Sayın Ramazan Aydın,
5.7.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, on senedir beni izlediğinizi yazıyorsunuz. Bu benim için ne büyük şeref. İnşallah biraraya gelip çaylarımızı yudumlarken sohbet etmeyi de Rabbimiz nasip eder.
Efendim, işaret buyurduğunuz gibi çevremize bakıyoruz, birtakım insanlar görüyoruz. Hep “bana göre” diye ahkam kesiyorlar. Muhterem efendim, bizler kimiz ki? “Bana göre”, “sana göre” diyebilelim, bu hakkı kendimizde görebilelim.
Çok yakın bir zamanda bir maile verdiğim cevapta da belirtmiştim. Biz bir oteldeyiz. Vakit geldi namaz kılacağız. Kıbleyi tesbit edemedik. Cebimizde pusula varken “şurası olabilir, burası mümkündü” demenin bir anlamı kalır mı? Allah’ın emri, Peygamberin sünneti ortadayken biz kim oluyoruz da böyle ahkam kesiyoruz. Netice ne oluyor muhterem efendim, ahkam kesenler çoğalıyor, çoğalıyor. Bu sefer Allah’ın nuru uzaklaşıyor. Bilmiyorum İslam’a daha büyük ihanet nasıl olur? Öyle tartışmalar oluyor ki efendim, bazan beni hüngür hüngür ağlatıyor. Biz pusulayı cebimizde unutmuş, kendimize yön aramaya çalışıyoruz. Bu durum bir “gaflet, delalet, ihanet” değil midir?
Muhterem efendim, lütfedip gönderdiğiniz mailiniz için sonsuz teşekkürler eder, sitemize yepyeni açılımlar getirecek kıymetli mailleriniz için şimdiden saygılarımı sunar, hürmetle ellerinizden öperim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan