Sayın Özlem Gündem,
7.2.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, Karacaoğlan bir şiirinde
“Bir başıma kalsam gam yemez idim
Bir ben değil cümle alem perişan”
diyor. Değerli yavrum, bu durumda olan daha pek çok aile var. Belki de onlar ekseriyette. Sen, olaya objektif bakmaya çalış. Farzet ki sen bir psikologsun. Annen de senin tedavi ettiğin bir hasta. Onunla annen gibi değil de bir hastan gibi konuşmaya çalış. Öyle dinle, öyle çare bul. Her zaman dediğim gibi daha nikah memurunun önünde bu rezillik başlıyor. Birbirinin ayağına basma hikayesi. Sonra da bu iğrenç adet ömür boyu devam ediyor. İki taraf da hayatı birbirinin burnundan getirmek için elinden ne gelirse elirse yapıyor. Muvaffak da oluyorlar. Çok haklısın. Yuvayı yapan dişi kuş. Bu bir tabiat kanunu. Ama buna riayet eden, kadınlık sanatını bilen kaç kişi var. Rahmetli Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde
“Yarin olmuşu, ermişi
Şefkatli anneye değer”
diyordu. Kadınlık o kadar hassas, o kadar ince bir sanat ki. Bunu car car konuşan, kocasının itliğine aynı itlikle cevap veren bazı kadınlara anlatmak çok güç. Kadınlık sanatı, sabır, dikkat, kültür, taktik, hayatı ve insanı anlamayı gerektiriyor. Bu vasıflar kaç kadında var? Tarihe bakalım. Bir Hürrem Sultan olayı var. Hürrem, aslında bir Rus kızı. Kimsesiz, yalnız, gariban. Saraya odalık olarak giriyor. Öyle ince taktiklerle, öyle bir politikayla yükselmeye başlıyor. Sarayın başkadın efendisi oluyor. Kanuni’yi adeta esir alıyor. Kendine aşık ediyor. Diyeceksiniz ki öyle şey olur mu? Çok zeki, çok marifetli bir kadın bir erkeği kendine aşık edebilir. Öyle ince taktikler kullanır ki. Nitekim Kanuni, Hürreme yazdığı bir şiirinde
“Cihana imparator olmaktansa,
Senin ayaklarının dibinde paspas olmayı tercih ederim”
diyor. Veya Hürrem bunu dedirtiyor. Olay bu yavrum. Senin annen bunu becerememiş. Ama bu senin nefret etmeni gerektirmez ki. Dedik ya bir oyun oynuyoruz. Bu oyunda sen, psikolog rolündesin. Bu sefer sen çok ince zeka oyunlarıyla anneni yönetebilirisn. Ona kadınlığını duyurabilirsin. Bütün mes’ele hayata yenik düşmemek. Gelecekten ümidi kesmemek. Pekala bundan sonra da annen geliştireceği bir politika ile kocasını kendine aşık edebilir. Aslında erkekler bir yönleriyle çocuk gibidirler. Pekala bir kadın kafasına koyduğu bir erkeği kendine aşık edebilir. Çünkü o erkek zaten aşık olmak için bahane aramaktadır. Ah, kadınlar bunu bir bilse. Rahmetli annemle bu konuları konuşurduk. “İyi ki” derdi "kadın olmamışsın. “Niye anne” derdim. “Eğer” derdi, “kadın olsaydın öyle işvebaz, öyle laf etmesini bilen bir kadın olurdun ki bakkalaa yumurta almaya gitsen peşinde birkaç adamla dönerdin”. İşte böyle yavrum. Daha herşey bitmiş değil. Baban topu topu yetmiş yaşında. Annen altmış beş yaşında. Neden yeni bir aşk doğmasın? Geothe, en büyük aşkını seksen yaşında yaşadı. Sevdiği kız onsekiz yaşındaydı. İki taraf da birbirini deli gibi sevdi. Ve bu aşktan dünya edebiyatının en büyük eseri olan “Faust” doğdu. Eğer o kız olmasaydı edebiyat severler böyle güzel bir eseri okuyamayacaklardı. Bütün mesela kafayı kullanmakta, erkeğini avucunun içine almakta. Yerine göre bir dost, bir arkadaş, yerine göre bir sırdaş, yerine göre bir anne, yerine göre çılgın bir sevgili olabilmekte... Ama bütün bunlar için çok çaba harcamak, ilişkiyi bir nakış gibi işlemek gerekiyor. Bu satırları okuyan bazı hanımlar diyecek ki “Aman Sabri Bey, bir erkek için bunlar değer mi?” Tabi bu bir kanaat meselesi. Bilirsiniz ben münakaşa etmem. Ama bana göre değer. Çünkü ben hayatta aşktan daha büyük bir değer tanımıyorum. Eğer sevmiyorsak, sevilmiyorsak yaşamak neye yarar. Rahmetli babannem böyleleri için “Ver yesin, ört uyusun” derdi. Dünyada üzerinde en çok durulması gereken, en çok kafa yorulması gereken bir mesele vardır: Kadın, erkek ilişkileri. Necip Fazıl, “Bir Adam Yaratmak” piyesinde harikulade güzel bir cümle söyler:
“Kadınla, erkek arasında öyle hassas bir cazibe muhiti var ki en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez”.
Bütün mesele o ilişkiyi önce zirve noktaya getirmekte ve sonra onu hergün yeni ilavelerle ömür boyu devam ettirmektedir.
Kıymetli yavrum, lütfen yakınmayı bırak. Allah, insanlara kaldıramayacağı yükü vermez. Lütfen kolları sıva, işe giriş. Senin rolün bir psikoloğu oynamak. Göreceksin öyle güzel sonuçlar ortaya çıkacak ki haydi, “Besmele” de, işe başla.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Aşk güzel şeydir Yazan Özlem Gündem
Cvp: Aşk güzel şeydir Yazan Sabri Tandoğan
Cvp: Aşk güzel şeydir Yazan Sabri Tandoğan