Sayın Özden Çiçek,
9.9.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, yine hepimize ders olacak, rehber olacak, ışık tutacak güzel bir tesbitinizi göndermişsiniz. Çok teşekkür ederim. Aynı zamanda mailinizin sonunda haytın küçük bir sırrını da fısıldıyorsunuz. Israrla devam etmek. Bu mailiniz beni 1962 yılına götürdü. Rana Hanımla evlenmek üzereydim. Sıhhiye’de Cihan Sokak’ta iki odalı, sobalı küçük bir ev tuttuk. Orda oturacağız. Temizlik için bir kadın geldi. Ben, titiz bir kimse olduğum için ertesi günü kontrole gittim. Tuvalette musluğun altında el ayası büyüklüğünde bir sarı leke gördüm. Demek ki musluk su sızdırmış, o sarı leke ortaya çıkmış. Kadına gösterdim. “Yavrum” dedim, “burası olmamış”. Kadın, “İmkansız” dedi. “O leke çıkmaz. Betonun içine sinmiş”. Birşey söylemedim. Geçtim başına kırk dakika kadar ovdum. Biraz sonra beton tertemiz olmuştu. Kadını çağırdım, “Bak” dedim, “imkansız değilmiş. İnsan gayret gösterince herşey oluyor”. Kadın hiçbir şey söylemedi. Yüzünü buruşturdu, gitti. Ben de sizin gibiyim. Hayat boyu benim lugatımda zor, imkansız, olacak gibi değil sözleri hiç yer almadı. İnsanoğlunun işe aşkla, Besmeleyle, heyecanla, azimle başladıktan sonra halledemeyeceği hiçbir mesele göremiyorum. Neden karıncaları kendimize örnek almıyoruz? Bir karınca ağırlığının otuzaltı katı büyüklüğünde bir gıda maddesini o inceceik bacaklarıyla yuvasına götürebiliyor. Biz, pazardan üç beş kilo birşey alınca oflayıp, pufluyoruz. Kim bize bu miskin, bu yokolası düşünceleri aşılamış? Atatürk “Zafer, zafer benimdir diyenlerindir” diyor. Önemli olan önümüzdeki konu ne olursa olsun “Allah’ın izniyle ben bunu yapacağım, başaracağım” diyebilmektir. Yunus Emre
“Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar”
diyor. Küçüklüğümüzden beri işitiriz. İnanan dağları devirir diye. Dağ devrilir mi? Devrilir ya. Uzun yıllar önceydi. Gazetede okuduğum zaman çok heyecanlanmıştım. Çin’de lider Mao’ya gelinceye kadar Çin miskin, uyuşuk, yüreksiz yöneticilerin elindeydi. Hiç unutmam lisedeyken coğrafya öğretmenimiz “Bu Çinliler öyle zavallı, öyle perişan insanlar ki bir tas pirinç uğruna yapamayacakları şey yoktur” demişti. İşte Mao bu miskinliği yendi. Milletine bir aşk, bir heyecan aşıladı. Çin’i bir uçtan bir uca aşan bir yolun yapılmasını istiyor Mao. Bu işin mühendisleri Mao’ya dönüyorlar “Efendim”, diyorlar, “ iş yarıda kaldı. Önümüze bir dağ çıktı, artık devam edemeyeceğiz”. Mao öfkeleniyor, “Hayır” diyor, “o dağı kazacağız, toprağını avuçlarımızla taşıyacağız. Emrediyorum. Derhal başlayın”. Ve bir süre sonra müjdeli haber geliyor. Dağ yok olmuş. Yol çalışmaları devam ediyor. Mes’ele burada efendim. Bir işe Besmeleyle, aşkla, heyecanla başlanınca o işin bitmemesi için hiçbir sebep olamaz. Sizin mailiniz o eski hatıraları gözümün önünde canlandırdı.
Efendim, bizi mutlulukların doruklarına ulaştıracak kıymetli maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
İnanan dağlar devirir Yazan Özden Çiçek
Cvp: İnanan dağlar devirir Yazan Sabri Tandoğan