Konu : Hayatta kimseyi hor görmemeli.
Gönderen :
"Güneş"
Tarih :
4/17/2023 1:21:32 PM
.
HAYATTA HİÇKİMSEYİ HOR GÖRMEMELİ
MEKTUP-CEVAP
Merhabalar Hocam ,
İnşAllah afiyetdesinizdir.
Size ve tüm Gönül Sohbetleri okurlarına burnundan kıl aldırmayan Osman Efendinin hikayesini göndermek istedim,
Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.
İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer.
Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar.
Başka doktorlar çağrılır… Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler.
İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır… Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.
Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.
Sonuç olarak:
Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp “dinlenmesi”, daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. “Kader” denilir, Uşak’a dönülür.
Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.
Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi “Berber Mehmet” çağrılır.
Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. “Beyim?” der, “Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın” Bir bakar, “Hah işte der. “Kıl dönmüş.” Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.
Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.
Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder.
Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.
KISSADAN HİSSE :
1. Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.
Allah'ın selameti sizin ve tüm gönül dostlarının üzerine olsun inşAllah.
Sayın Sabri Tandoğan Hz'nin cevaben yazdıkları :
**************************************************************
Sayın “Güneş”,
10.9.2012 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, buna benzer çocukluktan kalma bir hatıram da benim vardır. Çok sevdiğim babaannem aniden felç olmuştu. Böyle hareketsiz, duygusuz yatakta yatıyor, konuşamıyor, konuşulanları anlamıyordu. Rahmetli babam Ankara’nın en kıymetli profesörlerini getirdi, çare bulamadı. Bir gün babam berbere gidiyor. Berberin o sırada dikkatini çekiyor, soruyor, “Hayrola Rüştü Efendi, niye üzgünsün?” diyor. Babam da durumu anlatıyor, “Bütün doktorları getirdim çare bulamadım” diyor. Terzi bunun üzerine “Birazdan işim bitince beni hastanın yanına götürün ve işime karışmayın” diyor. Bir leğen getirtiyor ve “Ben şimdi büyükhanımın kolunun damarını keseceğim, oradan kan akacak, lütfen korkup bağırmayın, panik olmayın” diyor. Yanında ustura varmış, babaannemin kolunu ustura ile kesiyor. Leğene kirli kan doluyor. Sonra terzi “Bu kanı hemen uzaklaştırın, ve sakın büyükhanım kendine gelince bu yaşadıklarından hiç bahsetmeyin ve ne söylerse hürmetle dinleyin” diyor. Sonra babaannem kendine gelmeye başlıyor ve uyanır uyanmaz “Bana malzeme getirin, ıspanaklı börek yapacağım” diyor. Ve her zamankinden daha güzel bir ıspanaklı börek yapıyor.
Hayatta her şey böyle. O çocuktur, o cahildir, o berberdir gibi küçümseyici sıfatlar hiçbir zaman kullanılmamalıdır. Bir gün işe gidiyordum, rahmetli eşim Rana Hanım bana “Sabri akşam gelirken Sakarya Caddesinden kahvaltılık al” dedi. Akşam uğradım. Yolda önümde iki kız çocuğu yürüyorlardı. Biri diğerine “Süheyle hastalanmış, ziyaretine gittin mi?” diye sordu. Arkadaşı, “Benim ne kolonya alacak ne de çiçek yaptıracak param yok, nasıl gideyim” deyince öbürü “Canım,” dedi, “şuradan birkaç sap nergis alıp beraber gidelim” Öbürü “Aaa olur mu, hiç hastaya nergis gider miymiş” diye itiraz edince “Niye olmasın” dedi, “dostum beni arasın da acı fındıkla arasın.” Sonra bu sözü hemen defterime kaydettim ve kime söylediysem onlar da çok beğendiler.
Kıymetli yavrum, hayatta her şeye, herkese değer vermeli. Böyle kendi kendimize ahkâm kesmemeliyiz. Sizin de yazınızdaki tespitleriniz çok güzel.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|