Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bazen bir tebessüm bir hastayı ayağa kaldırabilir.
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 11/17/2023 9:37:47 AM


.
SABRİ BABA'DAN MEKTUP
BAZEN BİR TEBESSÜM, İÇTEN BİR HATIR SORMA BİR İNSANI İNTİHARDAN DÖNDÜREBİLİR

Kıymetli yavrum,

Bir gün akşamüstü Danıştay’dan çıktım. Gazete alacaktım. Benden evvel sıra bir delikanlınındı, büfeye dedi ki “bana iki tüp aspirin verir misiniz?” . Birden irkildim. Bana öyle geldi ki o çocuk intihar edecek. Ürperdim. Ama ne diyebilirim tanımıyorum, bilmiyorum. Yaklaştım yanına, “Yavrum” dedim “şu karşıdaki binayı biliyor musun” dedim, “biliyorum amca, Danıştay” dedi. “İşte” dedim “benim hanımım orada savcı” dedim. Baktı yüzüme hani niye böyle söylüyor der gibi. “O,” dedim “geçenlerde başı ağrımış, duruşmaya girecekmiş bir aspirin almış, mide kanaması yaptı, günlerce sancı çekti”. “Aman yavrum” dedim, “Allah seni esirgesin”, ve sırtını sıvazladım, “kıyamam sana yavrum” dedim, “hadi güle güle git” dedim. Ertesi günü heyetten çıkmıştım, kapı çalındı, sekreter hanım dedi ki, “efendim bir genç insan sizinle görüşmek istiyor”. “Buyursun” dedim. Elinde kocaman bir buket var, geldi içeri, “beni tanıdınız mı” dedi, “tanıdım yavrum” dedim. “Efendim ben hayatımı size borçluyum”, dedi. “Hatırlıyor musunuz, iki tüp aspirin istemiştim dün büfeden, ben onların ikisini de içip intihar edecektim, ama siz öyle bir bana hitap ettiniz ki, öyle bir sırtımı okşadınız ki, eve geldim, ‘demek ki hayatta hala beni sevebilen insanlar varmış’ dedim, o aspirinleri aldım çöpe attım ve sizi ziyarete gelmeye karar verdim” dedi. Çocuk bunu anlatırken ağlamaya başladı, ben de dinlerken ağlamaya başladım. Sarıldık birbirimize. Şimdi düşünebiliyor musunuz, bir çift söz, bir de sırtını şöyle bir sıvazladım o kadar.

Mesele burada efendim. Yerine göre bir bakış, bir çift söz bir sırt okşayış bir insanı yemin ederim ki intihardan döndürebilir. Bu hepimiz için bahis konusu olabilir, onun için istirham ediyorum, çevremizdeki insanlara dikkat edelim. Çok şükür çok nimetler içindeyiz ama bu yetmiyor ki… Şu kalp sevilmek istiyor, şu sırt okşanmak istiyor. Bunu ne olur birbirimizden esirgemeyelim. Diyeceksiniz ki, “canım işte ev halkı bu benim annem, bu büyük annem, bu işte yiyenim, bunlarında mı ilgi görmeye ihtiyacı var?”, Evet, hepimizin, hepimizin ihtiyacı var. Bunu birbirimizden esirgemeyelim. Hayat yalnız karın doyurmak değildir, hayat yalnız temiz elbise giymek değildir, modaya göre giyinmek değildir. Bugün istatistikler bize şunu gösteriyor, zenginlerin içindeki intihar oranı, fakirlere göre daha fazla. Dibini kurcalasanız ne çıkar biliyor musunuz? Sevgisizlik çıkar. O adamı intihara götüren sevgisizliktir. İçinizde kabul eden olur, etmeyen olur, bir şey diyemem, ama bana göre onu intihara götüren şey sevgisizliktir.

Bugün mesela hep işitiriz, işte okuyoruz, televizyonlarda görüyoruz. Tinerci çocuklar…onlara boyuna yenileri ekleniyor. Şimdi bunları toplum ne yapıyor? Sadece şikayet ediyor, 155’i çağırıyor, polis geliyor karakola götürüyor. Ne yapacak komiser, “bak yavrum” diyor “bir daha görmeyeceğim haaaa”. “Tamam komiser amca” diyor. Ne yapsın çocuk?? Yani, yavrum, kuzum diye onu bağrına basan bir anne mi var sanıyorsunuz; canım yavrum benim diyen, onun için hayatını vermeye hazır bir baba mı var sanıyorsunuz? Bilmiyorum, siz hiç işittiniz mi, bir milletvekili çıksın da, hangi partiden olursa olsun, bu tinerci, balici çocuklar için “arkadaşlar” desin “benim bir projem var, bu çocuklar için ıslah evleri açalım, bu çocuklar için çalışma yurtları açalım, çalışacak mekanlar gösterelim, onlara yatacak, yemek yiyecekleri, istirahat edecekleri mekanlar gösterelim, akşamları bir takım insanlar gitsinler, rahatlarını bıraksınlar -ki ben her an hazırım, her an hazırım beni çağırsınlar-, onlarla konuşma yapsınlar o çocuklara. O çocukların moralini yükseltecek, o çocukların kalplerini sevgiyle dolduracak konuşmalar yapsınlar.” Bunların hangi birisini yapıyorlar, soruyorum sizlere. İçinizde her meslekten insanlar var, lütfen söyleyin bana, hiç işittiniz mi böyle bir şey? Vay namussuz! Orada bir balici var şu apartmanda. Dıt dıt dıt 155, işte falan apartmanın önünde balici var, tinerci var. Ama böylece biz vazifemizi yapmış olmuyoruz ki. Yarın Allah’ın huzuruna gittiğimiz zaman sorulacak bize. Bu çocuklar sevgiye muhtaç, şefkate muhtaç bu çocuklar, bakıma muhtaç, ne yaptınız denilecek. O kadar büyük şeylere de lüzum yok, hani böyle askeri barakalar vardır yarı silindirik. Birisi yatakhane olur, birisi çalışma atelyesi olur, biri efendim konferans salonu olur, sinema olur. Mesela Kültür Bakanlığı, Palavra! Ne yapıyor Kültür Bakanlığı? Balici çocuklar için bir tek film çevirdi mi? Sen bu balici çocuklar için bir film çevir kardeşim, bu tinerci çocuklar için çalışma yuvaları aç, yatakhane aç, yemekhane aç, biz de gidelim, ben istirahatımı bırakayım şu halimde, sağ elimden biri tutsun, sol elimden biri tutsun, yemin ederim her gece gidip konuşma yapmaya razıyım, canım başım üstüne. Ama biz bunları yapıyor muyuz? Maalesef. Ne yapıyoruz, kollarından tutup komisere götürüyoruz, komiser ne yapsın? Bir daha görmeyeceğim haa! deyip bırakıyor…

Benim gençliğimde bir milliyetçi şair vardı,

“Öteyi ne sen sor ne ben söyleyeyim,

Bu memleket baştan başa gurbettir.”

diyordu. Gurbeti yaşıyoruz… Gurbeti yaşıyoruz. Her konuda bu böyle. Yani sokakta bir takım yaşlılar dileniyor. Bir toplum eğer yaşını başını almış, yaşı yetmişi, sekseni, doksanı bulmuş insanlarını bir dilim ekmek için sokakta dilendiriyorsa, o topluma yazıklar olsun. Yaşlılar için ne yapıyoruz?

Benim bunları söylemekteki maksadım şu, hepimiz böyle yardım düşüncelerini kafamızda geliştirelim. Hani bazen nasıl bir adam kibritini atıyor, sigarasını atıyor bir ormana, oradan bir orman yangını çıkıyor, bu düşünceler de gelişir, gelişir, gelişir, daha nice yardım kuruluşları açılır. Diyeceksiniz ki bizim imkanlarımız var mı? Her şey hop diye birden bire olmaz tabi ama hepimizin çevremize yardımcı olmamız lazım. Diyeceksiniz ki Sabri Bey bunları niye söylüyorsun? Şunun için söylüyorum, belki edep dışına çıkıyorum, özür dilerim hepinizden, ama yarın Allah’ın huzuruna vardığımızda bunun hesabı bizden sorulacak. “Sen” diyecekler, “kaç tane yetim çocuğun başını okşadın, kaç tane gariban çocuğa yardımcı oldun?”.

