Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Dr. Aidin Salih Hanım'dan çok kıymetli tavsiyeler.
Gönderen : Siteden
Tarih : 1/27/2023 3:20:52 PM


.
DR AİDİN SALİH HANIM'DAN ÇOK KIYMETLİ TAVSİYELER...
ALLAH GANİ GANİ RAHMET EYLESİN.
Dr. Aidin Salih hanım diyor ki;

– Erzakınızı Kur’an okunan yere koyun!

Suya şifâ ayetleri okuyup için,

Kur’an okuyun!

Alın size doğal antibiyotik; canlı hücreli, anne nefesi değmiş gibi.

Çünkü kişi îmân gücünü yükselttikçe, manevî mizacı

tüm hücrelerine galip olmaya başlar.

Manevî hâliniz güçlendikçe;

• geçmişiniz,

• sıkıntılarınız,

• bunalımlarınız siliniyor.

* Kaygılarınıza,

* vesveselerinize takılıp kaldıkça

ya da

“O niye öyle dedi?”

“Bu niye böyle yaptı?

diye düşündükçe,

farkında olmasak da önce Ruhumuz, sonrasında da bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.

Bu sebebledir ki, biz davamızda yol alamıyoruz.

Bırakalım davayı, ailemizde dâhi huzuru bulamıyoruz.

Herkes, şekerleme tüketir gibi Antidepresan tüketir hâle gelmiş.

Neden?

Mevlâmız ile aramızı açtığımızdan,

Duâ etmeyi unuttuğumuzdan,

Mevlâmıza dertlenmeyi bilmediğimizden,

Tevbemizi azalttığımızdan…

Sadece ama sadece bir Besmele’nin manevî gücünü yazsak sayfalar yetmez…

Hangimiz avuçlarımızın içine duâlar, Felâk-Nas’lar okuyup bedenimizi mesh ediyoruz?

Bunu çocuklarımıza da yapıyor muyuz?

Biz manevî huzurumuzu kaybettiğimiz an, ruh ve beden sağlığımızı da kaybetmeye başladık, kardeşler…

Bakın, bunu misallendirmek istiyorum.

Hz. Yakub (as) Yusuf’unu kaybettiğinde ne yaptı?

• Kaygılandı,

• vesveselendi,

• buhranlara düçar oldu…

Streslendi, düşüne düşüne, ağlaya ağlaya sonunda bu hâller onu hasta etti ve gözleri görmez oldu!..

Ama ne zaman vazgeçti,

manevî unsurunu kuvvetlendirdi,

Allah (cc)’a tam bir teslimiyet gösterdi,

işte o zaman Allah (cc) Yusuf’unu ona geri verdi.

Kaygısı çok iken, evinin yakınındaki Kenan kuyusundaki Yusuf’unu görmüyor, hissetmiyordu.

Kaygılarını atınca, 10 günlük mesafeden Yusuf’unun kokusunu almaya başladı.

SubhanAllah!..

Biz de bu misalden çok nasihat çıkarmalıyız, kardeşlerim…

İçine düştüğümüz buhranlardan dolayı;

* sağlıklı düşünemiyor, neticesinde de

* sağlıklı kararlar alamıyor ve

son olarak da ruh ve beden sağlığımızı kaybediyoruz.

Sonrasında;

Antidepresan Ağına düşüyor, kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz…

Oysa Allah (cc),

bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi?

NEDEN Yahudi’nin KORTİZON ilâcına inandık da İslâm’ın her derde devâ ÇÖREKOTUnu şifadan saymadık?!..

Biz, iyileşmek için şifâyı temiz yollardan aramadık ki!..

Keyfimize göre, “zarurettir, zarurettir” dedik ve her türlü şeyi nefsimize helâl saydık.

Oysa Allah (cc),

Haram kıldığı hiçbir şeyin içine şifâ koymamıştır.

Gelin, evvelâ manevî olarak İslâm mizacımızı kuvvetlendirelim!

Size en tatlı reçeteyi yazıyorum;

• Vaktinde kılınan namaz,

• Allah’a yalvarırcasına okunan bir cüz Kur’an,

• İçine Kur’an’dan duâ okunup içilen bir bardak su,

• Gözyaşlarıyla ıslanmış bir seccade ve elbise;

Emiin olun ki, ruh ve beden sağlığınız için en şifâlı ilâçtır.

