Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Ne verdik ki ne alacağız?
Gönderen : "Hattat"
Tarih : 5/13/2008 7:06:58 AM


Saygıdeğer Büyüğüm hürmetle ellerinizden öpüyorum.Bütün gönül dostlarına da sevgi ve saygılarımı sunuyorum.


Efendim Prof.Dr.Sn. Ahmet Yüksel Özemre'nin  çocukluğumun İstanbul'u ile ilgili  bir röportaşından küçük bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim.


 İstanbullular birbirlerine hatır sorarken, genellikle “Afiyettesinizdir ya İnşâAllāh efendim?” şeklinde bir ifade kullanırlardı. Sabahları “Sabah-ı şerifiniz hayırlı olsun!” denir, ayrılırken “Allāhaısmarladık, efendim” ifadesine de “Selâmetle, Efendim” şeklinde cevap verilirdi. Esnaf, sattığı malın bedelini muhakkak “Allāh bereket versin, Efendim!” duasıyla kabul eder, müşteri de:“Bereketinizi bulun Efendim!” duasıyla cevap verirdi. Yeni doğan çocuklara orta halliler bile hediye olarak bir altın lira hediye ederlerdi. Hasta ziyaretleri hastanın gönlünü alacak kadar uzun, hastayı rahatsız etmeyecek kadar kısa sürerdi. Müslüman ve gayr-i Müslim esnaf sabahleyin birbirini gözetler, siftah etmiş esnaf, gelen müşterisini “Efendim; ben siftah ettim, komşum henüz siftah etmedi. Ricâ etsem, ona gidebilir misiniz?” sözleriyle komşusuna yönlendirirdi. Müşteriyi aldatmak bir yana, esnaf, müşterisini fuzulî harcama konusunda uyarırdı. 50 kuruşluk karabiber almak isteyen müşteriye “bayatlayarak kokusunu kaybedeceği” açıklanarak “şimdilik 25 kuruşluk karabiber almasının daha isâbetli olacağı” hatırlatılırdı. Müşterinin hakkının geçmemesi için, malın ambalajlandığı kağıdın aynısı terazinin ağırlık kefesine dara olarak konur, bu hassasiyetle birlikte tartılan malın birkaç gram daha ağır çekmesine özen gösterilirdi. Esnafın teraziyi dengelememek gibi tuhaf bir âdeti vardı. İster manavda, ister kasapta, ister bakkalda, ister balıkçıda olsun ne tartılırsa tartılsın, tartılan tarafın kefesi daima ağır basardı. Tartılan tarafa bir miktar daha atılırdı. Esnaf haramdan korkar, bu sebeple “Betim, bereketimdir” diyerek müşteriye her zaman bir nebze fazla mal tartardı. Fırınların, manavların, kasapların, balıkçıların kendilerine mahsus fukarası vardı. Satılamamış olan ekmekler, çürümeğe henüz yüz tutmuş sebze ve meyve, arta kalan ürünler gün sonunda bu fukaraya tahsis edilirdi.


Kaynak: Kartal Kentin Gazetesi, Kasım 2005, s.19-20, Röportaj:İbrahim Ayar


Sonsuz sevgi ve saygılarımla...


 


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Ne verdik ki ne alacağız? Yazan "Hattat"
Cvp: Ne verdik ki ne alacağız? Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]