Konu : Hayat sevince güzel.
Gönderen :
Çiğdem
Tarih :
6/25/2024 3:15:08 PM
.
HAYAT SEVDİKÇE GÜZEL
Mektup-Cevap
Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm,
Size ve gönül dostlarına sonsuz selam ve saygılar ve esenlikler dilekleriyle merhaba,
Efendim, yurtdışı seyahatlerinizden birinde rastladığınız bir kişinin maddi hiçbir sıkıntısı olmamasına rağmen konuşacak, sohbet edecek, kendisini anlayacak güvenilir, içten, samimi bir dosta duyduğu özlemi ve bu özlemini bir türlü giderememesi ile içine düştüğü bunalımı anlatmıştınız gönül dostlarınıza. Ve kendisini dinleyip, dost eli uzattığınızdan bahsetmiştiniz. Vermiş olduğunuz bu örnekte o kişinin içinde bulunduğu durum bugünün insanını özetliyor adeta. Ve insanı ürpertiyor.
Bir insanın bugün yaldızlı, her tür teknolojik imkanların sunulduğu bir dünyada yalnızlık çekiyor olması, iletişim imkanları bu derece gelişmişken paylaşımın güzelliklerinden, karşılıksız, çıkarsız, menfaat düşüncesi olmayan dostluklardan uzak kalıyor olması, derdini açacak bir dosta çekinmeden ulaşabilmekten yoksun kalması ne kadar acı sosyal bir varlık olan insan için.
Bizim inanç sistemimizde böyle bir durumun ortaya çıkmaması için bütün incelikler bir yol olarak bizlere çizilmiş oysa ki. Resulullah Efendimiz “Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” buyuruyorlar. Bu Hadis-i Şerif’te “Bizden değildir” uyarısı ne kadar büyük bir mana ifade ediyor. Resululllah Efendimiz’den (s.a.v.) ve O’nunla beraber olanlardan olamamak! Cezaların en büyüğü!
Bir de “aç olmak” kavramı var, nedense hep karın açlığı şeklinde düşünüyoruz anlam olarak. Oysa bir insan sevgiye de, ilgiye de, bir güzel söze de, omuzuna konacak ellere de, selamını alacak bir sese de, güleryüze de, sıkıntısından bahsedip derdini anlatabileceği birisine de aç, susuz ve özlem içinde olabilir. Veya diğer taraf sevgi yönünden, mutluluk yönünden, ilgi yönünden, dostluk yönünden, bilgi yönünden, maddi, manevi her türlü imkanlar yönünden “tok” olabilir.
Yine birer Resul buyruğu olarak “Her iyilik sadakadır” ve “Sadaka, malı eksiltmez” diye vurgulanıyor. O halde sorumluluklarımızın ne kadar önemli olduğu ancak bunları yerine getirmeye çalışırken aslında kendimizden azalan birşeylerin değil, tam aksine çoğalan güzelliklerin peşinde olunduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Derdine ortak olunmuş bir insanın gözlerindeki minnet duygusunun vereceği huzuru ve gönül ferahlığını başka ne temin edebilir? Bundan bir süre önce bir gönül dostunun bir bayram sabahı uyandığında içinde hissettiği sıkıntıyı kucak dolusu karanfillerle hastanelerde ziyaret ettiği hastalara yaşattığı sevinçlerle temizleyip, gidermesi gibi.
Efendim, bir de gerçek olan şu ki bu şekilde yalnızlık içinde, bir dost elinin özlemi içinde olan insanların beklentileri aslında öylesine az ki. Onları mutlu edebilmek, gözyaşlarını silebilmek hiç de zor değil, öyle çok büyük şeyler de gerekmiyor bunun için. Yerine göre bir tebessüm, herkes tarafından küçümsenegelmiş birisine gösterilen bir ilgi, saygı, nezaket, bir yaşlı insana tanınancak öncelik, küçük bir maddi yardım bile o insanı yeniden hayata bağlayabiliyor. Sizin vaktiyle yerde elleri ve ayakları ile sürünerek yürüyen bir dilencinin saygı ve sevgiyle sırtını okşamanız üzerine duygulanarak bundan başka sizden ayrıca bir maddi yardım kabul etmeyişinde olduğu gibi.
Efendim, bundan bir süre önceydi, uğradığım zamanlarda bir yaşlı hanımla karşılaşıyordum Hacı Bayram Veli Hazretlerinde. Sabahları gelip, akşam üzeri evine döndüğünü tahmin ettiğim bu hanım, kimseden bir şey istemek için değil, ama yalnızlığını bir parça da olsa giderebilmek için her gün geliyor, orada ibadetlerini yapıyor, gülümseyen gözlerle insanlara dualar ediyor, kış günlerinin soğuğunu orada bulduğu sohbet ve dostluk ortamlarının sıcaklığı ile gidermeye çalışıyordu anladığım kadarıyla.
Bir gün akşam üzeri idi, camide namaz kılan az bir kimse kalmıştı, kendisini evine kadar götürmemi istedi. Evi uzakta değildi ancak yerler çok kaygan olduğu ve kendisi çok yaşlı olduğu için yardımla yürüyebiliyordu.
Kenarı demirden uzun bir merdivenden dikkatle adım adım dolana dolana inerek, biraz aşağıdaki gecekondu mahallesine girdik ve girdap gibi ara yollardan dönerek iki katlı kırık dökük bir eve geldik. Yolda eşinin on yıl kadar önce vefat ettiğini, kimsesi olmadığını anlattı. Bazı tanıyanların yardımlarıyla geçindiğinden bahsetti.
Eve dönüş yolum uzun olduğu için kapıda ayrılmak istedimse de bırakmadı. “Lütfen dedi içeriye de buyur evladım”.
Evinin bahçe kapısını açınca o gün sahibini çok özlediği ve pek acıktığı anlaşılan minik, sevimli bir kedi yavrusu karşıladı bizi miyavlayıp bacaklarımıza dolanarak. Hemen içeride evin, banyo ve tuvaletine bitişik olarak tek bir odadan ibaret olduğu anlaşılıyordu.
Daha sonra yaşlı hanım bu tek odanın kapısını açarak içeri buyur etti. Girince şaşkına dönmüştüm. Odanın dört köşesi sanki evin bir odası gibiydi, bir köşesi mutfağı oluşturuyordu, yerleştirilmiş mutfak kapları, bir küçük tüp ve üzerinde tencere, ve bulaşık yıkamak için plastik bir leğen. Odanın diğer köşesinde gece yatmak, gündüz oturmak ve misafir ağırlamak üzere taş zemin üstünde incecik bir yer yatağı ve ortada bir paslanmış teneke soba vardı. Odanın diğer köşesi ise evin bazı eşyalarını içeriyordu ve bu odada her şey yerde yerleşik durumda idi, raf, dolap vb yoktu.
Odanın duvarlarından birisi dökülmüş ve boyaları silinmişti. Ancak yaşlı hanım hayatından şikayetçi değildi. Üst katta kendisine çeşitli vesilelerle eziyet eden komşularına ve maddi imkansızlıklarına rağmen mutluydu. O gün evinde bir misafiri olduğu için, onun davetini geri çevirmeyip, önemseyip misafiri olduğum için de öyle sevinmişti ki.
O gün bana büyük bir ders vermişti o gün bu yaşlı hanım. Ne kadar çok şükür duyguları içinde olmak gerektiğini, bazı insanların ne kadar az şeye sahip olduklarını ve onların elinden tutulup yürümelerine yardım edilerek ve evlerine misafir olunarak da onların ne kadar mutlu edilebileceklerini öğretmişti...
Rahmetli anneannem de böyle idi, ona yapılan küçücük bir iyiliği bile unutmazdı. Bazan dolmuşla şehre inip birkaç bir şey alıp döndüğünde o gün kendisini caddede karşıya geçiren bir genci, veya markete girdiğinde kendisini buyur edip biraz dinlenmesine vesile olan bir tezgahtarı yahut dolmuştan inmesine yardım eden bir kimseyi minnettarlıkla günlerce anlatır, "nasıl ilgilendi, nasıl yardımcı oldu bana, ne iyi insanlar var" diye tekrar edip durur, dualar ederdi...
Değerli Büyüğüm, sizin bir sohbetinize gelen genç bir hanım kardeşimiz de gelirken otobüste yanına oturan ve kendisine otururken ve inerken güzel sözler söylemiş, iyi günler dilemiş tanımadığı bir yol arkadaşı ile kendi içinin de ferahladığını anlatmıştı.
Evet, velev ki bir selam ile de olsa, bir nezih davranış ile de olsa, birinin elinde taşıdığı ağır bir yükü paylaşarak da olsa hepimiz çok şey yapabiliriz, hayat yolunda çok şeyi değiştirebiliriz. Bize göre az olan bir şey, paylaşacağımız bir dilim ekmek, karşı taraf için değer biçilemeyecek bir anlam ifade edebilir, onun içini sevinçle doldurabilir, onu bazı önyargılarından kurtarabilir, kendisine ve insanlara yeniden güvenmesine, hayata yeniden sarılmasına neden olabilir...
Efendim, siz bir sohbetinizde bazı yoksul insanların, başkalarının alıp rahatça tüketebildikleri bazı yiyecekleri ömürlerinde bir kere bile ağızlarına süremediklerini anlatmıştınız. Böyle bir kimse için yapılacak bir küçücük yardım, kimbilir bizim bilemeyeceğimiz neler neler ifade edecektir karşı taraf için...
Çok Kıymetli Sayın Büyüğüm, sizin ışığınızla da aydınlanan, sıkıntıları ferahlığa dönen, korkuları huzura, bekleyişleri sonuca ulaşan, yardım ellerinizle güzelleşen nice gönül dostlarınız var. Ayrım yapmadan herkese sabah akşam açık, doğruları bulmak üzere herkesin her zaman ulaşabileceği, hiç çekinmeden sevinçlerini ve sıkıntılarını paylaşabileceği bir telefonunuz, herkese, her düşünceye her zaman açık bir gönül siteniz var. Ne mutlu size...
Ve ne mutlu bizlere ki Siz varsınız. Bizlere iyinin, doğrunun, güzelin, hayrın rehberliğini yapan büyüğümüz var. Bunun için ne kadar şükürler etsek az.
İnşallah Yüce Rabbimizin yardımları, kolaylıkları, rahmet ve bereketleri ve bütün güzellikleri her daim sizin üzerinize ve sizin gibi bu yolun izini süren bütün güzel insanların üzerlerine olsun...
Efendim, sonsuz saygı, selam, sevgi ve hürmetlerimle...
Çiğdem
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Çiğdem Hanım,
Kıymetli yavrum, yine bir nakış zarafetindeki mailinizde çok güzel bir insan portresi çizmişsiniz. Ne güzel. Nefsimizin tatmini peşinde koşup da susadıkça tuz yalayan insanlar gibi şöyle başımızı kaldırsak da bir baksak. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyanın ibret alınacak o kadar yönleri var ki. Kur’an-ı Kerim’de “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır” buyruluyor. Yunus Emre
“Cümle yerde Hak nazır
Göz gerektir göresi”
diyor. Bütün bu incelikleri, güzellikleri görebilenlere, kainat kitabını okuyabilenlere ne mutlu. Onlar ne güzel insanlar. Allah bizlere de nasip etsin.
Bir gün, bir genç rahmetli Hasan Burkay Hazretlerine “Efendim, veli ne demek” diye sorar. Cevap ölünceye kadar hepimizi her gün düşündürecek muhteşem bir ulviyettedir: “Veli, gördüğü her zerreden en az elli beş mana çıkaran insandır”. Demek ki insan mana yolunda ilerledikçe hayat, daha da zenginleşiyor. Allah bizleri de gerçekleri, güzellikleri gören kullarından eylesin. Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla....
|