Sayın Özden Çiçek,
12.11.2007 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, bugün mailinizi okudum. İnanın mailin güzelliğinden okurken sarhoş oldum. Çiğdem Hanım’a rica edeceğim, bir çıktı alsın ve ben bu muhteşem yazıyı hergün okumak imkanına sahip olayım.
Efendim, anın güzelliğini ne güzel belirtmişsiniz. Dün geçip gitmiş, acısıyla, tatlısıyla. Yapacak birşey yok. Yarın meçhul. Bilmiyoruz. Acaba sabaha çıkabilecek miyiz? Tek realite içinde yaşadığımız an. Ve bu anın değerlendirilmesi, güzelliklerle yaşanması. Bunu yapbilen insanlar ne kadar az. Ve onlar ne kadar güzel insanlar. Hayat, her an yeniden yokoluyor, yeniden varoluyor. Kur’an-ı Kerim’de
“Allah, her an yeni bir şe’n üzeredir”
buyruluyor. Şe’n, oluşum demek. Varoluş, kainat akıl almaz, inanılmaz güzelliklerle dolu. Yine Kur’an-ı Kerim’de
“Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır”
buyruluyor. Tabiat güzellikleri, insan, hayvan, bitki, eşya ve cemadatın güzellikleri bizi her an yeniden kendimizden geçiriyor. Gece ayrı güzel, gündüz ayrı. Denizi üstü ayrı güzel, altı ayrı güzel. Bütün bu güzellikler yetmiyormuş gibi bir de Allah’ın özel istidatlarla gönderdiği san’atkarların ortaya koyduğu inanılmaz, akıl almaz güzellikler. Müzikte ayrı, resimde ayrı, edebiyat ve şiirde ayrı, mimaride ayrı, heykelde ayrı muhteşem güzellikler. Pazar akşamı Armada Uludağ’a gitmiştim. Orada yemek yedikten sonra aşağıya Remzi Kitabevine indim. 2008 yılının takvimleri gelmiş. Bir takvimde Leonardo De Vinci’nin resimleri vardı. Görür görmez heyecanlandım ve aldım. Bir sayfada Mona Lisa’nın detayları vardı. Ellerine bakarken tir tir titredim. Yarabbi, o ne güzellikti. Akıl almaz, hafsalaya sığmaz, muhteşem bir güzellik. Büyük müzisyenlerin eserlerini on kere, yüz kere, bin kere dinlesek doymak ne mümkün. Beethoven’e, Bach’a, Mozart’a, Mendelsson’a, Vagner’e doyum olur mu? Itri’ye, Dede Efendiye, Üçüncü Selim’e, Zaharyan’a doyum olur mu? Udi Hırant’a doyum olur mu? Yahya Kemal’e, Necip Fazıl’a, Ahmet Muhip Dranas’a, Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Ahmet Kudsi Tecer’e, Gülten Akın’a, Sezai Karakoç’a doyum olur mu? Matisse’e, Lenardo’ya, Clee’ye, Modikliane’ye, Renoir’e, VanGogh’a doyum olur mu? Batılı turistler Süleymaniye’ye, Selimiye’ye, Sultan Ahmed’e bir türlü doyamıyorlar. Güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir dünyada yaşıyoruz. Ama kaç kişi bunların farkında? Ereneköyünde Bahar şiiri kaç kişiyi kendinden geçiriyor? Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü kaç kişiyi ağlatıyor? Duyulamayan hayret, hissedilemeyen ürperti... Ne yazık ki günümüz insanı diyor Einstein, bir gülün açılışındaki harikulade güzelliği hissedemiyor, ürperemiyor. Rilke, Malt Bridge’nin Notları’nda, “Görmeyi öğreniyorum” diyordu. Ah, bir de bizler öğrenebilsek, hissedebilsek, ürperebilsek, ağlayabilsek. Her şeyi basit, normal, alelade görmek hastalığından kurtulabilsek.
İşte efendim, kıymetli mailiniz bu muhteşem görme olayını bize bir kere daha hatırlattı. Size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Görmeyi öğrenebilsek Yazan Özden Çiçek
Cvp: Görmeyi öğrenebilsek Yazan Sabri Tandoğan