Sayın Suna,
20.1.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, gönderdiğin mailde son derece hassas, son derece ince bir konuya değinmişsin. Arılar ve karıncalar üzerinde derin düşüncelere dalmışsın. Ne kadar güzel. Keşke biz her konuda böyle düşünebilsek, böyle yaşayabilsek. Sonsuz güzellikler, akıl almaz olaylar, ürpertici mucizeler içinde yaşıyoruz. Yunus
“Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz”
diyor. Ama ne yazık ki pek çok insan sizin hassasiyetinizden uzak. Herkes kafasını birşeye takmış. Kimi parayla, kimi şehvetle, kimi mal, mülkle, kimi mevki, makamla, kimi de şan, şöhretle kafasını bozmuş. Duyulamayan hayret, görülemeyen, hissedilemeyen olağanüstü güzellikler. Fakında değiliz. Nice insan günlük hayatlarını dolap beygirleri gibi yaşıyor. Aynı nokta etrafında dönüp dolaşıyorlar. Yunus'daki ürperti
“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır”
sözündeki sonsuz incelik bugün pek çok insan için birşey ifade etmiyor. Birgün sohbetinde rahmetli Hasan Burkay Efendi Hazretleri “Bir veli” demişti, “gördüğü bir zerreden en az elli beş mana çıkarabilen insandır”. Kırk yıl önce işittiğim bu söz beni hep ürpertiyor, düşündürüyor. Bizim insan olarak görevimiz asıl bu değil mi?
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Duyulamayan hayret, hissedilemeyen ürperti Yazan Suna
Cvp: Duyulamayan hayret, hissedilemeyen ürperti Yazan Sabri Tandoğan