Saygıdeğer Üstâdım, Değerli Dostlar,
Çoğu zaman, sahibi olduğumuz meziyetleri, hususiyetleri tanımlamakta ve hatta kaynaklarını belirlemekte tereddütler yaşıyoruz.. Bu tereddütler bâzen bilgi eksikliğimizden bâzen konunun aslında tahmin edilenden zor olmasından kaynaklanıyor..
Meselâ, bilim dünyası insan beynini keşfe çalışıyor.. Bunu çok yönlü olarak yapmaya gayret ediyorlar.. 21. asırda, bu kulvardaki insanlık aklı tanımlamakta âciz kalıyor... Aşkı tanımlamakta güçlük çektiği gibi...
Öyle ya, aklın insan bünyesindeki adresi neresidir?
Bir münâsebetle yaptığım çalışmada, Kurân'ımızın "akleden kalp"den bahsettiğini, aklı hep işlev(fiil) olarak vurguladığını, aklı hiçbir zaman ismen zikretmediğini tespit etmiştim. Acaba, akla mı atıfta bulunuluyor diyebileceğimiz tek istisnai kavram "ülü'l-elbâb" idi ki, buradaki lüb'bün (çoğulu elbab) akıl kavramı ile ilişkisinin ne olduğunu (?) elbette incelemek gerekir..
Efendim, bizi bu satırları yazmaya sevkeden ve sahip olduğumuz özelliklerin (akıl gibi) tanımlanmasındaki güçlüğe işaret etmemize sebep, bugün okuduğum bir haber oldu.. Haberi okuduktan sonra nezâket ve ferâset arasındaki ilişkiye dikkat kesildim ve bu haberi "Nezâketin Babası Ferâsettir" başlığı ile bazı dostlarımla paylaştım.. Şimdi ise sizlerle paylaşıyorum.. Bilmiyorum; haberi okuduktan sonra, haber için kullandığım başlığa hak verecek misiniz?
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=99902,3
En Kalbi Saygılarımla,
Kardan Adam
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Vefatlarından sonra hayırla anılanlar ne güzel insanlardır Yazan Kardan Adam
Cvp: Vefatlarından sonra hayırla anılanlar ne güzel insanlardır Yazan Sabri Tandoğan