Sayın Feyzi Özgür,
13.8.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, insanın aldığı gıda ile onun manevi hayatı arasında sanıldığından da önemli bir ilgi vardır. Tasavvuf tarihini inceleyecek olursak tek istisna olmadan bütün manevi büyüklerin az yemek, az konuşmak üzerinde ısrarla durduklarını görürüz. Gerçekten insan bu durumu kendi üzerinde de yapacağı araştırmalarda tesbit edebilir. Eskiden bir manevi büyük bir kimseyi talebeliğe kabul ederken evvela onun kazancının helel olup olmadığına bakarlarmış. Kazançta şüphe varsa onu talebeliğe kabul etmezlermiş. Bazı büyükler çok yemek yiyen kimseleri kabul etmezler, “Evladım, sen daha yeyip içme işini öğrenemedin, manevi hayata nasıl gireceksin” derlermiş. İnsanoğlu ne kadar çok yerse o kadar nefisni güçlendirmiş olur. Nefis güçlendikçe de manevi hayata geçmek zorlaşırmış. Herkes bunu çevresinde müşahede edebilir. Çok yiyenler, çok konuşuyorlar. İnsanlar çok konuştukça nefsin oyunlarına geliyorlar. Halk arasında bir söz vardır. “Çok mal haramsız, çok söz yalansız olmaz” derler. İnsanoğlu çok konuştukça nefsaniyetinin hükmü altına girer. İster istemez araya dedikodu karışır, malayani karışır. Arada kalp kırabilir, birini incitebilir, söylenemeyecek sözleri söyler, hatırlanmaması gereken hatıraları söyler. İnsan çok konuşurken muhataplarının haklarına tecavüz eder. Bütün bunlar çok konuşmanın zararlarından birkaçıdır. Çok konuşmak insandaki heybeti giderir, saygınlığına gölge düşürür. Kendisini dinleyenlerin kafalarında çeşitli şüpheler oluşur. Çocukken aile büyükleri “yavrum, iki dinle, bir söyle, Allah insana iki kulak, bir ağız vermiş” derlerdi.
Daha bunun gibi yüzlerce sebep sıralayabiliriz. Aman yavrum, çok dikkatli olalım. Çevremizde sevilen, sayılan, itibar gören, el üstünde tutulan bir kimse olmak istiyorsak az konuşalım, iki dinleyip bir söyleyelim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
İki dinle bir söyle Yazan Feyzi Özgür
Cvp: İki dinle bir söyle Yazan Sabri Tandoğan