Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sabri Baba Rana Anne hk.
Gönderen : Sabri Babayla Sohbet
Tarih : 12/11/2023 2:10:31 PM


.
MUHTEREM SABRİ TANDOĞAN BÜYÜĞÜMÜZLE BİR SOHBETİMİZDEN

Muhterem Hocamıza soruyoruz:

- Efendim, Hukuk Fakültesinden mezun olduuktan sonra sonra neler yaptınız?

SABRİ BABA:

-Henüz stajımı yaparken annemden para istememek için öğretmenlik yapmaya karar verdim. Bir liseye vekil öğretmen aranıyordu. Orada edebiyat öğretmenliği yaptım. Çok güzel, çok değerli öğrencilerim oldu. İsimleri hâlâ hatırımdadır. Mesela Sumru Ortalan, M. Ceceli, hâlen görüştüğümüz sevgili Mustafa... Zil çalardı, ama onlar “Öğretmenim, nolur çıkmayalım, devam edelim” derlerdi. Hep birlikte şiirler okur, onların üzerinde konuşurduk. Sonra askerlik görevimi yapmak üzere ayrıldım.

-Efendim, askerlik dönüşü Danıştay’da mı işe başladınız?

Evet. Milli Birlik Komitesi Danıştay’a yeni baştan hakim alacaktı sınavla. Gazetede ilanlarını okudum. Sınava girdim. Bin kişi arasında birinci oldum. Bana çalışacağım daireyi söylediler. Ertesi günü gittim, işe başladım.

-Rana Anne ile tanışmanız da o zaman oldu değil mi efendim?

Evet. O işe daha ilk başladığım gün, çalışacağım yer olan on altı kişilik salonun kapısını açtım, tam karşıda Rana Hanım oturuyordu. Üzerinde yakasının üst kısmı siyah kadife olan gri bir tayyör vardı. İçinde beyaz bluzu ile bir melek gibiydi. Sanki Allah, gökyüzünden bir meleğini göndermiş, anlaşılmasın diye kanatlarını kırmış...

O anda içimden bir ses “İşte Sabri,” dedi, “senin evleneceğin kız bu.” O güne kadar da etraftaki hoppa, züppe kızları göre göre evlenmemeye kesin olarak karar vermiştim. “Ölürüm de bu kızlarla gene evlenmem” diyordum. Buna rağmen o anda ne olduysa oldu. Kararımı değiştirdim. Çünkü o güne kadar Rana Hanım kadar edepli, zarif, ince bir hanımefendi görmemiştim.

(Sabri Baba burada derin bir iç çekiyor...)

...

Ahh, ne güzel bir rüyaydı o! Kırk dört yıl sürdü......

Rana Hanım:

- O ilk karşılaştığınız anda Rana Anne sizin hakkınızda ne düşündü acaba?

Bilmem ki yavrum. Ben ona hiç özel soru sormadım.

-Evlenmeye karar verdiğiniz halde, belli etmeden onu izlemeye devam ettiniz mi?

Evet. Bir yıl boyunca her gün onun bütün hareketlerini inceledim, ona kafamda notlar verdim. Çünkü aramızda sekiz yaş fark vardı. Benden büyüktü. O farkı kapattıracak, aramızda sorun olmasını engelleyecek bir şeyler bulmalıydım. Onda bunu kaldıracak olgunluğu görmek istedim.

Evlenme teklif etmeden önce birgün dairede arkadaşlarla oturmuş sohbet ediyorduk. Bir ara bir arkadaş “Rana Hanım,” dedi, “sizin babanız kaptanmış, herhalde siz çok balık yiyorsunuzdur.” Rana da “Balığı çok severim ama annem balık kokusundan hoşlanmadığı için evde pişirilmesine izin vermez.” deyince hemen fırsatı yakaladım, “Rana Hanım,” dedim, “ben size yarın güzel bir balık ızgara yapıp getireyim. Siz de ekmekle helva getirin. Birlikte yiyelim.” O günlerde de palamut mevsimi idi. Ertesi günü öğle tatilinde arkadaşlara “Siz toz olun” dedim. Sonra ben balıkları açtım, Rana da getirdiği helva, ekmeği açtı, birlikte âfiyetle yedik. Onunla güzel bir sohbet imkânı yakalamıştım; çok güzel anlaşıyorduk.

Bundan kısa bir süre sonra ona evlenme teklif etmeye karar verdim.

-Nasıl oldu?

Rana, cumartesi günleri yarım gün olan iş çıkışı otobüsle, şan derslerine gidiyordu. Onu tesbit ettim. Bir gün öğlen onu durakta beklemeye başladım. Durakta kimse yoktu. Rana geldi. Karşılıklı hatır sorduk. Sonra ona birden “Rana Hanım,” dedim, “beni hayat arkadaşlığına kabul eder misiniz?” Rana şaşırdı. Elinde kalın bir müzik defteri vardı, ‘pat’ diye defter elinden yere düştü. Hemen defteri aldım, eline verdim.

