Sayın Sevim Tekin,
30.6.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, seçim konusundaki yazdıklarınız fevkalade isabetli. Sizinle aynı fikirdeyim. Hatta ben diyorum ki hayat=seçim dersek hiç de hata etmiş olmayız. O kadar önemli bir konu ki. Bunu çok güzel belirtmişsiniz. Tebrik ederim.
Gelelim ikinci konuya. Ben, kainattaki yedi milyar insanı lafla, edebiyatla, nutukla değil, gerçekten seviyorum. Allah rızası için seviyorum. Onları Allah yarattığı için seviyorum. Burada bizi itiraza götüren onların içindeki pislikleri, kötülükleri, zulümleri, hainlikleri benimsememi nasıl bekleyebilirsiniz? Bir insan tabii ihtiyaçlarını görmek için tuvalete gider. Salonun baş köşesine değil. Şimdi biz salona gösterdiğimiz dikkati, döşemeyi, süslemeyi tuvalete de mi gösterelim? Tuvaletin süpürgesini alıp
Salondaki vitrine mi koyalım? Tuvalet süpürgesinin tuvalette bulunması bir hakaret midir? Ben de küçük, hasis, adi, aşağılık menfaatleri için memleketin menfaatlerini hiçe sayan insanları onore mi edeceğim, onlara alçak, şerefsiz demek hakaret midir? Lütfen yavrum, böyle dar görüşlü olmayın. Size yakıştıramadım. Gün oldu Peygamberimiz harplerde eline kılıcını aldı, aslanlar gibi savaştı. Siz bunları bilmiyor musunuz, okumadınız mı? Bana böyle bir soru sormanızı çok yadırgadım. Pisliğe pislik demek suç mudur? Pisliğin yeri tuvaletin çukurudur, salonun baş köşesi değildir. Lütfen, on kere lütfen, yüz kere lütfen bunları birbirine karıştırmayalım. Benim çocukluğumun o canım domateslerini bugünkü hale çevirenlere, yenilmez hale getirenlere, bize zehir edenlere beddua etmek çok mudur? Lütfen yavrum, dünyanın en büyük filozofu, Descartes’e soruyorlar, “Efendim”, diyorlar, “olgun insan kimdir?”. Descartes cevap veriyor: “Olgun insan nerede, ne zaman, nasıl hareket edileceğini bilen insandır”. Ama günümüzde çeyrek aydınlar bu gerçeğin farkında değiller. Onların nazarında evliya demek her halükarda, her zillet karşısında hakkını savunmayan, kılıcını eline almayan, aptal, salak insan demektir. Lütfen karıştırmayalım, lütfen gerçekleri görelim. Gerek İstiklal Harbinde gerek Kıbrıs çıkartmasında bir çok evliya mezarlarından kalkıp askerlerimize yardımcı oldular. Bir albay arkadaşım var, o anlatmıştı. Kıbrıs çıkartmasında bizim askerlerimiz Yunan subaylarını esir alıyorlar, tutukluyorlar. Ankara’dan emir geliyor, “Aman” diyorlar, Yunanlı askerlere iyi davranın, aleyhimize yeni bir propaganda yapmalarına imkan vermeyin” ve imkanları nispetinde güzel bir sofra hazırlayıp Yunanlı subayları buyur ediyorlar. Yeniliyor, içiliyor, sohbet ediliyor. Sonra bir ara Yunanlı subaylara soruyorlar, “Bu harpte sizin en çok dikkatinizi çeken ne oldu?” Diyorlar ki “Askerlerinizi anladık, ama onların arkalarında çok güçlü, kudretli birtakım yeşil sarıklı insanlar vardı, anlayamadık. Çok korktuk, moralimiz bozuldu. Bunu hiç unutamayız”.
Durum böyle yavrum, hayat karşısında her zaman seçici olacağız. İyiyi, güzeli, temizi, asil ve büyük olanı daima baş tacı edeceğiz. Onlara sevgilerin, saygıların en büyüğünü göstereceğiz. Ama şerefsiz insanlara da gerektiği şekilde davranacağız. Durum böyle yavrum. Herhalde gerçeği görmüşsündür.
Şimdi gelelim işin son kısmına. Yavrum, hayatta ne varsa zıddıyla yaratılmış. Gerçek tasavvuf kitaplarında hatta Mao Çetung’un kitaplarında bile bunu bulabilirsin. Ne yaratılmışsa zıddı da yaratılmış. İyinin yanında kötü, güzelin yanında çirkin, asilin yanında bayağı. Bir pil alıyorsun transistörlü radyonu çalıştırmak için. Pilin bir ucu anod, bir ucu katod. İlle de bir ucu eksi, bir ucu artı olacak. Eğer ikisi de artı olsa daha iyi değil mi? İki ucu da pozitif. Bu teoride, realitede öyle değil. Realitede farklı uçlar olmazsa radyo çalışmaz. Bunun için biz seçimimizi burada da yapacağız. Daima büyük olanı, yüce olanı, temiz olanı, güzel olanı seçeceğiz. Onu da Allah yarattı diye ben elin itini, kopuğunu, hırsızını, uğursuzunu, sapığını manyağını yanıma alıp da kafede çay içemem. E, onu da Allah yaratmadı mı diyeceksin. Allah, bana ondan kaçınmamı, ondan uzak olmamı emir buyurdu. Aman dikkatli olalım. Teorik olarak “Efendim, o da Allah’ın kulu değil mi, ben o it köpekle de, sapıklarla da beraber olurum” dersem başım beladan kurtulmaz. Dünkü gazetelerde vardı, bir artist müsveddesi gay kahvelerine gidiyormuş. Aniden televizyonda bir izleyici soruyor. Sen sapık mısın? diyor. Tabi adam perişan oluyor. Olur ya, sen seçim yapmadan sapıkların kahvesine gidersen eşek gibi başına gelenlere de katlanmaya mecbursun. Sende o kafa varken, dur bakalım, daha ne hakaretlere uğrayacaksın, daha ne dayaklar yiyeceksin. Bekleyelim, görelim.
Herhalde bu izahlarım düşüncelerini değiştirmene yeter. Eğer, tatmin olmadıysan çekinme, kafana takılanları tekrar yaz. Ben, yaşadığım sürece sorulan her soruya bildiğim kadarıyla cevap vermek zorundayım. Bana bu görev verilmiş. Burada son verirken, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Sevginin manasını anlamaya çalışalım Yazan Sevim Tekin
Cvp: Sevginin manasını anlamaya çalışalım Yazan Sabri Tandoğan