Konu : Her zerreden zikreden Allah'tır.
Gönderen :
Sabri Babadan Mektup
Tarih :
4/15/2022 12:11:31 PM
.
HER ZERREDEN ZİKREDEN ALLAH'TIR
*(Muhterem Sabri Tandoğan Büyüğümüzün Sohbetlerinden Seçmeler)*
Kıymetli yavrum,
İnsanda iman olmayınca tad alma duygusu da gittikçe azalıyor. İmanı olmayan insan güzellikleri gereğince algılayamaz. İman olmayınca aşk da olmuyor. Bitkiler, eşya ve cemadât da karşı tarafın imanındaki kuvveti algılar ve ona göre tepkiler verir.
***
Din, aşktır, Allah’a duyulan aşktır! Bulaşık yıkamak için bardağı eline aldığın zaman Allah’ın elini tutuyormuş gibi ürpereceksin. Aşk olmayınca namaz da “yat, kalk” oluyor. Rahmetli Münir Bey ona “İsveç cimnastiği” derdi. Ben halıya basarken ürperirim, acaba üzerindeki desenleri, çiçekleri incitiyor muyum diye. Diyeceksiniz ki bu neye yarar? Aşk olunca insan nerde olursa olsun kendini Allah’la baş başa hissediyor.
***
Kenan Rıfai Hz., “Kâbede, puthânede çağırırım Dost, Dost diye!” der.
Puthanelerde, meyhanelerde yerine göre öyle insanlar olmuştur ki onların samimiyetine kimse ulaşamamıştır. “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur”. Olur mu? Olur! İki gönlün bir olması demek Allah’la bir olması demektir. İşte bütün bunlar ne camide, ne okulda öğretilmiyor. Bugün yaşamanın sadece sevmek demek olduğunu insanlara kimse söylemiyor.
***
Mevlana, bir medrese hocası iken neden Şam’dan gelen gariban bir insanla ülfet etti? Çünkü Şems, Mevlana’ya, aradığının kendi içinde olduğunu öğretti. Bir gün havuzun kenarında oturuyorlardı. Şems, Mevlana’nın bütün kitaplarını aldı, suya attı. Rahmetli Azize Anne de bir gece uyanır, bakar eşi, Celâl Bey kitap okuyor. “Celâl,” der, “bugüne kadar hep satırlarda aradın, artık biraz da sadırdan okusan??” Ben Azize Anne ile kırkaltı yıl sohbet ettim. Onu bir kere bile bedbin, karamsar görmedim. Her zaman cayır cayır yanan bir ateş gibiydi. Ama bu iş kitap okuyarak olmaz. Sen bir sürü okullarda okursun, sadece bilgin artar, yine de kendine yabancısındır. Bir kimse sadece Gönül Sohbetlerini okusa ona yeter. Onlarda özün özünün özü var. Milyonlarca kitabı al kaynat, kaynat, özünün özünü çıkart, işte o öz Gönül Sohbetleri’nde var (www.gonulsohbetleri.net).