Hem de hiç yan etkisi ve komplikasyonu yok.

Allahümme salli alâ Seyyidinâ ve Nebiyyinâ Muhammed.

ÇOCUKLARINIZA ZORLA YEMEK YEDİRMEYİN

Çocuklarınızı zorla yedirmemenizi şiddetle tavsiye ederiz. Bu onların karakterlerine, öz güvenlerine ve sağlıklarına yapılabilecek en büyük darbelerdendir. İslam’da hayvanı bile zorla yedirmek yasaktır..
Zorla yedirilen, televizyon telefon gibi araçlarla oyalayarak yedirilen her lokma, çocuğun algısız yuttuğu bir zehir bombası haline döner.

Yemek başlangıçtan beri bir terbiye aracı olmuştur ve maksat hiçbir zaman sadece mideyi doldurmak olmamıştır.

Yediği yemek çocuğun faydasına olmalıdır. Yuttuğu her lokmanın ne olduğunu bilerek yutmak, bağışıklığı baskılamadan hür irade ve şuurla yemek yemek, acıktığını hissetmek ve doyduğunda yemeği terk etmek, zorlamamak her canlı varlığın en temel haklarındandır.

Zorla yedirmekle çocuğun fıtratı bozulur ve şuurlu bir varlık olan bağışıklık sisteminin vereceği sağlıklı tepkiler baskılanmış olur.

Eğer imanlı, sağlıklı, güzel ahlaklı nesiller istiyorsak çocuklarımızı muhakkak Allah’ın emrettiği gibi helal ve temiz beslemeliyiz. Bu bir tercih değildir, tam aksine bize verilmiş en temel vazifelerdendir.

Çocuğunuzu oyalamayın, tozpembe hayat sunmayın, istediği her şeyi elde etmesine izin vermeyin. Sabrı tavsiye edin. İsmiyle hitap edin.

İş verin. Evde ekşi mayalı ekmek yaptığınızı, yoğurt mayaladığınızı, tohum ektiğinizi görsün. Sizinle sofrayı toplasın, kardeşine çorap giydirsin, düştüğünde kalksın, izin verin sizinle hamur açsın, ekmeğine balı kendisi sürsün, ayakkabılarını kendisi giysin, evdeki çiçekleri sulasın, oyun ve fikir üretsin.

Çocuklarinizın, bir işe yaradiklarini hissettirmek kadar öz güvenlerini pekiştirecek başka bir şey yoktur.

Bir kısım insanlar uğraşlarımızı boşa görüp daha sonra katkılı yemeyecek mi, televizyon izlemeyecek mi diyorlar. Biz de şunu demek isteriz;

*‘’Yavrularımız bize evlat olmaktan önce Allah’a kuldur.
Biz ancak onları imtihanlarına hazırlamaktayız.’’ *

Önemli olan temeli sağlam atmaktır. Ancak o zaman hataya düşseler bile temellerine geri dönmelerini umut etmek hakkımız olur diye düşünüyoruz.

Prof. Dr. Aidin salih

1)Hacamat için en uygun günler hicri ayların 17. 19. 21. ve 23. günleridir.

(Çarşamba, Cuma ,

Cumartesi’den sakının)

2)Kafa hacamatının 7 derde şifası vardır; cinnet, baş ağrısı, cüzzam, baras, uyuklama, baş dönmesi, diş ağrısı.

3)Kafa çukurundan hacamat unutkanlık getirir. Bundan sakının.

4)Ayağın orta üç parmağındaki sızlama, göz hastalıklarına işarettir.

5)Peygamberimiz (s.a.v) “gündüz aydınlığında ve gece karanlığında ikişer kere yemek ve içmek israf ve illettir” der.

6) Yeni Zellanda’da aşı takvimine Hepatit-B aşısı eklendikten sonra Tip1 Diyabet %60 oranında artış göstermiştir!!!!!!!

7)Gkikoz, genetiği değiştirilmiş mısırdan elde edilir.

8)Şeker fazlalığı kanseri besler.

9)Otistik ve hiperaktif çocukların çoğu sezaryendir.

10)Hurma en zengin folik asit kaynağıdır.

11)Günümüzde domatese köpekbalığı geni, patatese de akrep geni aktarılıyor.

12)Hastalıklar, bağışıklık sisteminin gelişmesi için vardır.

