Sayın Can,
29.12.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, belki inanmayacaksın ama seni çok özlemiştim. Senin sitemiz ailesi içinde seçkin bir yerin var. Çok seviliyorsun, aranıyorsun. Maillerin bir süre gecikince tıpkı Özden Hanım’da olduğu gibi seni de soruyorlar. Can’dan mail yok mu diyorlar.
Kıymetli yavrum, harçlığından bir okul arkadaşına kitap almayı düşünmen ne güzel. Çok memnun oldum. Kitaplar her yaşta, her durumda bizim en yakın dostlarımız. Kitap sevgisi çok küçük yaştan itibaren başlarsa devam ediyor. Böyle olmayan kimseler ben doktor oldum, mühendis oldum diye kasım kasım kasılıyorlar, bir daha kitaba el sürmüyorlar. Halbuki kitap okumak son nefese kadar devam etmeli. Madem ki dünyaya gelmek hüner değil, onun için her gün bir önceki güne göre daha iyiye, daha güzele gitmek zorundayız. Ben bu yaşa geldim, hala gece gündüz okuyorum. Emekli maaşımın mühim bir kısmını kitaplara ve dergilere veriyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Yeni birşey öğrendiğim zaman çocuklar gibi seviniyorum, mutlu oluyorum. İnsan, ufku genişledikçe hayatı ve insanları daha iyi anlamaya başlıyor. Ve yaşamak o zaman daha bir başka oluyor. Renkle doluyor, ışıkla doluyor, şiirle doluyor...
Kıymetli yavrum, çocuklar da abdest almalı mı diyorsun. Gayet tabi yavrum, bütün güzellikler çocukken başlarsa bir anlamı oluyor, devamlı oluyor. Bir İngiliz atasözü vardır: “Devam eden şeyler güzeldir.” diye. İdil Biret, beş yaşında piyanoya başladı. Devam etti, her gün çalıştı. Bugün sade Türkiye’nin değil, dünyanın da en iyi virtüözlerinden biri oldu. Onu seviyor, ona saygı duyuyor, onunla iftihar ediyoruz. Hayatta her şey öyle yavrum. Ben ilkokula başladığım zaman bir kitaplık dolusu kitap okumuştum. Hayat boyu faydasını gördüm. Ama bazı geri zekalı eğitimciler çocuk kula gidinceye kadar ona hiçbir şey öğretmeyin, göstermeyin diyorlar. Bu durum bir milletin çocuklarına ve gençlerine yapılacak en büyük ihanet değil midir? Yarın Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman bunun hesabını nasıl verecekler? Geçen gün televizyonda gördüm, geleceğin Amerikan yüzme şampiyonlarını yetiştirmek için çalışmalar doğduğunun ertesi günü başlıyordu. Yeni doğan çocuğu denize sokuyorlar, ve onun vücudunun deniz suyuyla temas etmesini sağlıyorlardı. İlk çalışma böyle başlıyordu. Biz ne yapıyoruz? Ülkeyi yıkmak isteyen gizli kuvvetlerin oyunlarına gelen cahil, aptal, sözde eğitimcilerin yol göstermesiyle çocuğun eline geçeni kırmasına, yakmasına, devirmesine göz yumuyor, geleceğin firavunlarını yetiştiriyoruz. Sonra da onlar hergün gazetelerde okuduğumuz gibi büyüyüp gerçek bir firavun olunca anne babalarını azarlıyorlar, dövüyorlar, hatta bir an evvel miraslarına konmak için öldürüyorlar. Böyle terbiye edilen çocuktan başka ne beklenir? Bütün kabahat o çocuklarda mı? Bir atasözü vardı, “İnsan yedisinde neyse, yetmişinde de odur” derler. Rüzgar eken, fırtına biçer. Çocuklarını firavun gibi yetiştiren anne babalar da bir süre sonra azar işitmeye, dövülmeye, sövülmeye hatta öldürülmeye kendilerini şimdiden hazırlasınlar. İşte böyle sevgili yavrum. Seni sevgiyle, saygıyla kucaklıyorum. Bütün günlerin birbirinden güzel olsun.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Bütün güzellikler bir ilk adımla başlar Yazan Can
Cvp: Bütün güzellikler bir ilk adımla başlar Yazan Sabri Tandoğan
Cvp: Bütün güzellikler bir ilk adımla başlar Yazan Sabri Tandoğan