Saygıdeğer Hocam;
Mailime vermiş olduğunuz cevabı okudum ve çok mutlu oldum. Tavsiye ettiğiniz gibi, son nefesime kadar gücümün yettiği, dilimin döndüğü kadar Allah’ı ve Allah dostlarını anlatmaya çalışacağım, inşallah. Site mensuplarımızın sevgisini de iletmişsiniz, Allah cümlenizden razı olsun ve bana da her daim sizlerin sevgisine layık olmayı nasip etsin. Dün, oğlumun odasında dağılmış yap-bozları birer birer alıp yerlerine yerleştirirken zihnimde bir küçük tefekkür penceresi açıldı sanki. Bu mailimde sizlerle bu pencereden seyrettiklerimi paylaşmak istedim. Yap- boz parçalarının kimi girintili, kimi çıkıntılıydı. Kiminin dört bir yanında çıkıntı, kiminin dört bir yanında girinti. Kiminin üzerinde bir çiçek resmi, kiminde şekilsiz renkler. Çıkıntıları olanlar, girintili olanları tamamlıyor ve ortaya muhteşem bir doğa tablosu çıkıyordu. Uzun süre bu tabloyu seyrettim. Kim düşünürdü ki birbiriyle bu kadar alakasız görünen, birbirinden farklı nesnenin bir bütün olduğunda böyle muhteşem bir tablo oluşturabileceğini…Çıkıntıları olan kendini girintili olandan daha gerekli ve daha üstün görebilir miydi?? Ya da çıkıntıları olan olmasa bu tablo olmaz denebilir miydi? Denemezdi tabii ki…Girintili veya çıkıntılı olmaları kendi istekleri değildi ki, onları yapanın tasarımıydı bu…Girintiler olmasa Çıkıntılar neyi tamamlayacaktı ki ? Bu tablonun güzelliği, tüm bu girintili ve çıkıntılı parçalar bir araya gelip tek bir bütün olarak seyredildiğinde görülecekti. Tıpkı alemin tevhid gözüyle bir bütün olarak seyredildiğinde görülen muhteşem tablosu gibi... Kimimizde “Alim” esmasının zuhuru baskın gelmiş ilimle bezenmiş , kimi “Sabır” esmasının zuhuruyla, baştan aşağı sabır olmuş Eyüp aleyhisselam gibi, kimi “Vedud” esmasına boyanmış fazlasıyla da çok sevilmiş , kimi çok müşfik “Halim” esması baskın gelmiş. Bir de zalimler var, Kahhar esmasının baskın gelen zuhuruyla alemde görünen … Daha binbir çeşit esma terkipleri mevcut bu alemde. Rabbimiz ne verdiyse odur, dahi nemiz var…Her şey Rahmanın ihsanıyken, bu ihsanların gerçek sahibiymişçesine mağrur olmak ne büyük zavallılıktır. Kur’an da bu durum İnfitar Suresinde “ Ey insan! Seni mağrur eden ne ? O Kerim Rabbine ki seni (yoktan) halk eden, düzgün ve dengeli kılan, seni dilediği bir şekilde terkib eyleyen O’dur.” Şeklinde ifade edilmektedir. Her birimiz negatif ve pozitif yönlerimizle, yap boz parçalarının girinti ve çıkıntıları misali birbirimizi tamamlıyoruz. Her birimiz akılların alamayacağı bir şekilde birbirimizle ilintiliyiz, her ne kadar kendimizi bağımsız olarak hissetsek te. Bir birimde oluşan diğerlerinide etkiliyor. Öyleyse, fiillerimizden ve hatta düşüncelerimizden dahi sorumluyuz. Bize düşen, güzel düşünmek, güzel yaşamak ve tüm aleme gönlümüzdeki Muhammedi aşkı yansıtmak... Alem; alimiyle zalimiyle tek bir bütün. Hiçbir şey abes ve boşuna yaratılmamış. Duhan suresi 38.ayet bu gerçeği dile getirmektedir. “ Gökleri, yeri ve aralarındakileri abes olarak boşuna yaratmadık.” İnsan vücudunda birbirinden bağımsızmış gibi çalışan yapıları, işlevleri farklı milyarlarca hücre tek bir bedeni temsil ediyor. Milyarlarca hücre kendini bağımsız bilse de, hafsalanın alamayacağı şekilde diğer milyarlarca hücreyle bağıntılı… Her şey bize tevhidi anlatıyor sanki… Tevhide ulaşınca boş, gereksiz veya abes diye bir kavram kalmıyor. İncinme, incitme, kınama, hor görme gidiyor, sadece her şeye her zerreye ibretle, hayretle seyir başlıyor. Beklenti veya endişeler, gereksiz korkular olmuyor. Niye?? Niçin Böyle?? Soruları lugatımızdan kalkıyor ve sanki Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın mısraları yaşanıyor… Deme şu niçin şöyle Yerincedir ol öyle Bak sonuna sabreyle Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler Hiç kimseye hor bakma İncitme, gönül yıkma Sen nefsine yan çıkma Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler Selam ve dualarımla… Mukarreb
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Tevhidin güzelliği Yazan Mukarreb
Cvp: Tevhidin güzelliği Yazan Sabri Tandoğan