13)En yüksek anemi oranı Türk, Ermeni ve Yahudi’lerdedir.

14)Diş macunu ağız mikroflorasını yok eder.

15)Hicri ayın 13,14,15. günleri oruç tutmak sağlık getirir.

16)Kan grubu A olanlar tereyağını iyi hazmedemez. Yine kan grubu A olanlar için beklemiş ve kavrulmuş kuruyemiş sivilce için yeterli sebeptir.

17)Propolis, damla sakızı ve günlük sakızı çiğnemek beyinden toksinleri çekerek sara nöbetlerini önler.

18)Kulak çınlaması için kulak arkasına erimiş çam sakızı ya da soğan suyuyla batırılmış bez konur.

19)Şakaklara sülük koymak yeni oluşan katarakta çok iyi gelir.

20)Adet günlerinde hacamat yapılmaz.

21)1999 yılında ABD’de alınan bir kararla civa içeriği yavaş yavaş aşılardan çıkarılırken; civa içerikli üretilen aşılar Türkiye ve diğer ülkelere gönderildi.

2006 yılı verilerine göre ise tarihte ilk defa otizm ABD’de düşüş gösterirken Türkiye’de otizm patlaması yaşandı!!!!!!!!!!!!!

22)Hepatit-B aşılarının çoğu haka timerosal(civa) içermektedir!!!!!

23)Bebeklerde 12. aya kadar aktif bağışıklık sistemi olmadığına göre, yine aynı aylarda bebeklere “aktif” bağışıklığı güçlendirme adına yapılan aşıların maksadı nedir???

24)Alüminyum hidroksit zehirli olduğu için uzun zamandır aşılardan çıkarılması önerilmektedir.

Çocuk felcini ve alerjikeri provoke etmektedir.

25)Bazı aşılarda timerosal+alüminyum hidroksit bazılarında timerosal+formaldehit kullanılır.

Hepsi de pestisidlerdir, yani böcek ölüdürücülerdir.

26)Gözün en büyük düşmanı hazımsızlıktır.

27)Yemeğe tuz ile baslamak çok faydalıdır. Kaya tuzu diş taşını eritir.

28)Vücutta temiz kanı dışarı atacak bir sistem yoktur.

29)Magnezyum sülfat kabızlığa iyi gelir.

30)Kalp damarlarını temizlemek için limon, greyfurt, nar ve elma özsuyu tüketilmeli.

Kaynak; Aidin Salih, GERÇEK TIP ADLI ESERİNİ HERKESE TAVSİYE EDERİZ DEĞERLİ DOSTLAR.

***

Kasım 2014 günü şu haberi geçti Anadolu Ajansı ve bizim de içimize bir kor düştü:

– “İslâm tıbbı üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen Özbekistanlı hekim Aidin Salih, hayatını kaybetti.

Yaklaşık 35 yıldır İslâm tıbbı üzerinde çalışmalar yürüten ve 20 yıldır ailesiyle Türkiye`de yaşayan 71 yaşındaki Salih, öğle saatlerinde İstanbul`daki evinde hayata gözlerini yumdu.

2011`de Salih`in öğrencileri tarafından kurulan İstanbul Doğal Sağlık Enstitüsü’nün başkanı ve aynı zamanda Salih`in öğrencisi olan Faruk Günindi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İslâm tıbbının esaslarını günümüz diliyle anlatan Salih`in hem Türkiye`de hem de dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda öğrenci ve hastası olduğunu, sağlık, tabiî hayat ve sade hayat konularında 10 binden fazla danışanı bulunduğunu belirtti.

Günindi, Salih`in Ukrayna, Özbekistan, Almanya, Norveç, Suudi Arabistan, İngiltere ve Suriye`de çalışmalar yürüttüğünü ve 5 yılda Türkiye`de birçok yere gittiğini ifade etti.

Salih`in en büyük başarısının, “insanların kalbine dokunabilmiş olması” olduğunu belirten Günindi, kendisinin danışanları ile doğrudan temas halinde olduğunu söyledi. Salih`in televizyon programlarını katılmak yerine konferanslarında insanlarla doğrudan iletişim kurduğunu anlatan Günindi, Salih`in çoğu zaman insanlarla direkt temas kurabilmek için mikrofon bile kullanmadığını bildirdi.

Rusya`da tıp, Özbekistan`da biyoloji eğitimi alan Salih`in, başarılı bir hekimken İslâm dinini seçtiğini bildiren Günindi, Salih`in, İslâm tıbbının kaynaklarına yönelip tüm ömrünü bu kaynakları insanlara ulaştırmaya adadığını söyledi.

Eski Özbek lider Muhammed Salih`in eşi olan Aidin Salih, 2007`de basılan “Gerçek Tıp” adındaki kitabında, günümüz hayat tarzı, sade hayatın önemi ve sağlığı bozan alışkanlıklardan bahsederek bunlara çözüm önerileri getirdi.”

İçimize niçin bir kor düştüğüne gelince; bizzat tanışma ve kendisine danışma fırsatı bulduğumuz; yüzyüze tek bir defa görüşme imkânı bulmuş olsak da, İslâmî hassasiyetine, tasavvufî inceliğine ve tıbbî ehliyetine yakından şâhid olduğumuz muazzam bir şahsiyet olmasıydı bunun sebebi.

Dilerseniz, hikâyesini sizinle de paylaşalım kısaca:

Küçük oğlumuz aylardır iyileşmeyen bir orta kulak iltihabı geçiriyor, kullandığımız antibiyotikler işe yaramıyor, çocukta artık işitme kaybı başlıyordu. Son gittiğimiz “Batı tıbbı” doktoru, kesin tedavi olarak, çocuğun ameliyat edilmesi ve hem bademciğinin hem de geniz etinin alınması, bu arada kulağına da tüp takılması gerektiğini söyleyince, “artık yeter!” dedik ve hemen peşinden, Aidin Salih hanımefendinin, yıllar önce bir dostumuzun küçük çocuğunun geçirdiği çok ağır bir hastalığı “tabiî” ilaç ve usullerle tedavi ettiğini hatırladık.

O zamanlar Üsküdar Altunizade’de olan muayenehânesine gittik ve sekreterinden ailecek randevu aldık. Bu arada, randevu gününe kadar oğlumuz için ne yapabileceğimizi sorduk oradaki yardımcısına. Bize çocuğun kulağına soğan suyu damlatmamız tavsiye edildi. Peki ne oldu dersiniz? Antibiyotiklerin tedavi edemediği işitme kaybı, yalnızca bir gün sonra geçiverdi!..

Derken, randevu günü geldi ve ana baba olarak belli bir hastalığımız bulunmasa bile ailecek kendisine muayene olmaya gittik. Hepimizi muayene etti Aidin Salih hanımefendi ve tümü bitki esaslı, belli bir program dahilinde kullanılacak bir takım ilaçlarla birlikte, hepimize belli bir takvim zarfında tamamlanmak üzere açlık yâni oruç, hacamat ve sülük reçetesi yazdı. Aynı şekilde, kan grubumuza göre bir beslenme programı verdi, bu çerçevede artık “Batı tıbbı” kaynaklı tüm ilaçlarla beraber, kimyevî işlemden geçmiş veya paketlenmiş gıdaların hiçbirini kullanmamamızı tembih etti.

Muayenemiz şöyle gerçekleşti; önce yüzümüze, ağzımızın içine, ellerimizin içine ve dışına, çıplak ayaklarımıza baktı, sonra da tek tek herbirimize bazı sorular sordu, nihâyet herbirimiz için ayrı ayrı tavsiyelerini sıraladı. Daha doğrusu, yardımcısına reçetemizi yazdırdı.

Bu sırada bana söylediği bir şey şu oldu:

– “Karaciğeriniz kirli (ki, bunu ilk kez öğreniyordum ve ilk yapmam gereken iş de bir “karaciğer temizliği” olacaktı)… Uzun yaşayacaksınız… (Yardımcısına dönüp gülümseyerek) İnsanlar niçin o kadar uzun yaşamak ister ki; anlamıyorum…”

Ayrıca, içtiğim sigaraya o kadar takılmayarak, fakat oğlumuzun giydiği çoraptaki “Batı kaynaklı” desene ziyâdesiyle takılarak, şunu sordu:

– “Zihin kontrolü diye bir şeyin varolduğunu hiç duydunuz mu siz?”

