Değerli büyüğümüz ve gönül dostlarımız,
Size küçük bir yağmur damlasının hikayesini anlatmak istiyorum.
Yağmur damlasının hikayesi çok uzaklarda başlamıştı.Fırtınalar ve rüzgarlar okyanusta sayısız su damlacığını gökyüzüne fırlatıyordu.Küçük damla diğer damlacıklarla beraber rüzgarlarla taşındı ve atmosferde yukarı doğru yol aldı.Sonra yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulutları oluşturdular.Bulut içerisindeki su damlacıkları çok küçük olduğundan havada asılı kaldılar ve göğe yayıldılar. Böylece gök bulutlarla kaplandı.Küçük su damlası bulutların içinde rüzgarlarla taşınarak okyanuslardaki serin dalgalardan, çöllerdeki kum fırtınalarından, yüksek dağlardan, yeşil vadilerden ve ovalardan geçti.Uzun bir yolculuğun sonunda bulutlar diğer bulutlarla birleşerek daha büyük bulutları oluşturdular.Bazı bulutların ağırlığı üçyüzbin tonu geçiyordu.Su damlası bu kadar büyük bir ağırlığın havada hiç bir yere dayanmadan asılı kalmasını inanılmaz buluyordu.Tuz kristalleri ve toz zerreciklerinin etrafında bir araya gelen damlacıklar birbirleriyle çarpışarak zamanla büyüdüler.Bu büyüme sonucunda su damlası artık havada kalamayacak kadar irileşti.Kendisi gibi sayısız damlacıkla beraber bulutdan koptu ve yavaş yavaş yeryüzüne düşmeye başladı.Yerçekimi kanuna aykırı bir şekilde düşüyordu. Artan bir hızla düşse mermi gibi iner ve tam bir felaket olurdu.Bir kuvvet onun sabit bir hızda,süzülerek inmesini sağlıyordu,sanki düşerken meleklerin kanatları deyiyordu.Üzerinde aynı zamanda mikroskroskobik alglerin ve planktonların bozulmasından meydana gelen organik artıklar vardı. Bu artıklar toprak için çok besleyici bir gübre olacaktı. Bulutlarda tuzlu olan su damlası ayrılırken tatlı hale gelmişti. Böylece toprak onunla dirilecek, başaklar onunla gelişecek, fidanlar onunla büyüyecek,tüm canlılar onun sayesinde hayat bulacaktı.Kimbilir nereye düşecekti? Süzüldü, süzüldü,süzüldü ve bir çiçeğin üstüne düştü.Sonra çiçeğin üstünden aşağı kaydı ve yere düşmeden bir süre çiçeğin kenarında asılı kaldı.Sanki çiçek de, damla da birbirinden ayrılmak istemiyordu.O sırada yanlarına gelen bir insan çiçeğe ve damlaya hayranlıkla bakıyordu. Damla sonsuzluğa karışmadan önce bu insana kendi hikayesini anlatmak istedi.Acaba anlar mıydı?Anlasa bile onu önemser miydi?Sonsuzluk da bir damlayı kim dinlerdi? Tam anlatmaya başlarken o insan damlayı usulca parmaklarının ucuna aldı ve gökyüzüne bakarak fısıldadı: "Sonsuz rahmetine yağmur damlalarının sayısı kadar şükürler olsun"
Sevgi ve saygılarımla
Samime Işıkay
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
“Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” Yazan Samime Işıkay
Cvp: “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” Yazan Sabri Tandoğan