Sayın Hatice Hakeri,
26.7.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, su, dünyada ve cennette müşterek olan, varolan bir unsurdur. Bizler Allah yolundan uzaklaştıkça bir cennet nimeti olan su da bizden uzaklaşmaktadır. Bugün pek çok insanın tur atmaya doyamadığı dünyanın en muhteşem caddesi olarak bildiği Şanzelize caddesinde bir uçtan bir uca gidin, içecek bir şişe su bulamazsınız. Almanya’yı şehir şehir, kasaba kasaba dolaşın, dışarıdan getirilen Eviyen suyundan ve oradaki Türk bakkalların Türkiye’den getirdikleri içme suyunun dışında içecek su bulamazsınız. Alman, sadece patates yer, bira içer. Dünyada Alman mutfağı diye bir mutfak yoktur. Çin mutfağı vardır, Türk mutfağı, Fransız mutfağı vardır, ama Alman mutfağı yoktur. İlkokulda okurken okulumuzun yanında sucu Aziz Efendi vardı. Sebebini bilmiyorum, bir his beni oraya sürüklerdi. Başta yirmialtı çeşit su vardı, sonra çeşitler gittikçe azaldı. Bir kısmının ismi bile unutuldu. Bizler paraydı, puldu, mevki makamdı, yattı kattı derken gittikçe manevi duygularımızdan uzaklaştık. Günümüzün yaşayan en büyük Türk şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde
“Gittikçe uzaklaştık Allah’tan
Yirminci, belki kırkıncı yüzyılı bulduk
Böylece yitirdik kendimizi
Siz, hangi zamandasınız?”
der. Bir başka şiirinde
“Çocuğum, dua et geceleri
İnsan uzalaşabilir Allah’tan”
der. Olay bu efendim. Sevgili şair Dağlarca “Siz hangi zamandasınız?” diye soruyor. Aziz şair biz “ahir zaman”dayız. Durun bakalım daha neler göreceğiz.
Beş yaşında bir çocuktum, rahmetli annem beni dizine oturtmuş şiirler okuyordu. Bir ara dedi ki “Fatma Aliye hanımdan bir alıntı: Bir milletin nisvanı, derece-i terakkisinin mizanıdır”. Aradan bunca yıl geçti. Hala unutamadım. Bugün bir münasebetle önce Karum’a, sonra Armada’ya gittim. O kadar açık, o kadar dekolte kıyafetler gördüm ki ister istemez rahmetli annemin Fatma Aliye Hanım’dan yaptığı o alıntı geldi gözlerimin önüne. İnsanı utandıran, insandaki edep, haya hislerini rencide eden, tiksindirici bir çıplaklık. Başka brşey söylemek istemiyorum. Bu hanımefendilere sorarsanız alacağınız cevap belli, onlar çağdaş, onlar uygar, onlar ilerici. Demirel’in ağzıyla söyleyelim: “Va mı başka bir diyeceğiniz?”. Kıymetli Hakeri, şu içinde yaşadığımız utanç verici çizgiden başka ne bekliyoruz? Başımıza gelenler az bile.
Tabakların kırılması olayına gelince, biz Rana Hanımla kırkdört yıl evli kaldık. Bu süre içerisinde bizim evde bir tek tabak, bardak, fincan kırılmadı. Şükürler olsun. Efendim, burada önemli olan yaklaşım. Biz eşyaya pozitif bir ruh haliyle, İslami bir edep ve incelikle, Besmeleyle, sükunetle yaklaşırsak binbeşyüz sene de geçse o tabak, o bardak, o fincan kırılmaz. Biraz kendi kendimizi sorguya çeksek. Daha önce bahsetmiştim. Büyük bir Hristiyan mistiği Saint Ogüst diyor ki “Geliniz, bir anımızı imanlı geçirelim”. Şimdi bu sözlerimi kabul etmeyebilirsiniz, bin çeşit mazeret bulabilirsiniz. Bin çeşit süslü sözler söyleyebilirsiniz. Ben bir tek söz söyleyeceğim müsaadenizle; “siz o anda Allah’la beraber değildiniz. Siz o anda nefsinizin denizinde kulaç atıyordunuz. O tabakların kırılması haddi zatında ‘Aman dikkatli ol, kendine gel’ uyarısı idi”. Belki bu sözlerim sizi kızdıracak, belki üzecek. Ama benim çocukken anneme verdiğim bir söz vardı: Ölüm bahasına da olsa doğruları söylemek. O nedenle beni bağışlamanızı dilerim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Allah’a giden yol, eşyaya saygıdan başlar Yazan Hatice Hakeri
Cvp: Alah’a giden yol, eşyaya saygıdan başlar Yazan Sabri Tandoğan