Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Dubai
Gönderen : Özden Çiçek
Tarih : 3/13/2006 7:37:03 PM


Efendim,
Yoğun bir haftadan sonra sizlere merhaba diyorum. Umarım iyisinizdir. Sayfanızda yeni bir konferans ilanı gördüm çok memnun oldum. Sabırsızlıkla bekliyorum, inşaallah internetten takip edeceğim ben de...
Sizlerle bugün buralardaki yaşamı paylaşmak istedim.
Rabbime emanet olun, saygı ve hürmetle...

DUBAI DE YASAM
Uçak Dubai Havaalanına indiğinde saat sabaha karşı ucu gösteriyordu. Havaalanındaki yoğunluktan dolayı epey uzak bir köşesinde durmuştuk. Kapılar açıldı, yolcular uçağa uzatılan merdivenlerden inerek otobüslere doluşup havaalanı binasına doğru hareket etmeye başladılar. Kapıdan dışarıya ilk adımımı attığım an yüzüme ağır bir nem ve sıcaklık çarptı. Ciğerlerime dolan bu hava ile nefes almakta güçlük çekiyordum. Ağustosun son günleriydi, sabaha karşı saat üç. Sanki alev alev yanan bir fırının kapağını açmış bakıyormuşum gibi hissettim. Buranın gündüzü nasıldır acaba diye düşündüm... Allah yardım etsin bize diyerek indik merdivenlerden… Evimiz havaalanına sadece 5, 6 km kadar uzaklıkta olduğu için karanlıkta pek fazla bir şey göremedik etrafta... Sadece yüksek binalar, ışıl ışıl aydınlanmış yollar… Ertesi sabah pencereden dışarı baktığımda gökyüzünün sarımtırak bir bulut tabakası ile kaplı olduğunu gördüm. Havada yine ağır bir nem vardı. Evler arabalar, kapalı alanların tamamı klimalı idi. O yüzden içeride sorun yoktu ama dışarıda yürümek neredeyse imkânsızdı (en azından bizim için şimdilik!). Sonradan da göreceğim gibi buranın kışları harika. Ekimden Nisan sonuna kadar nefis bir bahar havası hâkim oluyor gökyüzünün mavisi denizinki ile birleşiyor. Palmiye ağaçlarının esintisi sizi ferahlatıyor.

Yavaş yavaş dışarıya çıkıp dolaştıkça, kalabalık alanlara girdikçe kendimi farklı bir dünyada gibi hissetmeye başlıyorum. O güne kadar birkaç Avrupa ülkesi görmüştüm sadece... Hiçbir Afrika veya uzak Asya ülkesinde bulunmamıştım. Buraya gelirken de nasıl bir şeyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Hatta biraz da ürkektim galiba… Oysa iste burasını bana en cazip kılan şey tam bir dünya mozaiği olmasıydı. Şöyle bir kapıdan çıkıp herhangi bir kapalı alışveriş merkezine gidin (ki burda en bol olan şey devasa alışveriş merkezleri) , bir bankta oturup seyretmeye başlayın âlemi. Bütün dünya yarım saatin içinde önünüzde resmigeçit yapıyor sanki. Herkes kendi yerel kıyafetleri, kendi kültürleri ile kendi renkleri ile bezenmiş koşuşturuyor sağa sola… İki buçuk yıldır hiç bıkmadım bu zenginliği seyretmekten… Rengârenk uzun kumaşlara sarınmış, upuzun boylu Afrikalı hanımlar, başlarında kocaman siyah sarıkları ile esmer Hintli erkekler, ipek ya da tafta parlak renkli kumaşlardan sarilerini üzerlerine dolamış Hintli bayanlar, kırmızı cinli gömleği giymiş genç kızlar, kot pantolonlu tişörtlü Avrupalılar, minyon tipli çekik gözlü Japonlar, beyaz kunduralı Arap erkekler, siyah abaya giymiş yerli kadınlar, dünyanın en unlu moda dergisinden fırlamış gibi dolasan hanımlar, ellerinde Bond çantaları ile ciddi takim elbiseli işadamları, kısaca dünyanın bütün renkleri… Böylesi çeşitliliği dünyanın hiçbir ülkesinde bir arada göremezsiniz.

Birleşik Arap Emirlikleri küçücük bir ülke. Topraklarının çoğu çöl. Sadece deniz kenarında sırayla uzanmış yedi tane şehirden (emirlikten) oluşuyor. Nüfusun yüzde sekseni yabancı. Abu Dhabi başkent ve Dubai'ye 140 km. çok modern ve düzenli bir şehir. Dubai ortasından bir creek (yani haliç) ile ikiye ayrılmış deniz kıyısında yaklaşık bir buçuk milyonluk bir şehir. Nüfusu her an gelen yeni insanlarla sürekli değişmekte. Dünyanın ticaret merkezi olmak üzere kolları sıvamış. BAE'nin ekonomik başkenti diyorlar buraya. Otellerin tamamı yıl boyu dolu. Turizm Dubai’nin en büyük gelir kaynaklarından. Sharjah onun hemen devamında yanı başında, artik birleşmiş. Biz iki bucuk yıl önce geldiğimizde arada bir iki km kadar bir mesafe bos çöl vardı. Artik oralarda da apartmanlar yükseliyor. Aslına bakarsanız Dubai'nin Abu Dhabi'ye doğru olan yakasından daha yakın Dubai’nin is merkezlerine. O nedenle Dubai'de çalışanların büyük kısmı Sharjah'ı tercih ediyor oturmak için. . Aslında Sharjah için de kültürel başkent deniyor. Otuz civarında müzesi, kültürel aktiviteleri ve tarihi bölgeleri ile bunu hak ediyor. Sonra yine Sharjah ile birleşmiş durumda olan Ajman, ondan on km kadar uzaklıkta Umm Al Kuwain ve daha ileride iki küçük şehir daha... Hepsi bir bütün gibi aslında. İnanılmaz hızla ilerleyen inşaatlar şehirleri birbirlerine iyice bitiştiriyor. Son iki senede biten inşaatlara baktıkça gözlerime inanamıyorum. Her üç beş ayda yeni bir mahalle kuruluyor. İnşaatlar gece gündüz devam ediyor. Gecen yıl kızların okulunda bir öğretmen ile konuşuyorduk 20 yıldır burada yaşıyormuş. Yirmi yıl önce Dubai’den Sharjah’a deve sırtında çölü asarak gidilirmiş, saatlerce sürermiş yol. Simdi ise Sharjah 'tan Dubai'nin en uzak noktasına gitmek bile yarım saat sürüyor araba ile…

Bu kadar hızlı büyümesine ve nüfus artışına, dünyanın dört bir tarafından gelen insanlara rağmen, dünyanın en güvenli yerlerinden biri olması şaşırtıcı aslında. Adi suç yok sayılır. Hırsızlık gibi vakalar görülmüyor. İstediğiniz saatte istediğiniz yere gidebilirsiniz yalnız. Öğle tatilleri 1–5 arası olduğundan mağazalar ve işyerleri çoğunlukla gece yarısına kadar açık. Hayat burada gece yaşanıyor desem yalan değil. Sokaklar, çarşılar parklar gece yarısına kadar cıvıl cıvıl insan kaynıyor. İster yalnız bir bayan olun gece yarısı arabanıza atlayıp istediğiniz yerde alışveriş yapabilirsiniz, yürüyüşe, parklara çıkabilirsiniz, taksiye binebilirsiniz... Kimse size bir şey demez, rahatsız edemez. Alışveriş merkezlerinde güvenle çocukları yalnız bırakabiliyoruz gidin bakın istediğinize yarım saat sonra surda buluşalım diyoruz. Sadece yoğun trafik ve küçük trafik kazaları problem oluyor polisler için o kadar… Gecen yıl kızlarımdan biri çantasını unutmuş kalabalık bir alışveriş merkezinin yiyecek bölümünde içinde dijital kamerası ile birlikte. Bir hafta sonra ayni yere uğradığımızda umutsuzca sorduk görevliye, çıkarıp verdi hemen dolaptan. İçindeki kamera ile birlikte… Saklamışlar gelip belki ararız diye…

Buraya gelip de memnun olanlar da var, beğenmeyip geri dönenler de… Ben kendi adıma mutluyum, çünkü bu çeşitliliği seviyorum. Şöyle çıkıp bir dolaştım mı dünyayı dolaşmış gibi hissediyorum kendimi. Eskiden en sevdiğim şey çantamı sırtıma vurup yola çıkmaktı. Kendimi Evliya Celebi gibi hissederdim. Yolculukları, yeni yerleri, yeni insanları hep sevmişimdir. Burada siz duruyorsunuz onlar size geliyorlar. Değişik kültürler, insanlar, alışkanlıklar, adet ve gelenekler, bakış açıları, giyinişler, yiyecekler… Her şey… Pek çok şeyin nedenini daha iyi idrak ediyorsunuz. Ve size olayları yıllarca at gözlüğünden seyrettirenler ve seyredenler için üzülüyorsunuz. Seviyorsunuz yaşamı, insanları... Daha çok şükrediyorsunuz Allah'a… Bazen inanamıyorsunuz gözlerinize, bu çeşitlilik karşısında kendinizi minicik, küçücük belki de hiç mertebesinde hissediyorsunuz.

Daha çocukken okulda alışıyorlar bu çeşitliliğe… Kızlarımın arkadaşları Kenyalı, Bangladeşli, Sudanlı, İngiliz, Mısırlı, Arap, öğretmenleri İngiliz, Amerikalı, İranlı, Rus, Lübnanlı, okul doktorları Pakistanlı daha da aklıma gelmeyen pek çok değişik memleket. İşte böyle öğreniyorlar hoş görmeyi, anlamayı, dinlemeyi, paylaşmayı… Bakıyor; bu arkadaşım Hıristiyan diyor onun paskalyası christması var, oburu Hindu o divaliyi kutluyor. Ben Müslüman’ım benim ramazanım var kurban bayramım var. Onlar şöyle ibadet ediyor ben namaz kılıyorum, oruç tutuyorum… Birbirlerini incitmeden, kınamadan, saygı göstererek, değer vererek anlamaya çalışıyorlar… Uluslararası festival yapıyorlar. Herkes kendi yerel giysilerini giyip yemeklerini hazırlıyor, birlikte paylaşıyorlar, kültürleri öğreniyor, kişiliklerini geliştiriyorlar. Kendini ifade ederken çekinmemeyi, utanmamayı, kimseyi küçük görmemeyi öğreniyorlar. Herkes kendi inancını, ibadetini yaşıyor özgürce…

Arap yarımadasının bu bölümüne baktığımızda tarihte de pek çok uygarlığa ev sahipliği yaptığını görüyoruz. Buradaki müzelerde geçmiş medeniyetlere ait eserler çok güzel hazırlanmış video filmler eşliğinde sergileniyor. Eski çağlara ait medeniyetlerin kalıntılarını izledikçe, gördükçe gözümde Kehf suresi canlanıyor ayet ayet. İşte onlar devirlerinin en iyileri, en zenginleri idiler; devran dondu göçüp gittiler. Nerde o firavunlar, imparatorlar, krallar, nerede onların hazineleri... Simdi biz camların arkasından seyrediyoruz yemek yedikleri altın tasları, su içtikleri altın kupaları… Ne için bu savaşlar?... Ne için, nasıl da harcanıyor hayatlar bos hırslar uğruna…

Buradaki İslam Müzesini ilk gezdiğimde çok beğenmiştim. Hayretler içinde görmüştüm ki pek çok eserde Osmanlı veya Türk imzası vardı. Elyazması Kur'an-i Kerimlere bakarken bir tanesine bayılmıştım. Bir de baktım ki eserin sahibi Afyonkarahisarlı Ahmet Karahisari. 1468–1556 yılları arasında yaşamış olan ve çok az sayıda eseri mevcut bu büyük zatin elyazmasını burada bulmak gözlerimi yaşartıyor. Bunun yanı sıra pek çok el islemesi şaheseri seccadeler, örtüler, Mushaf kapları, hatta Kâbe kapısı örtüsü hep Türk eserleri olduğunu görüyorum ve çok mutlu oluyorum.

İki hafta önce uluslararası bir hat sergisi vardı. Türkiye’den de dört sanatçı katılıyordu. onur konuğu ise büyük hattatlarımızdan Hasan Celebi idi. Sergiledikleri bütün eserleri ilk iki günde satıldı. Serginin en beğenilen eserleriydi Türk sanatçıların hatları. İlgimi çeken ve beni çok mutlu eden bir başka olay da Afrika'dan Japonya'ya değişik ülkelerden gelip sergiye katılan sanatçıların özgeçmişlerine baktığınızda çoğunun icazetlerini Hasan Celebi den aldığını görüyordunuz. Hasan Celebi, adi gibi o celebi hali ve durusu ile herkesi sevgi ile kucaklıyordu. Gözleri yaşarıyordu konuşurken. Altmış yaşlarındaki Japon hat sanatçısının eserleri ise gerçekten görülmeye değerdi…

Burası dev alışveriş merkezleri, elli kati asan gökdelenleri, modern ve hepsi birer mimari harikası değişik dizaynlı binaları, tüketim çılgınlığı ile gerçekten ilginç ve aslında yaşaması zor bir memleket. İnsanın kendi nefsini israfa karşı terbiye etmesi gerekiyor. Bu da hiç kolay değil. Ama bunun yanı sıra görmesini bilenler için pek çok hazineyi de ayaklar altına seriyor. İyinin yanında kötüyü, zenginin yanında fakiri, imkânların yanında imkânsızlığı çok net görebiliyorsunuz.

Geçenlerde bir aksam vakti otobanda hızla ilerliyoruz. Aksam ezani duyuluyor radyodan. (burda ezanlar bütün alışveriş yerlerinde sesli veriliyor, radyolardan da öyle…) Eve yetişiriz aksam namazı için diye düşünüyoruz. Biraz ileride sağda durmuş bir servis otobüsü görüyorum. Kaza mı var acaba diye dikkat ediyorum. Bu bir işçi otobüsü. Sari tulumları ile inşaat işçileri yol kenarında kumun üzerinde saflar oluşturmuşlar hep birlikte aksam namazını eda ediyorlar. Bütün gün inşaatlarda çalıştıklarını düşününce bedenlerinin yorgunluğunu tahmin edebiliyorum. Tam zamanında ve hiç aksatmadan, cemaat ile Rablerine yönelmişler. O lüks cipler ve arabalar hızla yanlarından geçer giderken onlar huzurdalar o an… Boğazıma bir yumru oturuyor…

İşte 2006 baharında Dubai böyle bir yer. Ben şimdilik burada öğreneceğim çok şey var diye düşünüyorum. Rabbim neyi nasıl kısmet eder bilmiyorum. Ama su anda bunu kısmet ettiğine göre bu bize sunulan nimeti değerlendirip alabileceğimiz en fazla manevi faydayı da almalıyız diye düşünüyorum. Eklemeden de edemeyeceğim, Türkiye'nin bütün bölgelerini karış karış dolaşmış biri olarak soyluyorum ki; bizim ülkemiz doğal güzellikleri, dağları, denizleri, ovaları, yaylaları, mevsimleri, toprağı, suyu, bereketi ve o güzelim insanları ile gerçekten bir hazine. Bize doğal olarak sunulmuş büyük bir hazine… Dışarıda olunca, uzaktan bu nimetler daha iyi anlaşılabiliyor. Gözümüzü özümüze çevirip Rabbimize şükretmemiz ve değerini bilmemiz, değerini bilecek nesiller yetiştirmemiz gerekiyor.



Özden ÇİÇEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai
www.ozdencicek.com


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Dubai Yazan Özden Çiçek
Cvp: Dubai Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]