Sayın Bayram Bey,
10.10.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, yetmiş dört yıllık hayatımda hiçbir zaman Türk Milletini bu kadar sarsılmış, bu kadar ıstırap içinde, bu kadar dertli ve çileli görmedim. Önce su almaya giden oniki kişinin sonra onbeş askerimizin alçakça, kahpece, namussuzca şehit edilmesi bütün milleti kadınından erkeğine, çocuğundan ihtiyarına kadar herkesi canevinden vurdu. “Ben onlara terörist diyemem. Onlar benim kardeşim” diyenler bu tablo karşısında acaba ne diyecekler? Bütün bu olup bitenler karşısında hala masaya yumruğunu vuramayanlar, hala küçük hesapların peşinde olanlar acaba Allah’ın huzuruna çıktıklar zaman ne diyecekler? Hayat karşısında takınılacak iki türlü tavır var. Ya şerefli bir şekilde yaşayarak, ya şerefli bir şekilde ölerek hayatımızı tamamlayalım. Bir devlet adamı var, Ahmed-i Nejat isminde. Uzaktan baktığınız zaman bir musluk tamircisi izlenimi uyandırıyor. Ama adamda Uhut Dağı gibi yürek var. Gerektiği zaman, gerektiği kimselere karşı masaya yumruğunu vuruyor, ve “Ya istiklal, ya ölüm” diye haykırıyor. Ben, bu olaylardan o kadar müteesir oldum ki, o kadar mustaribim ki artık yaşamak da istemiyorum. Çünkü böyle aşağılık kompleksi içinde yaşamak, her olaydan sonra başımızı öne eğmek, beylik lakırdılarla secaatın korkunçluğunu kapatmaya çalışmak bana utanç veriyor. Hicap içinde yüzüm kızarıyor. Sabahlara kadar gözyaşı döken o muhterem şehit annelerinin karşısına nasıl çıkacağız? Neden kükremiyoruz? Neden yeri, göğü inletmiyoruz? Neden yetmiş üç milyon şehit olmak için Allah’ın huzurunda yemin etmiyoruz? Yaşamak bu mu? Kölelik ruhu içinde sürünmek mi? Teslimiyetçilik mi? O zaman o hayata lanet olsun. Ben ölmek istiyorum, çünkü utana utana bazı kimseler gibi yüzümüzün kızarma kabiliyetini kaybetmesinden korkuyorum. Atatürk ne güzel söylemişti: “Ya istiklal, ya ölüm”. Ya onurlu, şerefli, namuslu, haysiyetli bir hayat, ya da insanca, efendice, medenice şehit olarak Hakka göçmek. Ben bu ikisinin dışında bir hayat kabul etmiyorum. Varsa böyle bir hayat bin kere lanet olsun.
Kıymetli yavrum, rahmetli Remzi Oğuz Arık, eşine imzaladığı bir fotoğrafında “Bütün ömrü bir cephedeymiş gibi yaşayacağız, büyük eşim” demişti. Cepheden kaçan, savaştan korkan alçaktır, namussuzdur, şerefsizdir. Allah, tez günde aklımızı başımıza devşirmemizi , düşmanlarımız karşısında erkekçe, mertçe, yiğitçe tavır almamızı, gerektiği zaman aslanlar gibi kükreyerek, ölümü bir şerbet gibi içerek yaşamamızı nasip etsin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
“Billah yaşamak yerde sürünmeye değmez” Yazan Bayram
Cvp: “Billah yaşamak yerde sürünmeye değmez” Yazan Sabri Tandoğan