Sayın Ömür Bey,
21.1.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, sen Almanya’ya opera tahsili için gittin. Sesini eğitmek için gittin. Yoksa oradaki basit, zavallı, kaba saba insan müseveddelerini eğitmek için değil. Öyle bile olsa onun da yolu birtakım insanları sokakta durdurup onlara nutuk vermekle olmaz. İnsanları eğitmek apayrı bir iş. Danıştay’da çalışırken çok sevdiğim, saydığım bir arkadaşım vardı. “Bir insanın” derdi “Kızılay’da adam gibi yürümesini öğrenmesi için nice yıllar gerekir”. Sevgili Ömür, bu iş öyle sokakta ayak üstü uyarıyla olmaz. Gelelim Çinli arkadaşına. Ömür’cüğüm, bir insanla aynı evi paylaştığın zaman hep bu gibi durumlar ortaya çıkar. Bu Çinli olur, İsveçli olur, Kanadalı olur farketmez. Herkesin kendine göre bir temizlik anlayışı, estetik anlayışı, gıda alma tarzı olacak. Bunu tabii kabul etmek lazım. Hayat böyle. Yapılacak iş onun bize ters gelen hareketlerini toleransla karşılamak olacak. Bunlar kendisine saygıyla, edeple, incelikle anlatılacak. Eğer sözlerimiz ekili olmazsa yapılacak tek şey var “Ya o deve güdülecek, ya o diyardan gidilecek”. Alternatifi yok. Onun yüzünün gülmememesinin arkasında nice sosyal, ailevi, ekonomik nedenler var. Sevgili Ömür, senin gibi çok hassas, çok ince ruhlu sanatkar bir insanın çektiği zorluğu anlıyorum. Ve ben de üzülüyorum. Ama ne yapacaksın yavrum, istesen de bu, istemesen de. Bir sahabinin bir komşusu varmış. O komşunun evinin lağımı sahabinin evine doğru akarmış. O mübarek sultan, sabahleyin erkenden kalkar o kirli suları yıkarmış. Bir gün hastalanıyor, günlerce yataktan kalkamıyor. Komşudan akan lağım suları birikiyor, koku yapmaya başlıyor. Bir sabah komşu avazı çıktığı kadar bağırarak sahabiye hakaret ediyor. Mübarek sultan hasta yatğından kalıyor, titreye titreye kapıya gidiyor, ve bağıran kimseye durumu açıklıyor. Adam o kadar etkileniyor ki özür diliyor ve oracıkta İslamiyeti kabul ediyor. İşte böyle yavrum. Hayat yolu acılar, ıstıraplar, çilelerle dolu. Bizler o acılarla yuğrulacak, yetişeceğiz. Olaya bu gözle bakmak lazım. Yetişmek sadece fakülteler bitirmekle, binlerce kitap okumakla olmuyor. Rahmetli babannem olgun insanlardan bahsederken “Yavrum” derdi, “o, çok değerli, çok güzel bir insan. Kırk puşttan kırk muşta yemiş” derdi. Ne demek istediğimi herhalde anlıyorsun.
Yavrum, seni çok özledim. Hasretle kucaklıyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Istırap çekmeden yetişme olmuyor Yazan Ömür
Cvp: Istırap çekmeden yetişme olmuyor Yazan Sabri Tandoğan