Konu : Açılamayan mektuplar.
Gönderen :
Hatice Hakeri
Tarih :
1/9/2023 7:42:07 PM
.
AÇILAMAYAN MEKTUPLAR
Soru-Cevap
Efendim,
Yazıma cevabınızda ki "herkes hangi tecelliye mazharsa o ortaya çıkar".Bunu açabilirmisiniz? Her dediğinizi anladım da bunu anlayamadım. Özür diliyorum tecelliyi nasıl anlayacağım.
Sonsuz hürmetlerimle...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Hatice Hakeri,
Efendim, Mozart, beş yaşındayken beste yapmaya başlamış. Ve dünyanın en büyük insanlarından biri olmuş. Çok küçük yaşından itibaren çevresindekileri kendisine hayran bırakmış. Bach, Beethoven için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Onlar da müzik dünyasının devleri olmuş. Edison küçük yaşındayken ilkokuldaki öğretmeni velisini çağırtmış ve “Alın bu çocuğu okuldan. Bu geri zekalı bir çocuk” demiş. Bu durum kendisine söylendiği zaman Edison gülmüş, “Zaman her şeyi gösterecek” demiş. Netice malum. Einstein için de okuldaki öğretmeni aynı şeyi söylemiş. “Bu çocuk aptalın biri” demiş. “Bu çocuğun kafası matematiği hiç almıyor”. Ama aradan geçen zaman onun ne kadar zeki, ne kadar büyük bir matematikçi olduğunu ortaya koymuş.
Efendim, bu misalleri daha saatlerce sıralayabiliriz. Ortaya bir gerçek çıkıyor. Çocuk dünyaya geldiği zaman özel bir misyonla, farklı bir yetenekle gözlerini açıyor. Ama bu yetenekler farklı, farklı. Modern resmin yolunu açan büyük usta Cezanne, güzel sanatlar akademisinin sınavına girdiği zaman akademi müdürü onu bastonuyla kovalamış. “Dünyada” demiş “herkes resim yapabilir, ama sen yapamazsın”. Gün gelmiş hükümeti onun bir tablosunu müzayede de almak istemiş ama gücü yetmemiş. Bu misaller ve sıralayacağımız daha niceleri hep aynı gerçeği gösteriyor. Çocuğun içindeki gizli cevher bu uygun ortam bulduğu zaman büyüyor, serpiliyor, gelişiyor, bulamadığı zaman kapalı bir zarfın içindeki mektup gibi yok olup gidiyor. Fikret Nef’i için
“Öyle bir nehr-i muazzam gibi cuş etmişsin
Fakat eyvah, çorak bir yerde akıp gitmişsin”
diyor. Geçen hafta gelen bir mailde kocasının görevi nedeniyle Avrupa'nın en güzel şehirlerinin birinde yaşayan bir kimse “Öldüm, bittim, patlıyorum” diyordu. O şehirde ben de bulundum. O şehrin mimarisine, yollarına, binalarına, vitrinlerine, müzelerine, resim galerilerine, konser salonlarına, operalarına, kitapçılarına doyamadım. İnsan nice yıllar yaşasa yine doyamaz. Ama o kimse feryat ediyor. “Bunaldım, sıkıldım” diyor. Bir İngiliz atasözü ne güzel söylüyor: “Kimse, görmek istemeyen kadar kör değildir” diyor. Yetenekler tamam da bir de serpilip gelişeceği bir ortam istiyor. İnsan hangi tecelliye mazharsa onun ortaya çıkması için de bir manevi hava gerekli. Şu anda içinde yaşadığımız toplumda öyle önyargılar, saçma sapan, ipe sapa gelmez peşin hükümler var ki milletimizin geri kalmasına neden oluyor. Adına eğitimci denilen birtakım geri zekalılar yedi yaşından evvel eğitim olma diye ayak diretiyorlar, feryat ediyorlar. Oysa gerçekler bunun tam tersi. Batıda yetişen nice eğitimci bunun bir cinayet olduğunu söylüyor. Geçen gün televizyonda gördüm. Bazı Amerikalılar yeni doğmuş çocukları ilerinin dünya yüzme şampiyonlarını yetiştirmek için denize sokuyorlar, egzersiz yaptırıyorlar. Aynı programı muhakkak şu satırları okuyanların bir kısmı da görmüşlerdir. Pek çok alanda batıda eğitim yaşı üçten başlıyor. Ama bizim aptal, cahil, görgüsüz, kültürsüz eğitimcilerimiz sömürgeci eğitimcilerden öğrendikleri o rezil düşünceyi veya düşüncesizliği koro halinde haykırıyorlar. Yedi yaşından evvel eğitim olmaz. Bırakalım çocuk yedi yaşına kadar yaksın, yıksın, vursun, devirsin, vur patlasın, çal oynasın, yedi yaşından sonra okula gitsin, orda öğrensin. Be geri zekalı adamlar yedi yaşından sonra çocuk öğrenmeye kalkarsa insanlar sizin gibi olurlar. Dünyaya eşek gelirler, eşek giderler. Siz Türk Milletini geri bırakmak, nice zekaları söndürmek için hazırlanan tuzaklara düşmüşsünüz de farkında bile değilsiniz. Ben üç buçuk yaşında okuma yazma öğrendim. İlkokula başladığım zaman bir kütüphane dolusu kitap okumuştum. Ne zararını gördüm? Küçük yaştan itibaren gittiğim her yerde sevildim, sayıldım, el üstünde tutuldum. El attığım her işte muvaffak oldum. İnsanlık kültür tarihinin gördüğü en muhteşem evliliklerden birini yaşadım. Ne kaybettim? Ve sizler geri zekalı adamlar ne kazandınız?
Efendim, bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi? Bu iş tohum ve toprak meselesi. Her toprakta her tohum filizlenmiyor. Nice Beethovenler, nice Einstein’lar içinde bulundukları, yaşadıkları yanlış realiteler elinde çürüyüp gidiyorlar. Bugün Türkiye’de öyle bir hava esiyor ki negatif mi negatif, nice Mozartlar, nice Cezanne’lar açılamayan bir mektup gibi bitip tükeniyorlar. Eğer anlaşılmayan, müphem kalan bir nokta varsa lütfen yazın, açıklamalara devam edelim. Bugünlük bu kadar. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.
|