Son derece şaşırmıştım. Güya bir süre kendi çapımda zihin kontrolü ve Telegram araştırması yapmış biri olarak, şöyle cevab verdim:

– “Elbette… Hattâ, uzaktan elektromanyetik dalgalarla yapılan bir çeşidi de var.”

Cevabladı:

– “Madem öyle; çocuğunuza niçin üzerinde böyle desenler olan çoraplar giydiriyorsunuz?.. Kitabımın “Zihin Kontrolü” başlıklı bölümünü iyi okuyun!..”

Utanmıştım hâliyle.

Birkaç gün sonra, hayatımın ilk hacamatını yaptırtmak üzere, tavsiye ettiği hacamatçıya gittim. Ancak orada da çok şaşıracaktım. Çünkü kafama hacamat yapmak üzere saçımın belli bir bölgesini tıraş eden hacamatçı, aynen Aidin Salih hanımefendinin teşhisini tekrarlayarak, şöyle diyecekti bana:

– “Karaciğerin çok kirli…”

Hiçbir “modern” tıbbî tahlil yaptırtmadığım hâlde, Aidin Salih hanımefendi ve hacamatçı beyefendi bunu nasıl anlamıştı, hâlâ bilmiyorum.

Sadece bir ay kadar bir süre sonunda, oğlumuz artık iyileşmeye başlamış, Aidin Salih hanımefendinin bilâhare tavsiye ettiği sülük tedavisinin peşinden ise hastalığı tamamen geçmişti. Diğer bir deyişle, ameliyatla bademciğini ve geniz etini aldırtmak, bir de kulağına tüp taktırtmak, demek ki hiç de “mutlaka gerekli” değildi.

Bana gelince; pek bir kilo problemi yaşamadığım hâlde, bir ay zarfında 9-10 kilo vermiş; “Batı tıbbı”nın müdavimleri zayıflamak için kendilerini telef ededursun, yaklaşık bir sene sonraki ramazan bayramına 74 kilodan 50 kiloya düşmüş olarak girmiştim.

Kendisine muayene olduğumuz o günün üzerinden 2.5 sene geçti ve bu süre boyunca hiçbir aile ferdimiz hastahâneye gitmedi, tek bir “Batı tıbbı” kaynaklı ilaç bile kullanmadı; bundan sonra da gitmeyi ve kullanmayı asla düşünmüyoruz. Şahsımız bakımından, bu süreçte, ciddi sayılabilecek iki rahatsızlık geçirdik ve her ikisini de bitki esaslı tabiî ilaçlar, hacamat, sülük ve masaj yoluyla atlatmayı başardık.

Aidin Salih hanımefendi vesilesiyle söylenmesi gereken çok şey, İbda külliyatından yapılması gereken çarpıcı bazı iktibaslar varsa da, şimdilik bu kadarıyla iktifâ edelim ve Allahtan bu büyük “İslâm hekimi” için rahmet dileyelim.

Kendisi, “insanlar niçin o kadar uzun yaşamak ister ki; anlamıyorum” demişti bize. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimizin Allaha sığındığı “ihtiyarlık düşkünlüğü”nü hiç arzulamıyordu besbelli.

“Batıcı hayat tarzı”na lâfta değil bilfiil ve kendi sahasındaki İslâmî alternatifi örnekleştirerek karşı olmuş bu hakiki müslüman, belki de şifâsına vesile olduğu hastalarının bazı hastalıklarını üzerine cezbederek, 71 yaşında ama dev bir İslâmî eser ve ekol bırakarak ayrıldı aramızdan.

Kaldı ki, vefatından bir süre önce, şöyle demişti hacamatçı bir dostumuz Aidin Salih hanımefendinin hastalığı hakkında:

– “Aidin Salih hanımefendi gibi hekimler, başkalarının hastalıklarını da üzerlerine çektikleri için bu kadar hasta olurlar bazen.”

Diğer yandan; onun kurduğu tıb ekolünden, yazdığı eserden ve yaptığı konuşmalardan fikirler ve pasajlar çalarak kitab üstüne kitab yazmalarına, kanal kanal dolaşmalarına rağmen Aidin Salih hanımefendinin adını anmaktan kaçınan şöhretleri görünce, ibretle gülüyoruz.

Seni unutmayacağız ve unutturmayacağız sahici müslüman, sahici hekim; nur içinde yat.

Kaynak: NABIZ HABER (10 Kasım 2014)

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]