Sayın Göksu,
24.7.2006 tarihli mailinizi aldım. Ben de uzun zamandır sizden mail alamadığım için endişe içindeydim.
Son derece önemli bir konuya değinmişsiniz. Allah nasip etti doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Avrupayı gezdim, şunu müşahede ettim insanlar mutsuz, insanlar huzursuz, insanlar sıkıntı ve bunalım içindeler. Biliyorsunuz ben yeryüzündeki bütün insanlara kendi kardeşim gözüyle bakıyorum, onları seviyorum. Seyahatlerim boyunca hep şunu düşündüm bu mutsuzluğun, bu huzursuzluğun sebebi neydi. Şunu buldum: Onlar Kuran’ın nurundan, Hazret-i Muhammed’in aşkından uzaktılar. Onlar fırtınalı bir denizde pusulası olmayan bir kaptan gibiydiler. Hayat mücadelesinde onları ışığa, renge, şiire, aşka götürecek ölçülerden mahrumdular. Bu nedenle gerek bireysel yaşamlarında, gerek aile içinde yaşama sevincini bulamıyorlardı. Aynı durum, kendi ülkemin birçok insanı için de bahis konusu idi. Biz Allah’ın ve Resulünün gösterdiği ışıklı yoldan gitmedikçe, Muhammedi aşkı kalbimizde bulmadıkça ne yurt içinde ne yurt dışında mutlu olamayız ki, huzura ve sevince ulaşamayız ki...
Sevgili Göksu, mesele burada. Biz kendimiz bütün nüanslarıyla islamı yaşamadıkça bunu başkalarına nasıl aşılayabiliriz? Bu, tabiat kanunlarına aykırı olur. Kendi İslamın nuruyla aydınlanmayan Allah ve Peygamber aşkını kalbinin ta derinliklerinde hissetmeyen, yaşamayan birtakım kurusözlerle birtakım monologlarla bunu karşısındakine nasıl duyurabilir, nasıl aşılayabilir? Bundan otuz yıl önceydi. O gün herzamanki gibi işimden çıkmış, Hacı Bayram’a a gitmiştim. Bir kitapçı dükkanında kitaplara bakıyordum. O günlerde bir Alman mühendis sık sık kitapçılara geliyor, tasavvuf üzerine yazılmış kitaplar alıyordu. O gün de gelmiş yeni kitaplar alıyordu. Müşterilerden bir zat birden mühendise döndü: -Hem boyuna tasavvuf kitapları alıyor, hem de müslüman olmuyorsunuz, sebebini öğrenebilir miyim? Cevap beni ogündenberi düşündürüyor, ürpertiyor, heyecanlandırıyor: -Efendim, dedi, ben İslam denince Yunus gibi Mevlana gibi Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi büyükleri hatırlıyorum. Onlar gibi müslüman olmaya şimdilik kendimde güç göremiyorum ama sizler gibi sözde müslüman olmaya da ihtiyaç duymuyorum...
Değerli kardeşim, mesele burada. Biz islamı ferdi hayatımızda, aile hayatımızda, toplum hayatımızda yaşayıp gerçekleştirmedikçe hiçbir zaman birtakım sözleri sıralayan bir papağandan farkımız olmayacak. İslamı bu sözleri sıralamaktan birtakım ritüellleri tekrarlamaktan ibaret sananlar hep bir aldanış içinde yaşamayacaklar mı?
Gelin biz önce bir ayetten, bir hadisten başlarak İslamın güzelliklerini hayatımızda yaşamaya ve gerçekleştirmeye çalışalım. Arkası kendiliğinden gelir. Ben yıllardır “Ya Hayır Söyle Yahut Sus” hadisini yaşayan bir insan arıyorum. Siz bulduysanız lütfen gösterin, gidip ellerinden öpelim.
Sevgili dost, söyleyeceklerim bu kadar. Selam, sevgi ve saygı ile...
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Nereden, hangi kaynaklarla başlamalıyım? Yazan Göksu
Cvp: Nereden, hangi kaynaklarla başlamalıyım? Yazan Sabri Tandoğan