Eskiden Üsküdar’da bir Kirkor Efendi varmış, ielbise satıyor. Hac zamanı hacca gidecekler için hani bir takım özel kıyafetlere ihtiyaç var, bir takım özel araç gereçlere ihtiyaç var, onları satarak geçimini sağlıyor. Bir gün bir adam geliyor, “Kirkor Efendi” diyor, “benim yedi sekiz yaşlarında bir oğlum var, ona bir elbise alacağım bayramlık, var mı sende?” diyor. “Efendim” diyor, “ben oğlunuzu tanımıyorum, onun ölçüsünde bir model gösterebilir misiniz” diyor. Bu da çamurların içinde bir çocuk geçiyormuş, üstü başı dökük, zavallı bir çocuk, “işte” diyor, “tam bu çocuğun boyunda” diyor. Çağırıyorlar çocuğu, bir elini ayağını yıkıyorlar, sonra elbiseyi giydiriyorlar, tam uyuyor çocuğa. “İşte” diyor, “bu elbise benim oğluma da aynen uyacak böyle” diyor, “çıkartın sarın onu” diyor. Elbiseyi çıkartmak isteyince çocuk biraz tedirgin oluyor. Hani hayatında ilk defa yavrum sırtına yeni bir şey giymiş, çıkartmak istemiyor. Onun üzerine diyor ki Kirkor Efendi, “beyefendi” diyor, “çocuk fukara”, diyor, “bakın, şimdi hac zamanı, sizin de hayrınız olsun, masrafını verin de bu elbise çocukta kalsın”. Adam, “ne münasebet efendim!” diyor, “el alemin çocuğundan bana ne, herkes çocuğunu kendi giydirsin”. Onun üzerine çocuk ağlamaya başlıyor. Kirkor Efendi gidiyor, çocuğun saçlarını okşuyor, “ağlama yavrum, üzülme” diyor. “Benim sana hediyem olsun, hatta sana bir de elbisene uyacak ayakkabı hediye edeyim” diyor, bir de ayakkabı hediye ediyor. Hacdan dönüyorlar, birisi istihareye yatıyor, “acaba” diyor “benim haccım kabul edildi mi”, ona deniyor ki, “o, fukara, gariban çocuğu giydiren Kirkor Efendi var ya, onun yüzü suyu hürmetine bu seneki bütün haclar kabul edildi” deniyor. Şimdi işin polisiye tarafını aramak ayrı mesele onu meraklıları arasın, ama ben bunu ne zaman anlatsam, gözlerim yaşarır, ürperirim, heyecan duyarım, ve ben inanıyorum buna efendim, bana ne derseniz deyin, ben inanıyorum. Bir kişi için bazen bütün güzellikler onun yüzü suyu hürmetine kabul edilebiliyor. Veya onun yaptığı çok çirkin, çok kaba, çok gönül kırıcı bir hareket için nice insanlar telef oluyor.

Olay bu efendim. Bütün mesele insana saygı duymak, insana sevgi duymak. İnsan çok yüce bir varlık Efendim! İnsan çok yüce bir varlık. Allah insanda tecelli ediyor. Aman dikkat buyurun. Aman dikkat buyurun. Aman dikkat buyurun. Onun şu kusuru var, onun şu hatası var, onun şu günahı var deyip birbirimizi yargılamayalım. Birbirimizin elinden tutmaya çalışalım. Hepimizin hatalarımız var, hepimizin noksanlarımız var, hepimizin kusurlarımız var, yeter ki birbirimizin elinden tutup birbirimize yardımcı olalım. Belki, hiç belli olmaz, bir bayramlık elbisesi giydirdiğimiz bir çocuk, ne bileyim elinden tutup yolun bu tarafından diğer tarafına götürdüğümüz çok yaşlı bir adam, belki çeyizine minicik de olsa katkıda bulunduğumuz fakir bir ailenin evlenecek kızına yaptığımız hayır, bizim ahirette sırat köprüsünden geçmemize yardımcı olabilir. Aman dikkatli olalım efendim.

Efendim beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum, hayır dualarınızı bekliyorum.

Selam, saygı ve sevgi ile.

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla
Selamlar, esenlik, huzur ve hayırlı çalışmalarla dolu geçecek cumalar.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]