumu türbedara açar. Türbedar bu durumdan bilgisi olmadığını söyler ancak derin bir üzüntüye düşer. O gece rüyasında Resullah Efendimizi görür. Resulullah Efendimiz kendisine “Ben şu anda Çanakkale’deyim, evlatlarımla beraberim” buyururlar.
2) BALIKESİRLİ SEYİT ALİ (ÇAVUŞ) ONBAŞI:
Çanakkale Savaşlarında Deniz Savaşları sırasında Seddülbahir açıklarında bulunan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddül bahir tepesini sürekli bombardıman altına aldıklarında Türk mukavemeti gittikçe azalmaya başlar. Kendilerini Allah’ın koruyuculuğuna bırakan Tük birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı arzu edercesine, kaçmak yerine son gayretleriyle mücadele ederler. Bu sırada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan imha eder. İçlerinden yalnızca Seyid Ali Çavuş kurtulmuştur. Çavuş etrafındaki manzara karşısında duyduğu ızdırap ile dünyada eşine az rastlanacak bir olayI gerçekleştirir.
“Ulu ve yüce Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur.”
duası Seyit’in ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye başlar. Seyit Ali, bu duayı defalarca okur. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemez. Aşkla kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir olur. Demir basamakları tam üç kez inip çıkar. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit’in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyar, hayret ve dehşet içindedir. Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı 257 kiloluk bombayı yerinden tek başına kaldırır, taşır, ayakta kalan ama vinci kırılmış olan topun namlusuna sürer ve ateşler.
Bu mermi gideceği yeri adeta bilir. Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girer, sarsılarak mayınlara çarpan gemi ortadan ikiye ayrılır ve batar.
Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa tarafından ödül olarak Seyit’e onbaşılık rütbesi verilir. Merminin bir defa da kendi huzurunda kaldırılmasını isteyen paşaya Seyit Onbaşı şu cevabı verir: “Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm, Allah’ın feyziyle dolu idi. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah’ın ihsan ettiği bir vergidir. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makama varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ancak şimdi kaldırmam mümkün değildir kumandanım.”
Seyit Onbaşı
http://www.gonulsohbetleri.net/sizden.../SeyitCavus.jpg
http://www.gonulsohbetleri.net/sizden.../SeyitOnbasi.jpg
3) EZİNELİ YAHYA ÇAVUŞ VE TAKIMI :
Çanakkale Muharebelerinin en ateşli saldırıları sırasında Morto Koyu’ndan çıkartma yapan bir İngiliz birliğine karşı Seddülbahir tepesinde bulunan Yahya Çavuş ve 15 kişilik takımı büyük bir inançla engel olmaya çalışırlar. Tam üç gün ve üç gece bu birliğe bir takım olarak karşı gelirler, onları durdururlar. Gelibolu Yarımadası’nın içlerine girmelerine bir avuç kişi ile engel olurlar. Sonunda yardımcı kuvvetlerin gelmesine yakın hepsi Allah’ı arzu ederler ve Şehitlik mertebesiyle Allah’a ulaşırlar.
4) CONKBAYIRI ÜZERİNDEKİ GİZLEYİCİ BULUTLAR :
Conkbayırı’nda kara savaşları sırasında 57. tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kuruturmuş. Sebebi ise eğer şehit olurlarsa Allah’a temiz kıyafetlerle varmaktır. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatı kuvvetli bu insanlar Conkbayırı’nda düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine iner ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamazlar. Zira ortada görünür tek bir Tük askeri bile yoktur. Bulut adeta hepsini gözlerden gizlemiştir. Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır.
5) BULUTUN KORUMASI :
Menkıbelerde bir başka mucizevî yardım da bir İngiliz Alayının bulutların içinde kayboluşu biçimindedir. Olay şu şekilde anlatılıyor: “O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bir saldırıda görev alır. Sağ cenahta yer alan bu alay, az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerler. Alay, Azmak Deresi’ni geçer, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yürürken karşılarına küçük bir tepe çıkar. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut durmaktayken alay, tepeye doğru ilerlemeye başlar ancak nasıl olursa alçalan bulutun içine girip kaybolurlar. Askerlerin Mestan Tepe’den şaşkın bakışları arasında 7-8 değişik bulutla daha ard arda birleşerek Trakya istikametine doğru uçup giderler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır.”
6) NUSRET MAYIN GEMİSİNİN MUTLAK YAKALANIŞTAN KURTULMASI :
Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığı gece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O'nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri diker ve gemiyi takibe alır. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yapar. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürür. İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle denizi taramaya başlar. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başlar. İngiliz gemisinin projektörleri üzerine kendi projektörlerini diker ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kurtulur. Görevini yerine getirip geri döndüğünde bu heyecana kalbi dayanamayan gemi kaptanı Hakkı Bey’in naşı da karaya çıkarılır. Anadolu Feneri’nin hiçbir tamirat yapılmadan kendiliğinden çalıştığını öğrenen gemi komutanı Nazmi Bey, bu olayın bir mucize olduğunu daha sonraki günlerde yazdığı günlüğünde bildirmektedir.
...
O günlere ait olarak nakledilen birbaşka anı:
Kahraman Türk Anası...
-Olayın şahidi bir komutanın anılarından-
Bilecik istasyonunda bir trenin bütün vagonları yarınki zaferleri kazanacak olan Mehmetçikler ile hıncahınç doluydu. Yağmurlu ve serin bir sonbahar gecesiydi. Trenin kalkışı için kampana çalınmış, istasyon hareketlenmişti. Sık sık çakan şimşekler, yaşlı fakat dimdik duran bir Türk anasının çehresini aydınlatmaktaydı. Kadıncağız saatlerdir ayakta trenin yanında bekliyordu. Yağmura, soğuğa, yıldırımlara aldırış bile ettiği yoktu. Kumandan merak ve hürmetini celp eden bu hanıma yaklaşarak kimi uğurlamaya geldiğini sordu. Söğüt'ün Akgünlü köyünden Mehmet oğlu Hüseyin'in kendi oğlu olduğunu, onu selametlemek için geldiğini, kumandanın çağırma teklifine memnun olacağını söyledi. Hüseyin çağrıldı. Annesinin elini öptü. Bu fedakâr ananın sevgili oğlunu bağrına basarken ona şöyle hitap ettiğine şahit olundu:
"Hüseyinim, aslan oğlum benim... Dayın Şıpka'da, baban Dömeke'de, ağaların da 8 ay evvel Çanakkale'de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun, öl de köye dönme!.. Yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna bir fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin..." Hüseyin, anasının elini öptü ve trenine bindi.
Bu, bir Türk anasının hayatta kalan son oğluna ettiği nasihatti.
Bundan çok fazla mütehassıs olan kumandan Abdülkadir Bey , "Demek sizin ailenin erkekleri hep şehit oldular, öyle mi?" dedi.
Cevap şuydu:
"Yalnız bizim ailenin değil oğul, bizim köyün mezarlığına elli yıldır delikanlı gömülmedi. Vatan dursun da biz hepimiz ölelim, ne çıkar?.."
Şaşıran Abdülkadir Bey'in, "Şimdi sizin köyünüzde hiç erkek yok mu?" sualine cevabı daha da vakurdu:
"Köyümüz bütün erkek dolu. Bizi beğenemediniz mi? Hiçbir işimiz geri kalmadı. Evvelce nasılsak gene öyleyiz. Bağrımıza karataş bağladık, düşman mahvoluncaya kadar dayanacağız. Allah, bana o günü göstermeden canımı almasın!.."
....
Bu ve kayda geçmemiş daha pek çok kahramanlıklarıyla, ruh yücelikleriyle tarihe adlarını yazdıran, canlarını hiçe sayan, Çanakkale’nin geçilmezliğini düşmana öğreten ve halen de bu toprakların manevi askerleri olmayı sürdüren bütün şehitlerimizin ruhları şâd olsun. Değerli dostlar, bizler de ebedi gönül dostları olarak onları hiç olmazsa bir Fatiha ile anarak sonsuz şükran ve minnet duygularımızı bir kez daha iletmiş olalım.
Efendim, satırlardan ayrılmadan önce Türk Milleti olarak birlik ve beraberlik içinde her alanda elde edeceğimiz büyük muvaffakiyetler, siz değerli gönül dostlarına da hayırlı günler, sağlık, esenlik ve mutluluklar diliyorum. Aziz büyüğümüz, siz ve sizin gibi yaşayan mana büyüklerimiz için de sağlıklı, hayırlı uzun ömürler ve kıymeti layıkıyla takdir edilecek daimi hizmetler niyaz ediyorum efendim...
Hoşçakalın...
ÇS Gürel
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın ÇS Gürel,
Kıymetli yavrum, gönderdiğin maili heyecanla okudum. Gözyaşlarımı tutamadım. Allah senden razı olsun. Ancak birkaç gazetenin ve birkaç televizyonun dışında hiç kimsenin hiç bir yayın organının bahsetmeye lüzum görmediği 18 Mart Çanakkale günü ne kadar önemlidir. Bunu hiçbir kalem anlatamaz. Mehmet Akif, onlardan bahsederken
“Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi”
diyordu. Aslında bu işin devlet çapında ele alınması lazım. Okullar Çanakkale’ye götürülmeli. Orada Türklüğün bu muhteşem zaferi öğrencilere anlatılmalı. Japonlar öyle yapıyorlar. Önemli günlerde bütün okulları Hiroşima’ya, Nagasaki’ye götürüyorlar. Orada olanları anlatıyorlar. Biz bu günleri çok önemle ele almalıyız. Tarih şuurundan mahrum yetişen nesiller daima hayat yolunda aciz ve zavallı kalırlar. Bizim tarihimiz en muhteşem olaylarla, zaferlerle doludur. Bunları gelecek nesillere anlatmalıyız.
Değerli yavrum, muhteşem mailini saygıyla, teşekkürle tekrar okuyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Hepsinin Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]