Sayın Esra Hanım,
16.7.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, fikir olarak, muhteva olarak tamamen haklısın. Fakat bir de işin başka bir yönü var. Herşeye rağmen İslam edebi, İslam zarafeti, İslam inceliği ön planda olmalı. Hayatta tanıdığım velilerin en incelerinden, en zariflerinden olan Paşa Dede Hazretleri negatif bir duruma örnek vereceği zaman mesele “bizim gibi tembeller, bizim gibi söz dinlemezler, bizim gibi cahiller” derdi. Kıymetli yavrum, önemli olan karşı tarafa hatasını söylemek değil, o hatayı ona bir daha yaptırmamak. Bu o kadar incelik isteyen bir iş ki şimdi sen doğruları söyledin, iyi güzel. Peki, ne faydası oldu? Onlar Peygamberin Hadisini bile evirip çevirmeye başladılar. Senin konuşma üslubun onların nefislerini büsbütün alevlendirdi, azgınlıklarını, şımarıklıklarını, terbiyesizliklerini büsbütün artırdı. Peki amaç ne? Onları ıslah değil mi? Onları nezih, temiz, efendice bir yola davet değil mi? Mesele burada yavrum. Olaya lütfen bu açıdan bakalım. Bir gün Resulullah Efendimiz yolda gidiyormuş, Ebu Cehil görmüş, çok acı sözler söylemiş. Resullullah Efendimiz mukabelede bulunmamış, bir Mekkeli durumu görüyor koşa koşa gidiyor, Hazret-i Hamza’ya durumu anlatıyor. Hazret-i Hamza çok üzülüyor, hemen arıyor, Ebu Cehili buluyor, bi güzel dövüyor. Sonra Resulullah Efendimize gidiyor “Öcünü aldım” diyor, Ebu Cehil’i perişan ettim”. Peygamber Efendimiz hiçbir memnuniyet göstermiyor. “Keşke” diyor Hazret-i Hamza’ya “onu döveceğin kadar güzel sözler söyleseydin. Kur’an-ı Kerim’den ayetler okusaydın. Belki kalbine giden bir yol bulunurdu”. Lisede talebeyken bu olayı okumuştum. Beni çok etkilemişti. Aradan nice yıllar geçti, o günün heyecanının hala duyuyorum.
Kıymetli yavrum, inşallah beni anlamışsındır. Yeni maillerini bekler, selam, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Sabri Tandoğan