Sayın Hatice Hakeri,
11.7.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, mailinizde son derece önemli birkonuya değinmişsiniz. Temizlik olayı, temizlik kavramı. Ne kadar haklısınız. Pencerenin dışının silindiği bezle o yıkanmadan, durulanmadan içini silmek, kimse kusura bakmasın hayatı, insanı ve eşyayı hiç tanımamış olmak demektir. Yolda bazı kimsler görüyorum, tesettür mantosu giymişler. Ama uçları o kadar uzun ki yerleri süpürüyor. O hanımefendilere hayret ediyorum. Nasıl içleri rahat ediyor. O sokakları süpüren mantolarıyla evlere girecekler, camilere girecekler ve oraları kirletecekler. Burada lütfen kimse mugalata yapmasın. Bir realiteyi ukalalıkla kapatmaya çalışmasın. Yakınlarım bilir ki ben tesettüre karşı değilim. Ama tesettür giysilerinde de bir incelik, bir edep, bir zarafet olması gerekmez mi? Bir mübarek hanımefendinin başkoyduğu, secdeye vardığı bir yeri başka bir kimsenin etekleriyle dışarının pisliğini, tozunu, toprağını getirerek kirletmesini hoş görenler için ne sıfat kullanmalı, onu lütfen sizler söyleyin. Keza bazı kimselerin pantolonlarının paçaları o kadar uzun ki onlar da yerleri süpürüyor. Bu kirli paçalarla temiz evlere girmeye kimin, ne hakkı var?
Bazı kimseler görüyorum. Tuvaleti ovdukları bezle, lavaboları ovuyorlar. Bu bir cinayet değil mi? Ya pencereden komşusunun başına halı silkeleyenlere ne demeli? Çarşaf, silkeleyenlere ne demeli? Bunlar beni o kadar tiksindiriyor, o kadar üzüyor ki bu duygumu hiçbir kelimeyle anlatamam. Bizler galiba toplum olarak temizlik kavramını kaybediyoruz. Sofraya oturmadan evvel güzelce ellerini yıkayan, sofradan kalktıktan sonra ağzını, ellerini yıkayan kaç kişi kaldı? Bakıyorsunuz üniversitede okuyan bir genç kız merdivenlere çok rahatlıkla oturabiliyor. Onları gördüğüm zaman içimden toplum adına, insanlık adına hüngür hüngür ağlamak geçiyor. Binlerce kişinin tuvalete girip çıkmış kirli ayakkabılarıyla kirlettikleri merdivenlere oturan bir genç kız hassas, ince ruhlu, tertemiz bir delikanlı için nasıl bir eş, bir sevgili olabilir? İnsan böyle bir kızın ellerini tutup, ona nasıl şiir okuyabilir? Belki bu satırları okuyanların içinde de “Aman, böyle bir titiz sevgili de olmayıversin” diyenler de çıkabilir. O zaman onlara şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir sözünü hatırlatmak isterim.
“Böylece yitirdik kendimizi”...
Bir insan ayakkabıyla nasıl kendi evine veya bir başkasının evine girebilir? Hafsalam almıyor. Bu korkunç bir cinayet değil mi? İnsanlık kültürü adına, insanlık onuru adına utanılacak bir olay değil mi?
Senelerce evveldi. Sonradan Danıştay başkanı olan bir arkadaşım anlatmıştı. Otuz yıl önceydi diyor. ‘Kaymakamdım. Bir yere keşfe gitmemiz gerekti. Konut olarak kullanılan bir mağaranın önüne geldik. İçeride tek başına çok yaşlı bir hanım oturuyordu, kapıdan girdim. Birden gökgürültüsü gibi bir ses duydum. Yaşlı kadın kükremişti. “Kaymakam bey” dedi, “çıkart ayakkabılarını. Burası benim evim. Bir müslüman kadının evine ayakkabıyla kimse giremez”. Aradan yıllar geçti. O gün duyduğu utancımı hiç unutamadım. Mağarada oturan yaşlı bir kadın bana ömür boyu unutamayacağım bir ders vermişti’.
İşte efendim, bu konuda söyleyecek o kadar çok söz var ki, daha fazlasını sizin yüksek anlayışınıza bırakıyor, ve üzülerek başımı önüme eğiyorum.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Bu gidiş nereye? Yazan Hatice Hakeri
Cvp: Bu gidiş nereye? Yazan Sabri Tandoğan
Cvp: Bu gidiş nereye? Yazan Sabri Tandoğan