Sayın Hatice Hakeri,
25.7.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, yine herzaman olduğu gibi son derece önemli bir konuya değinmişsiniz.
Yıllar önceydi, lisede okuyan genç bir öğrenciydim. Bir gün kitapçıda bir şiir kitabı gördüm. Hemen aldım. Necip Fazıl Kısakürek’in “Ben ve Ötesi” isimli kitabıydı. Kitabın ismi bana çok anlamlı geldi. Hala düşünüyorum. Mühim olan bizim kendi dünyamız. Başkaları şöyle giyinir, böyle hareket eder, böyle cıvıklaşır, bunlardan bize ne? En azından ben kendim öyle düşündüm. Daha lisedeyken yürüdüğüm yol, takip ettiğim çizgi toplumdan ayrıldı. Bir dünyam vardı, renk dolu, ışık dolu, şiir dolu bir dünya. O dünyada çok mutlu idim. Pırıl pırıl, tertemiz, bembeyaz bir dünya. O dünyayı hiç kirletmedim. Siz de bilirsiniz ki ben toplumdan kendimi soyutlayarak yaşamam. Her çeşit insanla konuşurum. Her çeşit görüşe, düşünceye, inanışa, inançsızlığa kapım açıktır. Onların herbiriyle ayrı ayrı ekmeğimi bölüşürüm. Ama ben kendi dünyamı yaşarım. Kendi yaşama üslubumu devam ettiririm. Bütün mesele bu “ben ve ötesi” kavramlarını bir dengede tutabilmek, bir senteze ulaşabilmek. Onu değil Türkiye’de, dünyada en iyi yapanlardan biri olduğuma inanıyorum. Hiçbir zaman filanca şöyle giyiniyor, filanca böyle düşünüyor diye oturup ağladığım da olmadı. Olabilir, öyle düşünebilir, öyle hareket edebilir, öyle giyinebilir. O, onun kendi dünyası, benim karışmaya hakkım yok ki. Herkes benim gibi düşünecek, benim gibi yaşayacak demem hayatın realitesiyle bağdaşmaz ki. Bırakalım insanlar istediği gibi hareket etsin. Ben de gardımı ona göre alırım. Olay bu. Yunus Emre, bir şiirinde
“Her biriyle bile olmak” der.
Ben kainattaki yedi milyar insanın “her biriyle bile oldum”. Gayet tabi farklı düşünceler, farklı davranış şekilleri, farklı giyimler olacak. Önemli olan hoşgörüyle bütün insanları kucaklayabilmek. Ama bu arada kendi inançlarından, kendi yaşama üslubundan en ufak bir taviz vermemek. Kur’an-ı Kerim’de her gün namazlarda okuduğumuz bir sure vardır, “Kul Ya eyyühel kafirune...”: “Söyle, de ki, ben inanmam sizin inandıklarınıza, siz de inanmazsınız benim inandıklarıma, benim inancım bana, sizin inancınız size”. Ben olaylara hep bu açıdan baktım. Ve onları kardeş olarak bağrıma bastım. Yunus Emre gibi ben de
“Cümle alem birdir bize” dedim.
İşte efendim, yaşamak sanatı denilen olay burada ortaya çıkıyor. Evet, ben herkese saygılıyım. Ama müsaade edin kendi inançlarıma da saygılıyım. Önemli olan bu ben ve ötesini bir hoşluk, bir güzellik, bir tolerans içinde götürebilmek. Bunu yapabildiğimiz zaman biz de Yunus Emre gibi
“Biz kimseye kin tutmayız
Kamu alem birdir bize”
diyeceğiz. Bunu yapabildiğimiz zaman gördüğümüz her nesne yediveren güller gibi olacak. Biz de Ümmi Sinan Hazretleri gibi “Bir pazara gittim, kapısı gül, yolu gül, tezgahı gül, terazisi gül, dirhemi gül, alan gül, satan gül” diyeceğiz. Ve o zaman adına dünya denilen bir cennet içinde içinde yaşayacağız.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan