Sayın Esra Hanım,
8.9.2007tarhli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, eğer yaşıyorsak, eğer insansak, eğer insanlıktan istifa etmediysek hepimiz çevremize faydalı olmakla yükümlüyüz. Çevremizde bizden ışık bekleyen nice insan var. Her yaştan, toplumun her kesiminden hele bugünün Türkiye’sinde nice insan bırakın başkalarını kendi öz varlığına dahi ihanet içindeyken bizim egoistçe bir düşünceyle çevreden bana ne, benim tuzum kuru, ben yerim, içerim, keyfime bakarım diyenler Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “Belhüm adal” hayvandan daha aşağı bir duruma düşerler. Hepimiz gece gündüz demeden çevremizdeki insanlara faydalı olabilmek, zararlı akımlardan, zararlı düşünce ve yaşantılardan onları korumak için çaba harcamak zorundayız. Bunu içinde duymayan hayvandan daha aşağıdır. İnsanlık mertebesine yükselememiştir.
Kıymetli yavrum, bizler hepimiz Allah indinde görevliyiz. Ama gücümüzün yettiği kadar. Hani bir söz vardır: “Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur” diye. Hepimiz son nefesimize kadar çevremize faydalı olabilmek için elimizden geleni yapalım. Acaba şunu kırar mıyız, bunu incitir miyiz diye düşünmeyelim. Köroğlu, “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” diyor. Önemli olan Allah rızasını herşeyin üstünde tutmak. O yolda gerekirse canımızı dahi verebilmek. İnsanoğlu hangi çağda hangi toplumda, hangi şartlar altında yaşarsa yaşasın yine de yappacağı birşeyler vardır. Be kardeşim, yolda yürürken ama ir insanın koluna girip onun yürümesine de mi yardım edemezsin. Elindeki fileyi çok zorlukla taşıyan yaşlı bir insana da mı yardım edemezsin. Otobüste bir sakata, bir yaşlıya, bir hamile kadına yer vermeyenler şerefsiz insanlardır. Onlar aileleri tarafından şımartılıyor, şımartılıyor, firavun haline getiriliyor. Ey çocuklarını firavunlaştıran anne babalar, yarın mezarınıza lanetler yağacak, bunu biliyor musunuz? İki gün önce sitemize Kanada’dan bir mail geldi. O kadar üzüldüm ki, gözlerimi uyku tutmuyor. Kanada’daki bir baba üniversite çağındaki kızını ve oğlunu Türkiye’deki amcalarının yanına gönderiyor. Daha önceden söz alıyor, kefalet alıyor. Çocuklar amcalarının yanından Kanada’ya perişan bir şekilde dönüyorlar. Ve Kanada’daki baba üzüldüğünü söylüyor, ben diyor susma hakkını kullanıyorum. Bu cevap beni çıldırttı. Neden susma hakkını kullanıyorsun. Neden güya amca olan o şerefsiz adamı dünyanın lanetlerini yağdırmıyorsun. Hayret doğrusu. Nerde böyle amca, nerde böyle amca kızları varsa Allah yüz bin kere belalarını versin. Kan kussunlar, etleri dökülsün. Olmaz böyle şey. Benim kızım perişan bir şekilde dönecek ve o şerefsiz aile “yaşa ve tat” diyecekler ve Kanada’daki baba susma hakkını kullanıyorum diyecek. Be adam senin susma hakkın yok. Feryad etmeli, dünyayı o şerefsiz ailenin başına yıkmak hakkın var. Lütfen kendimize gelelim. Lütfen insanlıktan istifa etmeyelim. Ben susuma hakkını kullanıyorum demek insanlıktan kilometrelerce uzaklaşmak değil midir? Neden gül gibi iki evladını o haysiyetsiz, o kepaze ailenin yanına gönderiyorsun. Lanet olsun öyle amcaya. Ne demek susma hakkı, hangi şerefsiz bunu söylüyor. Kainatın Efendisi bir Hadis-i Şerifinde “Haksızlıklar karşısında susan dil, ŞEYTANDIR” buyuruyor. Susma hakkı diye birşey yok. Haksızlıklar karşısında, zulüm karşısında, alçaklıklar karşısında ölümü göze alıp, feryad etme hakkı var. Lanet olsun böyle akrabaya.
İşte yavrum, daha bunun gibi nice cinayetler işeniyor. Ve gecenin örtüsü herşeyi kapatıyor. O insanlar utanmadan, arlanmadan hala Allah’ın ekmeğini yiyor, suyunu içiyorlar. Onun için senden ricam lütfen basit burjuva adetlerini bir yana koyarak ölen ölür, kalan sağlar bizimdir diyerek insanların yardımına koş. Bugün yaşanan hayat hepimizi utandıracak hale geldi. Eğer bugün kılıçlar çekilmeyecekse, susma hakkını kullanıyorum diyerek miskin miskin, uyuşuk uyuşuk oturacaksak yuh olsun bizim insanlığımıza.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Susma hakkı yok, feryad etme hakkı var Yazan Esra
Cvp: Susma hakkı yok, feryad etme hakkı var Yazan Sabri Tandoğan