***
Panait Istarati adlı bir yazar var. Hayatı ve insanları anlayabilmek, tanıyabilmek için her işe giriyor, çalışıyor. Ve eserlerini kaleme alıyor. İnsan hayatı ve insanları tanıdıkça, çözdükçe olgunlaşır. Yıllarca önce okuduğum bir kitapta en akıllı insanlar ticaret erbablarıdır yazıyordu. Bunu uzun uzun düşündüm. Bilim adamı labaratuara çekiliyor, deneyler yapıyor, ama insanı tanıyamıyor. Ticaret adamı ise pek çok insanla sürekli irtibat halinde oluyor. Mesela evli bir insan da evli olmayana göre daha olgun oluyor. Herbiri farklı karakterde olan çocuklarla ilgilenmek, eşini ve çocuklarını anlamaya çalışmak insanı olgunlaştırır. Resulullah Efendimizin Hz. İsa’ya üstünlüklerinden birisi de evlenmiş olması idi. Bugün bazı insanlar “Ben dindarım, din dışında başka işlerle ilgilenmem.” diyor. Bu çok yanlış. Madde ile mânâyı, bu dünya ile öbür dünyayı, kadın ile erkeği ayrı ayrı düşünmek yanlış. Vaktiyle zamanın padişahı çıktığı bir seferden hezimetle dönmüş, çok üzgün. Zamanın şeyhülislamının dikkatini çekiyor, “Hünkarım,” diyor, “niye bu kadar üzülüyorsunuz, yenilgi olacak tabi. Dünya kafirin, ahiret Müslümanın!”. Bu ne kadar yanlış bir düşünce efendim. Ahirette mutlu olacağımız ne malum. Bir Müslüman neden dünya hayatını efendice yaşamasın, Hadislere göre hayatına şekil vermesin, neden mutlu bir evlilik yapmasın, neden güzel giyinmesin, neden ağız tadıyla yeyip içmesin, neden herkesle iyi geçinmesin?... Ben sadece ahiretle ilgilenirim ne demek efendim?? Bütün mesele dünya hayatı ile ahiret hayatını birbirinden ayırmamak, madde ile mânâ arasında senteze ulaşabilmek...
***
Bütün iş kâinattaki şifreleri çözebilmekte, o işaretleri Hak’dan bilmekte. Bazı insan o mesajları algılayabiliyor, bazıları ise algılayamıyor. Azize Anne, “Görenedir görene, köre nedir, köre ne?” derdi. Bunun ilk şartı görmeyi istemektir. Eğer insanın içinde hazret-i insan olma aşkı yoksa o insanın önüne en büyük hakikatler bile konulsa gene de hiçbir şey anlayamaz. Öyle insanlar vardır ki en ufak bir işaretten, gözün en ufak bir neminden onun gönlündeki ıstırabı hisseder. Bugünkü evliliklerin bu kadar dejenere olması da bu yüzden. Ne erkek kadınını, ne de kadın erkeğini anlamak istemiyor. Her iki taraf da bildiğini okuyor.
***
Hayatta Ebu Cehillerle karşılaşınca diretmeyeceğiz. Bir iki kere söyleyeceğiz, anladı, anladı. Yoksa ısrar etmeyeceğiz. Peygamber bile başedemedi. Herşey nasiple. Evliliklerde de bu oluyor. Öyle erkekler var ki bir kadının onu adam etmesine imkan yok. O zaman ölüm bahasına da olsa ayrılmayı düşünmeli. Ama kadın “İlle ben onu adam edeceğim” diyor. Hayatta “herşeye rağmen” diye birşey yok! Kimse kendisini bir insana zorla sevdiremez.
***
Bir kimsenin mana yolunda ilerleyebilmesi için ona rehberlik edecek kimseye yolunun düşmesi çok ince bir konu. Bu hem bir nasip meselesi hem de insanın bunun için gerekli şartları önceden hazırlaması lâzım. Mürid öyle temiz bir hayat yaşayacak ki mürşit onu çeksin. Dolayısıyle insan nasibini aslında kendisi hazırlar. Öyle durup dururken ne hop diye bir mürşid çıkagelir, ne de hop diye bir erkek bir kadına aşık olur. Bütün mesele, şartlar ne olursa olsun dürüst, temiz, pırlanta gibi bir hayat yaşamak... ‘Bugün acaba kime iyilik yapabilirim, kimin içinde bir ümit ışığı, bir güzellik uyandırabilirim? Kimin derdini, sıkıntısını paylaşabilirim, kimin yüzünü güldürebilirim?...’ düşüncesi içinde olabilmektedir...
Sabri TANDOĞAN
(Muhterem Büyüğümüzü rahmetle, dualarla anıyoruz.)
*Selamlar, rahmeti, esenlikleri üzerinize olacak hayırlı cumalar.*
|