Sayın Çiğdem Seçkin Gürel,
14 Nisan 2006 tarihli mailinizi aldım. Baştan sona muhteşem bir şiir okudum.
İnsanı duygulandıran, ürperten, gözlerini yaşartan inanılmaz güzellikte bir
şiir. Sizi yürekten kutluyorum. Hayatın özünü, varoluşun gayesini ne güzel
yakalamışsınız. Size binlerce tebrikler. Evet, bizler sevgi için var olduk.
Sevgi için yaşayacağız. Asıl görevimiz sevgimizin sınırlarını her gün biraz
daha büyütmek, büyütmek, daha çok büyütmek. Öyle ki, sevgimizin sınırları
içine girmeyen yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir hayvan, hiçbir bitki, hiçbir
cemadat kalmasın. Sevelim, sevelim daha çok sevelim. Ta göklere kadar hem,
hem Allah'a kadar sevelim. Merhum eşim Rana Hanım ne güzel söylemiş,
"Hayatım boyunca; gül, karanfil, lale, sümbül misali, Neşeden, ümitten,
hüzünden ve kederden bir demet sundular. Bütün gayretim, bu çiçeklerden öyle
bir demet meydana getirmek ki; Sahibine iade ettiğim zaman, Onda Tevazu,
sabır, edep, huzur ve sükundan başka birşey bulamasınlar." Ne güzel, Rana
gibi tertemiz yaşayıp, tertemiz Hakk'a göçebilmek. O her zaman bir melek
gibi yaşadı. Allah aşkıyla yaşadı. Peygamber aşkıyla yaşadı ve o aşklarla
mana alemine uçtu gitti. Allah'ın rahmeti, Peygamber'in şefaati üzerine
olsun. Evet, her şey sevgiyle başlıyor, her şey bir insanı sevmekle
başlıyor. Ama önemli olan o bir insanda takılı kalmamak. O bir insanda
başlayan sevgiyi büyütmek, büyütmek, onu evrensel bir aşka dönüştürmek.
Hepimiz bir emanet can taşıyoruz. Onu ne zaman sahibine teslim edeceğiz
belli değil. Ne olur her günümüzü sanki son günümüzmüş gibi yaşasak.
Dargınlıkları, kırgınlıkları, küskünlükleri unutsak. Falanca bizi
sevmiyormuş, filanca bizi istemiyormuş, bazılarının bizi görmeye dahi
tahammülü yokmuş. Olabilir, mümkündür, kimse bizi sevmeye de mecbur değil.
Ama biz onu sevsek. Biz onun için hayır dua etsek. Allah'ım desek, ne olur o
bizi sevmediğini, bizi görmeye tahammülü bile olmadığını, bizim katımıza
çıkmayı zül addettiğini söyleyen o kulun var ya, Sen onu mesut et, bahtiyar
et, inşallah iki dünyası cennet olsun. İnşallah çocuklarının mürüvvetini
görsün. Varsın o bizi sevmesin. Varsın o bizi başkalarına kötülesin. Ama
Allah'ım, Sen onu çok sev. Onu her iki dünyada aziz ve muhterem kıl.
Yaşadığı sürece çevrenin en çok sevdiği, saydığı, el üstünde tuttuğu insan o
olsun. Bir melek gibi yaşasın. Bir melek gibi Hakk'a göçsün. Dert, sıkıntı,
hastalık, yoksulluk yüzü görmesin, bir dua etsek ne kaybederiz? Diyeceksiniz
ki bugün, bu içinde yaşadığımız çağda, bu içinde yaşadığımız toplumda böyle
insanlar da var mı? Evet var. Onlardan biri de benim. Beni sevmediklerini
bazen lisanen, bazen hal diliyle söyleyen insanlara ben sürekli böyle dua
ediyorum. Onların huzurları, mutlulukları için, çocuklarının başarıları için
dua ediyorum. Sorarım size, ne kaybediyorum? Ben de rahmetli şair Özdemir
Asaf gibi düşünüyorum.
"Sen bana
Sen desen de olur demesen de olur
Ama ben sana sen diyeceğim
Düşün dur"
İşte böyle kıymetli Dost. Biz duygularımızı, düşüncelerimizi,
davranışlarımızı karşımızdaki şahıslara göre değil, Allah'ın sevgilisine
göre ayarlayacağız. O dünyanın en büyük, en yüce, en güzel insanı Taif'e
gidiyor, Allah'tan aldığı emir üzerine. Taiflilere İslam'ın sonsuz
güzelliklerini, inceliklerini, edebini ve zarafetini anlatıyor. Gördüğü
sadece kaba ve kötü muamele, hakaret, acı sözler. Arkasından taşlar atılmaya
başlanıyor. Mübarek ayakları kan içinde kalıyor. Bir sahabi dayanamıyor.
Hiddet içinde "Ya Resulullah" diyor, "Öyle beddua edin ki, bütün Taif yerin
dibine göçsün". Resulullah Efendimiz mübarek ellerini kaldırıyor, "Allah'ım"
diyor, "Bu Taifliler aslında, özünde iyi insanlar, temiz güzel insanlar.
Fakat onlar şu anda ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ya Rabbi sen onları kurtar,
hidayet eyle. En kısa zamanda İslam'la tanışmalarını nasip eyle."Bir süre
sonra Taifliler akın akın geliyorlar, Peygamberin elini öpüp af diliyorlar.
Efendim bütün mesele burada. Kısas Suresinde kısasın bir hak olduğu
belirtilir, ama sonunda "eğer, Allah rızası için affederseniz, bağılarsanız,
bu sizin için daha hayırlıdır, daha güzeldir" buyurulur. Bütün mesele
efendim, sevmekte toplanıyor. Sevmek, Allah rızası için sevmek. Hiçbir
karşılık beklemeden, hiç bir menfaat düşünmeden, sevmek, sevmek, daha çok
sevmek. "Sevmek devam eden en güzel huyum" diyebilmek. Selam, sevgi ve saygı
ile...
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Sevgiden Halkalar Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: Sevgiden Halkalar Yazan Sabri Tandoğan
Cvp: Cvp: Sevgiden Halkalar Yazan Çiğdem Seçkin Gürel; 4/17/2006 8:32:11 PM