Sayın Hatice Hakeri,
24.5.2008 tarihli mailinizi aldım.
Efendim, madem ki her zerreden zikreden Allah’dır, her fiilin faili Allah’dır, her sıfatta mevsuf olan Allah’dır, bizim de yeryüzündeki her zerreye saygıyla, edeple, incelikle, ders alarak, ibret alarak bakmamız gerekir. Allah, sebebsiz yere, gereksiz yere hiçbir zerre yaratmamıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Allah, her an yeni bir şe’n üzeredir” buruluyor. Biliyorsunuz şe’n kelimesinin manalarından biri de oluş, oluşum demektir. Bizler şu kısacık ömrümüzde yeryüzünde dolaşırken son derece dikkatli, uyanık, edepli saygılı olmamız gerekir. Eğer bazı şeyleri anlamıyorsak, anlayamıyorsak kabahat bizimdir. Kendi cehaletimizi başkalarına fatura etmeyelim. O olayın, o oluşun gerçek sebebini sezmeye, hissetmeye, idrak etmeye çalışalım.
Eğer bizler yeryüzüne yetişmek, olgunlaşmak, tekamül etmek, sonsuzluk kervanına katılmak için gelmişsek edepli olmak, saygılı olmak , kainattaki her zerreye Yunus Emre gibi “ulu nazar”la bakmak zorundayız. Yunus o harikulade güzel mısraında “Benim, bi karıncaya ulu nazarım vardır.” Der, bir sohbette rahmetli Hasan Burkay Efendi Hazretleri’ne sordular. “Efendim”, veli ne demektir? Velinin özellikleri nedir?. Hazret cevap verdi: “Veli, gördüğü her zerreden en az ellibeş mana çıkaran insandır”. Sonsuz güzellikte muhteşem bir dünyada yaşıyoruz. Hepimizin tek istisna olmadan son derece edep ve saygı içinde yaşamamız gerekiyor. Kainatta hiç kimse bir Peygamberin, onların varisleri olan velilerin yardımı, ışığı olmadan tek başına zekasıyla gerçekleri bulamaz. Eğer insanlar bütün müşküllerini, bütün sorunlarını yalnız zekayla, yalnız akıl ile çözecek olsalardı o zaman Peygamberler gelmezdi. Yalnız bilim adamları kitaplar yazar, yol gösterirlerdi. Ama olmuyor işte. Bilim adamları da bir yol göstericiye, bir uyarıcıya, bir Peygambere muhtaç. Ne mutlu bizlere ki kainatın en büyük yol göstericisine, Peygamberine gönül vermişiz. Hayat problemi, varoluş problemi öyle çıplak zeka ile halledilecek bir mesele değil. O zaman çağımız insanının korkunç trajedisi ortaya çıkıyor. Herşeyi tahta kurusu kadar akıllarıyla çözmeye çalıştıklarını sanan bi yığın bedbaht, perişan, huzursuz zavallı insan. Sigaranın üzerinde zehirlidir yazıyor. Ama o gene deliler gibi, çılgınlar gibi sigaraya, alkole, uyuşturucuya koşuyor. Zavallı insanlar. Bu mu o sizin yere göğe koyamadığınız, övündüğünüz, iftihar ettiğiniz zekanız, aklınız? Hayatın, yaşamanın, varoluşun çözemediğimiz, halledemediğimiz meseleleri karşısında hemen bir takım çocukça izahlarla yetinip, kendimizi kandıracağımız yerde, edeple sükut etsek, saygıyla başımızı öne eğsek, hayret makamına yükselsek... O ne ürpertici, ne huşu verici bir makamdır... Herşeyi akılla izah ettiklerini sanan, “akılcıyız” diye övünenlerin şu zavallı, şu yürekler acısı haline bir bakın. Kendileri perişan, aileleri perişan, toplumları perişan. Kendilerine hayrı olmayan insanların başkalarına nasıl hayrı olacak. Ne olur kendi kendimizi kandırmaktan vazgeçsek de mana aleminde yürümeye çalışsak. Kainatın Efendisinin önünde diz çöksek, Allah’dan af dilesek, adam olmaya çalışsak daha güzel olmayacak mı? Bir Kudsi Hadiste
“Sen olmasan, Sen olmasan alemleri yaratmazdım”
buyruluyor. Biz de kainatın yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı o yüceler yücesi Peygamberimizin huzuruna vararak yardım istesek daha güzel olmayacak mı?
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Veli, her gördüğü zerreden en az ellibeş mana çıkaran insandır Yazan Hatice Hakeri
Cvp: Veli, her gördüğü zerreden en az ellibeş mana çıkaran insandır Yazan Sabri Tandoğan