“Bir düşüneyim Sabri” dedi.

-Evlenme teklif etmek için niye otobüs durağını seçtiniz?

Bilmem, farklı, romantik bir ortam olsun diye...

-Peki, ondan cevap beklediğiniz sürede ya kabul etmezse diye içinizde bir endişe var mıydı?

Hayır yoktu. Benim de bildiğim bazı şeyler vardı yani...

Birkaç gün sonra “Sabri, düşündüm ama aramızda yaş farkı var. Bu ilerde sorun olabilir.” dedi. Ben de bunun üzerine Peygamber Efendimizle Hz. Hatice Annemizin evliliğini örnek gösterdim, “Onların da aralarında on beş yaş fark vardı ama kâinatın en muhteşem evliliğini yaptılar. Biz neden yapmayalım Rana dedim?” Beni dinledi ve iknâ oldu.

Evlendik, iki odalı, mütevâzi, sobalı bir ev tuttuk. İçeri girerken bir anlaşma yaptık, bu evde ne senin dediğin olacak, ne benim, yalnız Allah’ın ve Peygamberin dedikleri olacak dedik. Ve bu mukaveleye hep sadık kaldık. Bana göre en azından son bir asrın en muhteşem aşkını ve evliliğini biz yaşadık. Çünkü kırk dört yıl hiç kavga etmeyen bir başka çift olmamıştır.

Bizim her ânımız bir ibadet şeklinde geçti. Dedikodu ile, lüzumsuz konuşmalarla hiç vakit geçirmedik. Rana, evlendiğimiz gece bir rüya görmüş. Bir pir-i fâni rüyasına ona yaklaşarak “İntibah ve inşirah” demiş ve kaybolmuş. Sabahleyin uyandığında bana sordu, “Sabri, bu rüyadaki sözler ne anlama geliyor?” dedi. Dedim ki, “Rana, artık senin için yeni bir hayat başlıyor, tamamen yeni bir hayat. İntibah bu. İnşirah da bu yeni hayattan duyacağın ferahlık ve saadet demek”. Hakikaten de evliliğimiz bir intibah ve inşirah oldu Rana için.

Birbirimize hep Allah’ın emaneti olarak baktık. Bir tek gün münakaşa etmedik, birbirimize itiraz etmedik. Rana benim için “Sabri, benim mürşidim” derdi.

Evlendiğimiz günlerde hanımlar arasında bir çuval modası vardı. Hiç de estetik olmayan bir kıyafet tarzı idi. Bir akşam otururken çuval modası hakkında ne düşündüğümü sordu. Hiç beğenmediğimi, kadın vücudunu ortaya çıkardığını söyledim. Biraz sonra Rana birden ortadan kayboldu. Bekledim, bekledim..., yok. Merak ettim, gittim baktım. Eline makası almış, elindeki iki elbiseyi makasla dilim dilim doğruyor. Meğer evlenirken kendine iki tane çuval elbise almış. Ben öyle söyleyince kimse giymesin diye onları doğramış. Bu olaydan sonra ona olan saygım, sevgim daha da arttı.

Ev almıştık, müteahhide borçlanmıştık bir süre için. O arada başkalarından borç almayalım diye hergün musluk suyu ile ekmek yemek durumunda kaldık. Rana, bir tek gün bile şikayet etmedi, “Ben Danıştay savcısıyım, bu nasıl olur” demedi. Suyla ekmeğimizi yerken birbirimize “Şimdi biz Sheraton’da kahvaltı yapıyoruz, şimdi Hilton’da yemekteyiz” diye takılır, güle oynaya yemeğimizi yerdik. Sonra borcumuz bitti, eski günlerimize geri döndük. Sonra bazı günlerde de nefsimizi terbiye etmek için Rana ile kuru ekmek yediğimiz oldu.

Bizim evliliğimiz hep böyle karşılıklı sevgi, saygı, anlayış içinde geçti. Nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaâti üzerine olsun.

Ben de kırk dört yıl boyunca ona hep saygı, sevgi duydum, hayranlık duydum. Onda her gün yeni bir güzellik bulurdum. Hiç bir gün ne çekmecesini, ne çantasını açmadım. Bir gün bana “Sabri çantamda ilacım var, verir misin?” dedi. Tuttum çantayı öylece götürdüm. “Niye açmıyorsun” dedi, şaşırdı. “Kusura bakma Rana,” dedim, “ben senin çantanı nasıl açarım?”

-Efendim, ne kadar güzel bir insanmış Rana Anne, nur içinde yatsın. İnşallah bu güzel beraberliğiniz öbür dünyada da devam eder...

-Amin.

Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]