Merhaba Sabri amca;
Mailinizi okudum. İnşallah dediğiniz gibi hep edebe, saygıya, sevgiye doğru gideriz. İnşallah nefsimizle dünyamızı karartmayız. Çok memnun oldum size güzellikler verebildiysem anlattıklarımla. Cumartesi kahvaltısında kulaklarımızı çınlatmanız da çok mutlu etti beni. İnşallah en yakın zamanda tekrar gelmek nasip olur. Bir daha ki gelişimizde yanımızda misafir getirebilir miyiz? Hani size bahsetmiştim çok yakın arkadaşım var diye, o da eşiyle gelmek istiyordu epeydir; o da sitenizi okuyor; eğer kısmet olur da bir daha gelebilirsek onlar da gelebilirler mi?
Mailleri Pazar akşamı okuduğum zaman bir mailinizde demişsiniz ki insanları tanımak için imkanlarınız doğrultusunda değişik ülkelere gidin. Ben yurtdışında değişik ülkeler gitmeyi, değişik insanlar tanımayı çok seviyorum. İmkanım olsa bir sürü ülke görmek, ordaki insanları tanımak isterdim. Şuana kadar Yunanistan’a, Londra’ya ve Berlin’e gittim. Yunanistan’a 1995 yılında o çok sevdiğim arkadaşım ve ailesiyle gitmiştik, 20 yaşındaydım; tam Kardak krizinin olduğu sene; aslında biraz tedirgindik giderken bu krizden dolayı; ancak orada ki insanları tanıyınca ne kadar yanlış düşünmüşüz demiştim. Bize çok benziyorlardı, müziklerimiz dahil. Ancak gerçekten Türkleri hiç sevmeyen fanatik insanlar da yok değildi. Bir akşam o çok yakın arkadaşımla birlikte otelin lobisinde oturuyorduk, orada çalışan garsonla bayağı sohbet ettik, bize birşeyler ikram etti; hiç unutmuyorum o insanı; bayağı konuşmuştuk çünkü Türkler ve Yunanlılarla ilgili! Çok güzel bir sohbet olmuştu, sakin, güleryüzlü bir insandı ve temiz niyetli. Sonra tam konuşurken arkadan çok süslü ve oldukça şişman bir kadın onu çağırdı, kızgın kızgın birşeyler söyledi ona, sonra o çocuk geldi yanımıza yüzü biraz bozulmuş olarak, kusura bakmayın dedi, meğer o kadın onun patronuymuş ve Türkleri sevmiyormuş. Ozaman ki o kadının tavrına çok şaşırmış ve üzülmüştüm, bir insan nasıl bukadar nefret dolu olur diye! O kadın öyle asık suratlı bir insanken o garson son derece güleryüzlü ve misafirperver biriydi. Londra’ya gittiğim zaman da 23 yaşındaydım; ilk defa ailemden uzak, tek başıma, başka bir ülkeye gitmiştim. Üniversiteden yeni mezun olduğum seneydi; sene 1998. Orada gördüklerimi de hiç unutmadım. İnsana öyle bir saygı ve değer vardı ki şaşırmıştım ve çok hoşuma gitmişti. Orada bir kursa gidiyordum; okulun anlaşmalı olduğu İngiliz bir ailenin yanında kalıyordum ücret karşılığı. Bir gün metroya binmiştim, eve geliyorum; oturuyordum, bir genç, İngiliz hanım da ayakta duruyor ve düşmesin diye demiri tutuyor, belli ki işten çıkmış, evine gidiyor; sonra birden hanıma birşey olmaya başladı; sonra yere düştü, tutunduğu demiri bırakmıyor; önce anlayamadım, sonra anladım ki “sara” krizi geçiriyor. İnsanlar yardım etmek için yanına geldiler, birkaç dakika sürdü,sonra kadın kendine geldi ve ağlamaya başladı. Bu arada tren o hanım için durduruldu ve bir anons yapıldı, “çalışmayacak, başka trene binin” diye. İndim trenden ve başka bir trene bindim. Ama gözümün önünde olan olayı hiç unutmadım. Tek bir insan için, ona yardım etmek için koca tren durduruldu ve içindeki tüm insanlar indirildi. Ne büyük bir saygıydı insana bu! Sonra eve geldim ve ağladım gökyüzüne bakıp, hiç unutamam o günü ve geceyi. Bir kez de gözümün önünde bir trafik kazası olmuştu, birisi yaralanmıştı, bir kaç dakika geçti-geçmedi hemen ambulans geldi, bundan da etkilendim. İnsana öyle bir değer vardı ki çok hoşuma gitti. Bir kez de oraya yeni geldiğim ilk gündü; akşam üstü okuldan çıktım; metroya bindim, sonra indim trenden ve eve gitmek için otobüse binmem gerekiyor; otobüse bindim ama birtürlü evi bulamıyorum, nerede otobüsten inmem gerektiğini bilmiyorum; tüm evler müstakil ve birbirinin aynı sanki! Çok fazla gitmemek için bir durakta indim. Bakındım çevreme, adres elimde ama soracak tek bir insan yok; akşamüstü ve hava kararmış! Çok tedirgin oldum. Göğe baktım ve dedim ki “Allah’ım burada benim işim ne! Kime soracağım şimdi ben! Tek bir insan yok burada! Yardım et n’olur! Evi bulmama yardım et” Ağladım, ağlayacağım, bilmediğim bir ülke, bilmediğim yer, bilmediğim insanlar.... Birden zenci, genç bir çocuk gördüm, ozamanlar da zenci pek görmemişim, korkuyorum; “İlknur” dedim kendi kendime, “şimdi topla kendini ve sor bu insana”! “Başka kimse yok”.Sonra sordum, ve bana nasıl yardım etti unutamam! Eve geldim çok şükür ve dua ettim ondan sonra odamda. Bu günü de hiç unutmam. Daha pek çok şey var anlatacağım aslında orada gördüklerimle ilgili ve unutmamdığım ama sıkmayayım sizi. İnşallah eşimle de değişik ülkelere gitmek, oradaki insanları tanımak nasip olur.
Güzel bir gün geçirmenizi diliyor, sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum...
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Görenedir görene, köre nedir, köre ne? Yazan İlknur
Cvp: Görenedir görene, köre nedir, köre ne? Yazan Sabri Tandoğan