Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sevmeden, sevilmeden yaşayan insanların ölüden ne farkı vardır.
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 4/22/2022 10:21:28 AM


.
MUHTEREM SABRİ TANDOĞAN HOCAMIZDAN
*SEVMEDEN, SEVİLMEYEN YAŞAYAN İNSANLARIN ÖLÜDEN NE FARKLARI VARDIR*
Efendim,

İnsanoğlu dünyaya geliyor, bir süre yaşıyor, vakti saati gelince mana alemine göç ediyor. Önemli olan ömrün uzunluğu- kısalığı değil, yaşadığı süre içinde insan onuruna layık bir hayat sürebilmek. İşte ben buna yaşama sanatı diyorum. Yaşama sanatının parayla, pulla, malla, mülkle, rütbeyle, şan ve şöhretle hiçbir alakası yok. O bambaşka bir şey. Peki nedir onun unsurları?

Ben bunu üç noktada topluyorum. Sevgi, saygı ve hoşgörü... Ama bu bir çok insanın yaptığı gibi lafta kalan, sahte, suni, samimiyetsiz, yüreksiz, şartlı bir sevgi, saygı ve hoşgörü değil. Günümüz insanları bunun hep edebiyatını yapıyorlar. İş lafa gelince onların taş kesilen kalplerinde sevginin, saygının, hoşgörünün zerresi görülmüyor. Bu geri zekalılar kimi kandırdıklarını sanıyorlar.

En büyük Türk hikayecisi Sait Faik Abasıyanık bir hikayesinde şöyle der: "Her şey bir insanı sevmekle başlar." Önemli olan o bir insanda başlayan sevginin denize atılan bir taşın dalga dalga büyümesi gibi yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insanlara, bütün hayvanlara, bütün bitkilere, bütün eşya ve cemadata ulaşabilmesidir. Sevgi var oluşun, yaratılışın en büyük sırrıdır. İnsan sevdiği ve sevildiği sürece vardır, yaşıyordur. Hem de renk ve ışık içinde yaşıyordur. Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, "İnsan alemde insanları sevdiği müddetçe yaşar." diyor. Sevmeden sevilmeden yaşayan insanların, yaşayan bir ölüden ne farkları vardır. Sevgiyle bakır altınlaşır, sevgiyle geceler nurla dolar, sevgiyle etrafımızı hep melekler sarar. Rahatça "nerede sevgi, orada Allah" diyebiliriz. Sevgisiz geçen bir ömür nafiledir. Böyle bir yaşantıyla insan en büyük zararı kendisine verir. Seviyoruz seviliyoruz güzelliğimiz bu yüzden diyen insanlar ne mutlu, ne güzel, ne hoş insanlardır. İnsanoğlu hayatta yalnız sevdiği ve sevildiği zaman tekamül edebilir. "Sevmek devam eden en güzel huyum" diyebilenler ne mübarek insanlardır.

Çevrenize dikkat edin nerede sıkıntılı, rahatsız, bunalımlı, kompleksli insanlar görürseniz bilin ki onların hepsi sevgi susuzluğu içindedirler. Sevilmemenin ıstırabını yaşıyorlardır. Zahiri hiçbir şey onlardaki bu ıstırabı dindiremez. Onlar ruhen de tekamül edemezler. Belki zengin olurlar, belki makam mevki sahibi olurlar ama asla olgun, kamil bir insan olamazlar.

Sevgiden sonra saygı gelir. Sevgi ile saygı at başı giderlerse o sevgi ebediyen devam eder. Saygının olmadığı bir sevgi kendini ve başkalarını kandırmaktan başka bir işe yaramaz. saygının temelinde edep vardır, incelik vardır, zarafet vardır, kibarlık ve asalet vardır. Saygısız sevgiler bir kinden, bir aldatmacadan, bir hicaptan başka bir şey değildirler. Madem ki her zerrede zikreden Allah'tır diyoruz o halde kainattaki bütün mevcudata, insan, hayvan, bitki, eşyaya saygı göstermeye mecburuz. Kalplerinde saygı olmayan insanlar kendi zamanının firavunu olmaktan bir adım öteye geçemezler.

Geçen gün oturmuş masada kitabımı okuyordum. Birden telefon çaldı, yetişeyim derken aceleyle kalkmak istedim, ayağım masanın bacağına çarptı. Çok üzülmüştüm. Telefon konuşması bittikten sonra masanın bacağına gittim, onu öptüm, onu okşadım ve özür diledim. Eminim bu satırları okurken gülecekler çıkacak. Varsın gülsünler. Ben onlara bir noktayı hatırlatmak isterim. Biz ilkokulda okurken "cisimler canlı ve cansız olmak üzere ikiye ayrılır" şeklinde öğretmişlerdi. Biz ilkokul beşteyken atom parçalandı, atom bombası yapıldı, Hiroşima ve Nagazaki'ye atıldı. Japonya çökertildi. O zaman anlaşıldı ki cansız cisim diye bir şey yokmuş. Her atomun içinde nötron, proton ve elektronlar Mevlevi dervişleri gibi fırıl fırıl dönüyorlar. Yunus Emre bir şiirinde "Hiç kimse bilmez bizi biz ne işin içindeyiz." diyor. İnsan kainatın en büyük sırrıdır. Hiç kimse Hz. Muhammed' e gelinceye kadar bu sırrı çözemedi. Bu sır, insanlık tarihi boyunca dinin, bilimin, felsefenin, güzel sanatların meşguliyet alanında çözülmeye çalışıldı. Ama hep bir bilinmeyenden başka bir bilinmeyene doğru yol alındı. O sırrı çözdük sananlar hüsrana uğradılar. Ne zaman kainatın Efendisi Yüce Peygamberimiz (Aleyhisselatü Vesselam Hz.) geldi dünyanın gidişi zulmetten nura döndü. Bakın şu dünyanın haline: savaşlar, kavgalar, sonu gelmeyen tartışmalar, ithamlar, terörler, biri bitmeden biri çıkan nice olaylar. İnsanlık alemini bu çirkin, bu kirli, bu tehlikeli gidişattan ancak ve ancak Resulullah Efendimiz kurtarabilir. Ama ne yazık ki, günümüzde gerçek manada sade İslam'ın dışındakilerin değil, İslam'a dahil olanların da o nurlu yoldan ne kadar uzak oldukları ortada.

Sevgi ve saygıyı tamamlayan üçüncü unsur hoşgörüdür. Hoşgörü olmadan ne sevgi olur ne saygı. Ancak bu üç unsur el ele verdiği zaman bütün kainat pırıl pırıl aydınlık bir nura dönüşecektir.
Allah bu güzellikleri yaşamayı cümlemize nasip etsin.

Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan

(Muhterem Hocamız için dua ve Fatihalarımızla)
*Selamlar, hayır, esenlik, huzur ve feyz dolu cumalar.*

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]