Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi”
Gönderen : İlknur
Tarih : 7/10/2008 2:41:46 PM


Merhaba Sabri amca,


Şimdi sitedeki yazıları okudum, her zamanki gibi yine çok güzel yazılar vardı. Bazı sabahlar servisi beklediğim yere biraz önce gidiyorum ve bir bardak çayla poğaça yiyiyorum. Dün sabah gittiğimde, orada oturup çayımı içerken ve etrafa bakınırken, yanımdaki çalıların arasından çıkmış bir tane gonca gül gördüm, ufacık bir gonca, açmamış daha. Baktım, hiç sulanıyor gibi görünmedi gözüme, kökleri kuruydu; bir sürü yeşillik, yapraklar, çalı ve aradan süzülen, ufacık kapalı bir gonca gül. Düşündüm kendi kendime; acaba dedim bu gonca açabilecek mi! Belli ki hiç sulanmıyor burası ama okadar da güzel ki bu gonca. İnşallah açar diye düşünerek onun güzelliğini bir süre seyrettim, sonra zamanım doldu ve servisim geldiği için ayrıldım oradan. Bu sabah yine erken gittim ve çayımı içiyordum; otururken yan tarafıma bir de baktım ki o dün gördüğüm hiç açmamış gonca, nasıl güzel açmış; inanamadım, şaşırdım; ilk an idrak edemedim bir günde o goncanın, okadar çabuk, bukadar güzel açabileceğini düşünmediğim için; acaba dedim bu gonca dün gürdüğüm gonca mı; yoksa başka bir gül mü! Sonra anladım ki o dün gördüğüm gonca öyle bir canlı, öyle bir güzel açmış ki bir günde! Hayret edilecek birşey! Sonra biraz, o çok güzel açmış ufak gülü seyrettim, sonra yine servisim geldi ve ayrıldım oradan.


Dün sizin bir mailinizde gördüğümde “Kenan Rifai Hazretleri"nin kim olduğunu merak etmiştim ve internette araştırmıştım biraz. Çok değerli bir kişiymiş anladığım kadarıyla. Bir yazıda onunla ilgili bir kaç olaydan bahsediyordu ve bunlar çok hoşuma gittiği için buraya da yazmak istedim.


“Bir gün Kenan Rifai Hazretleri otururken, masanın üstünde duran eski bir gümüş vazoyu yanındakilere göstererek, “bu vazo gümüştenmidir?” diye sordu. Sahibi, “Evet gümüştendir”, dedi. Ken’an Rifaî’de “Bu vazoyu cilalasan parlayacak ve gümüş olduğu belli olacaktır.” diyerek yanıtladı. Sahibi ise mahcup bir şekilde, “bu vazo hergün kullanılıyor, bu nedenle parlak tutmak zor oluyor”, dedi. O zaman kendisinin dilinden şu güzel sözler dökülüverdi; “Nefsine ve arzularına mağlup olan kişilerin kalbi de aslında, parlak mücevherler gibidir. Fakat ihmal onların kalbinin bu vazo gibi kararmasına sebep olur.”


Başka bir yerde de Kenan Rifai Hazretleri’yle şöyle bir diyalog geçmiş.Yanındaki bir kişi, “Efendim dünya çok kötü!”, dedi. Buna Kenan Rifai Hazretleri: “Sen iyi olmaya bak!” diye cevap verdi. “Bu kötülüklerin ortasında iyi olmanın ne faydası olur ki?” diye o kişi cevap verince, Ken’an Rifaî şöyle yanıtladı; “Başkalarının kötülüklerini düşünmekten size ne? Kendin iyi insan ol! Şeytan sizin sınırlarınızı aşabildimi? Yoksa siz onun etkisinde kalıp, O sizede kötülüklerini bulaştırdı mı? Şayet şeytan size dokunamadıysa onu mağlup olmuş kabul ediniz.”


 


O, “içinde Allahın tecelli ettiği bir ruh taşıyan (Kalbinde Allah sevgisi olan) herkes ve bizi kaldırmak için yardım elini uzatan her insanın, sadık ve güvenilir bir dost olduğunu söyler. Bu nedenle, “yaratılmışlara gösterilen sevgi, saygı ve sadakât, Allaha gösterilmiş gibidir.” Bir sohbet esnasında, müridlerinden birisi “Bu yaptıklarımdan dolayı beni herkes sorumlu tutarsa? diye sorunca Ken’an Rifaî ona şu yanıtı verdi; “Bizim için herkes yoktur. Biz yaptıklarımızı Allah için ve O’nun rızasını kazanmak için yaparız. Vicdanınıza danışın, yaptıklarınızdan vicdanınız rahatsa, başkalarının ne düşündüğünden korkmayınız. Vicdanınızın rahat olması sizin için yeterlidir.”


 


Ken’an Rifaî, “Dost diyebileceğimiz birisi gerçekten var mıdır? Yoksa eğer, dost kimdir?” sorusuna şu cevabı veriyor, “Gerçek dost Allah’dır ve her kim, bu gerçeği bilirse Allah da onun dostudur.”


 


Hayatı boyunca Ken’an Rifaî, insanların devamlı birbirleriyle savaştığını görerek bu gerçek yüzünden çok üzülmüştür. İkinci dünya savaşı esnasında bir akşam, çeşitli radyo haberlerini duyduktan sonra şuna dikkati çekmiş ve şöyle demiştir: “Kur’an insanlara, insanları (insanlığı) seviniz diyor ve onlara sevgiyle, iyilikle ve adaletle muamelede bulunmamazı öğütlüyor, keza Peygamberler de bütün insanlığın bir büyük aile olduğunu, onları kırmadan davrananların, onları incitmiyenlerin ve onlara faydalı işler yapanların Allah katında makbül olduğunu duyuruyor”. Fakat malesef şimdi radyomu açıp, herhangi bir istasyonu dinlediğimde, devletlerin diğer düşman ülkelerine yaptıkları taarruzlarını ve onlara verdirdikleri büyük kayıpları, zararları ve yakıp yıkmalarını duyuyorum. Onlar bu arada kendilerinin hiçbir zayiatları olmadığını, hiçbir zarara uğramadıklarını abartarak söylüyorlar. “Yirminci yüzyılda insanlık adına, ne kadar üzücü bir hadise.” Kendi kendime düşünürken, gündüzün elinde bir lamba tutarak dolaşan Diojen aklıma geldi. Ona niçin bu şekilde yapıyorsun dediklerinde, namuslu bir adam aradığını söylemiş. Keza Sokrat etrafında toplanıp, adil karar verdiklerini söyliyen topluluğa hitaben, “Eğer doğru ve adil olduğunuza inanıyorsanız aranızdaki bu anlaşmazlık ve münakaşa neden?, diye sormuş.


Ken’an Rifaî hazretleri için her nefeste Allahla olmak, O'nunla yaşamak onun tek amacı idi. Hayatlarını devamlı ibadetle geçirenlere karşı çok derin saygısı olmakla beraber “Devamlı ibadet etmek güzel şeydir, fakat bu ibadet de vücuda bağlı olarak yapılır. Gerçek ibadet kalble yapılandır. Yani her zaman Allaha açık bir kalp taşımak”. Diğer bir sohbette ise, “Bir anlık yokluğunuzu yansıtmak, benliğinizle bütün sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.” dedi.


Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

“Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” Yazan İlknur
Cvp: “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]