Sayın Sezin Hanım,
17.3.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, beşeri münasebetler öyle hassas, öyle ince bir kulvarda seyreder ki bazan hiç umulmayan bir şekilde en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Ve artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez. Ola ki sizin bir davranışınız, bir sözünüz karşı tarafı kırmış, incitmiş olabilir. Ben sizin yerinizde olsam şöyle yaparım: Kendileriyle görüşürüm, “Acaba” derim “bizim bir hatamız mı oldu, bilmeyerek, istemeyerek sizi kırdık mı, incittik mi?” Eğer gene mırın kırın ederlerse, yine soğuk davranırlarsa hiçbirşey demeden müsaadenizle dersiniz, oradan ayrılırsınız. Artık maç bitmiştir. İş Allah’ın huzuruna kalmıştır. Diyeceksiniz ki buna gerek var mı? Bence var. Çünkü en azından bu mesele zaman zaman aklınıza gelip sizi tedirgin etmez. Bu kadar önemli bir konuda bu fedakarlığa değmez mi? Gitmeden, konuşmadan mertçe, yiğitçe meseleyi ortaya koymadan küsmek, darılmak medeni insanlara yakışmaz. Artık karar sizin. Ben ömür boyu böyle hareket ettim. Bir zararını da görmedim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Meseleler mertçe, yiğitçe konuşulmalıdır Yazan Sezin
Cvp: Meseleler mertçe, yiğitçe konuşulmalıdır Yazan Sabri Tandoğan