Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Cvp: Onuncu köyden sesler
Gönderen : Sabri Tandoğan
Tarih : 9/23/2007 9:36:28 AM


Sayın Ulviye Aydoğmuşoğlu,


22.9.2007 tarihli mailinizi aldım.


Kıymetli yavrum, milletçe yaptığımız bir hataya siz de iştirak etmişsiniz: Sözle, kelimelerle herşeyin halledileceğini sanmak. Bu davranış tarzı bizi ne kadar yanıltıyor. Şimdi aynı durumu sizde görüyorum. Evladım, biz seni seviyoruz, hep arkandayız demek inanın hiçbirşeyi halletmez. Önemli olan bu duyguları davranışlarla, bakışla, kalpten ve kafadan çıkan ışınlarla hissettirmek. Şu anda rahmetli anneciğim gözlerimin önüne geldi. Çok kültürlü üç dil bilen, çok akıllı bir kimseydi. Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaatı üzerine olsun. Hayatında bir kere bile bana “Evladım, ben senin arkandayım. Hep seni destekleyeceğim” demedi. Ama aramızda öyle bir ana oğul münasebeti vardı ki kesin olarak bilirdim annem benim için gerekirse hiç çekinmeden canını bile verir. Lütfen işin edebiyatını bırakalım. Bu sözümle yalnız size ait değil, yeryüzündeki yedi milyar insana sesleniyorum. Ne olur duygularımızı, düşüncelerimizi, kanaatlerimizi kelimelerle değil “hâl” diliyle belirtsek. Belki en güzel dil budur. Gülten Akın, bir şiirinde


 


“Gönülce söyle bana, dilinden bilmem”


 


diyor.


İkinci olarak söyleyeceğim çok önemli bir nokta kendi kişisel yaşantımızla evladımıza örnek olmak. Yine rahmetli annemi hatırlıyorum. Altı yaşında annesini kaybetmiş, yedi yaşında iki ablasının vefatını görmüş. Ve babasını Yunanlılar esir edip götürmüşler. Düşünebiliyor musunuz, yedi yaşında bir kız çocuğu hayatta yapayalnız kalmış. Uzak bir akrabası yanına almış. İstemeyerek de olsa yardım etmiş. Bütün bu olumsuzluklar karşısında rahmetli annem bir çelik metanetiyle davranmış. Hayat boyu bir kere bile annemin ağzından bedbin, karamsar, umut kıran bir söz işitmedim. Olaylar karşısında herzaman aslan gibiydi. Ve bu haliyle bana hayatta en güzel örnek oldu. Şartlar ne olursa olsun kale gibi dikilmek gerektiğini ben çok küçük yaştan itibaren annemden öğrendim.


Üçüncü olarak, evladımızla dialog gerekiyor. Hayat boyu benim en iyi arkadaşım, dostum, sırdaşım annem oldu. Sansürsüz olarak her konuyu onunla konuşurduk. O, hep mütebessim hali, sevecen tavırlarıyla yolumu beklerdi. Benimle ana oğul gibi değil iki arkadaş gibi konuşurdu. Bugün bunu yapan acaba kaç ana baba var? Biri ben anneyim deyip kasılıyor, diğeri ben babayım deyip kasılıyor. İkisi de ne hikmetse o çok yoğun işlerinden (bu yoğun kelimesini o kadar çok işitiyorum ki artık bende tiksinti uyandırıyor) bir türlü vakit bulup çocuklarıyla hayattan, insanlardan, varoluştan, kitaplardan, san’attan, dinden, tasavvuftan konuşmaya vakit bulamıyorlar. Çocuklar, gençler kendi iç dünyalarında yapayalnız kalıyorlar. O zaman onlardan başka ne bekleyebiliriz? Gayet tabi bedbin, karamsar olacaklar. Hayat karşısında yılgın, mücadelesiz, yıkılmış olacaklar. Çiftçi, ne ekerse onu biçer. Bu bir hayat kanunu.


Şimdi sizden ricam, bu satırlara lütfen kızmayın, öfkelenmeyin, ama günlerce düşünün. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Ben hep onuncu köyde yaşadım. Karar sizin.


Yeni maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Sabri Tandoğan


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Onuncu köyden sesler Yazan Ulviye Aydoğmuşoğlu
Cvp: Onuncu köyden sesler Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]