Efendim, sizlere iyi aksamlar diyerek satirlarima basliyorum. Umarim saglik sihhatiniz iyidir. Allahima surekli duaciyim sizler icin de..
Bu akşam koltuğuma oturmuş dinleniyordum. Gözüm karşı duvarda asili olan tabloya takıldı. Yaklaşık bir yıldır orada asili olan güzel bir ebru çalışması bu tablo. Açık , uçuk yeşil bir zemin üzerinde yine yeşilin tonları ile bulutlandırılmış , derinlik kazandırılmış; üzerine birbiri içinden çıkan iki yaprak arasından bir dal uzatılmış, bu tek dal az yukarıda simetrik olarak beşe ayrılıyor ve her bir dalın ucunda kıpkırmızı birer lale beliriyor…. Her gün baktığım bu tabloda bu gün, birden çok farklı birşeyler keşfettim. Sanki bu beş lale bana birşeyler çağrıştırıyordu… Birden gönlüme söyle zuhur oldu ki bu tablo dünyayı çağrıştırıyor.. Zaman zaman mavimtrak yansıyan açık yeşil zemin denizlere, hepsi aynı kökten çıkan beş ayrı lale ise beş kıtaya denk düşüyor… Bu beş lalenin açık yüzleri farklı yönlere bakıyor ama hepsi aslında tek , yanı tek kökten geliyor….
Birden bu beş kıtada yaşayan insanları düşündüm. Laleleri oluşturan binlerce noktacık gibi insanları…. Ne kadar farklı görünüyorlar zahiren baktığımızda… Ya gerçekten farklı mıdırlar böylesine?...
Bu ülke insanları, kültürleri daha yakından tanıyabilmek için büyük nimet.. En çok bu yönünü seviyorum. Beş kıtadan , 180 değişik milletten insan iç içe yaşıyor burada.. Her an basınızı farklı yönlere çevirdiğinizde bu inanılmaz zenginliği görebiliyorsunuz… Bu inanılmaz bir kültür bileşkesi…
Geçen hafta kızlarımın okulunda International Day (Milletlerarası festival) yapıldı…. Bu arada aynı okulda 74 değişik milletten insane olduğunu öğrendik. Önce beş bölüme, yanı kıtalara ayrılan Okul bahçesinde masalar hazırlandı. Değişik ülkelerden gelen aileler kendi kültür ve ülkelerini temsilen masalar hazırlayıp ülkelerini tanıtmaya çalıştılar.. Biz de Türkiyeyi temsilen bir masa kurduk. . Festivalin başlangıcında ülkelerinin bayraklarını taşıyan öğrenciler bir resmigeçit yaptılar.Sonra gösteriler için hazırlanan sahneye tek tek çıkarak orada toplandılar ve hep birlikte (we are the world) biz dünyayız , biz çocuklarız diye başlayan şarkıyı seslendirdiler….. İnanılmaz duyglandığım bir andı… Hep birden dalgalanan 74 bayrak ve alanı dolduran 800 kadar öğrenci birlikte söylüyorlardı.. Ğözyaşlarıma hakim olamadım.. Her biri kendi yerel , milli giyişilerini , renklerini giymiş onca çocuk gün boyu birlikte gösteriler yaptılar ve bize inanılmaz anlar yaşattılar… Temelde insanların nasıl kardeş olduklarını gösterdiler…
Dediğim gibi bu ülkede her köşebaşında bize çok farklı gelebilecek giyim ve yaşam tarzları görmek mümkün… Allah’in yaratma sanatı karşısında derin bir hayrete düşüyoruz. Bu çeşitlilik aslında insana tekliği öğretiyor… Çünkü çok farklı görünebilen insanlarla bile tanışıp iletişim kurduğumuzda, hiç birimizin birbirimizden farklı olmadığımızı görüyoruz. Kültürler tabiki farklı ama derine indiğinizde kaygılar, değerler aynılaşıyor… Aynı ebru tablomdaki lalerin tek kökten cikiyor olmasi gibi…
İşte bu noktada hoşgörü ve Allah rızası için sevebilmek davranışı önem kazanıyor… Böyle yapabildiğimiz sürece anlaşamamamız , dost olmamamız için hiçbir sebep kalmıyor..Kimseyi eleştiremiyor, ayıplayamıyor, arkasından konuşamıyoruz. Ağızlarımız mühürleniyor, gönlümüz açılıyor… Ve sevgi , insan aynasından aynen yansıyarak bize geri dönüyor…. Rabbım herkese , hepimize Onun hikmetlerini, nimetlerini görebilecek gözler, hissedebilecek gönül nasip etsin inşaallah.. Amin…
Yine bu ülkede , kendi vatanından uzakta olan insanların çevreye uyum aşamalarını da rahatça gözlemleyebiliyoruz… Bu bazen hiç de kolay olmuyor… Geçen gün görüştüğüm bir arkadaşın söyledikleri beni epeyice düşündürdü. Hatta kendimle heseplasmaya kadar götürdü…
Arkadaş Türkiye’den yeni gelmişti, alışmaya çalışıyordu. Ya da pek çalışmıyordu… Çünkü sürekli şikayetçiydi… Ne bu ülkeye, ne yemeklerine, ne insanlarına ne de çevreye bir türlü ısınamamıştı. Hep olumsuzlukları sıralayıp duruyor, çok sıkıldığını, burde hiçbirşey bulamadığını, sevmediğini söylüyordu… Üzüldüm onun adına… Böyle bir hayat, hadi neyse bir yıl, birkaç ay hatta birkaç saat nasıl geçer ? diye düşündüm… İnsan böyle yoğun olumsuzluklar içinde nasıl yaşardı ki? Bu dünyası şimdiden cehenneme dönmüştü… Biraz teselli edeyim dedi;, hayır, bütün kalkanlarını kaldırmış kimseyi dinlemiyordu.. .. Şekva (yanı şikayet) sıkıntıyı arttırır, diyecek oldum, onu da anlatamadım… Benim içimi de bir karanlık kaplıyordu ki oradan ayrıldım… En iyisi eğer ikna edemiyorsam olabildiğince uzak kalmak diye düşündüm.. Kendi yaşadıklarım geçti film şeridi gibi gözlerimin önünden. İzmir’e ilk gittiğimide yeni evlenmiştik. Hiç tanıdığımız yoktu. Taşındığımız apartmanda kapımızı çalan olmamıştı. Altı aya yakın iş başvurularıma yanıt bekledim.Evde oturdum ama hiç mutsuz olmadım… İnsanin mutluluğu kendi ellerinde diye düşünüyorum.. Yaşayabildiği her dakikasını kıymetlendirmek mümkün, yeterki istesin ve inanabilsin.. Yoksa ben alışamam, ben sevmedim, beğenmedim demek kolay…. Ya sonra yaratılan suni cehennem oratımda ne kadar dayanılabilir ki yaşamaya…
Olaylara böyle bakan arkadaşlara olumlu yaşayip, olumlu davranarak örnek olmaktan başka bir yardım yolu varmıdır acaba? Sormak istiyorum size… Nasıl anlatabilir, nasıl yönlendirebiliriz onları, değer mı acaba uğraşmaya…. Lütfedip fikirlerinizi yazarsanız çok sevinirim.
Sevgi, saygı ve hürmet ile ellerinizden opuyorum. Rabbime emenet olun, tum Gonul Dostlarima selamlar, Dualarinizi bizden esirgemeyin.