Merhaba Sabri amca;
Pazar gecesi geldik tatilden. Çok güzeldi. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak çok güzel birşey, benim çok hoşuma gidiyor. Gemi seyahati eşimin de benim de çok hoşumuza gitti. Gemideki hizmet çok güzeldi, gemi personelinin güleryüzünden ikimiz de çok memnun kaldık. İstisnasız personel çok güleryüzlü ve işlerini çok güzel yapan insanlardı. Her gece yoldaydı gemi, sabah da bir adaya geliyordu. Tüm günü o adada geçiriyorduk, tur rehberleri tüm gün gidilecek yerleri adada bize gösterip gezdiriyordu. İnsan gün içerisinde çok yürüyüp sürekli hareket halinde olduğu için, akşam gemiye gelindiğinde yorgun olunuyordu. Özellikle ilk adanın tur dönüşü, bedenimiz alışık olmadığı için, akşam gemiye geldiğimizde okadar yorgunduk ki her gün bu tempoda ne yapacağız bakalım demiştik eşimle ama ertesi günler sanırım alıştı beden bu tempoya ve çok daha az yorulduk. Her gece, yine ertesi sabah başka bir adaya gitmek üzere yola çıkıyordu gemi. Adaların hepsinin birbirinden farklı özellikleri vardı. Tek ortak özellikleri, orada yaşayan insanların çok sıcak ve güleryüzlü olmalarıydı. Bunun sebebi; ada halkının en büyük geçim kaynağının turizm olmasıymış. Ben daha önce Atina, Selanik ve Kavala’yı da görmüştüm; gerçekten de ada halkıyla oraların halkı oldukça farklı. Midilli, en çok yeşil olan adaymış. Midilli’de daha çok müze gezdik ve bir kiliseye götürdüler, oranın önemli bir kilisesiymiş. İçinde çok büyük avizelerin olduğu, ışıklı, tepelerde Hazreti İsa’nın havarileriyle resimlerinin olduğu büyük büyük tabloların yer aldığı, oldukça şatafatlı bir kiliseydi. Rodos adası kalabalıktı; orada bir Türk Kahvesi çok hoşuma gitti; yaşlı bir amca 40 küsür senedir o kahveyi işletiyormuş. Duvarlarda asılı eski zamanlardan kalma tabloların asılı olduğu görüntüler ve çok hoş, eski Türk Sanat Müziği şarkıları eşliğinde Türk kahvelerimizi içtik. Orada geçirdiğimiz zamandan çok zevk aldım. Çarşısı da bayağı kalabalıktı. Bir de Murat Reis’in türbesine gittik Rodos’ta. Orada eski bir de camii vardı; türbenin arka tarafında da bir mezarlık vardı; bazı Osmanlı generallerinin mezarları varmış orada. Oranın bakımını, temizliğini ve bekçiliğini 49 yıldır orada yaşayan yaşlı bir amcayla eşi yapıyorlarmış. Hemen türbenin ve mezarlığın yanında tek katlı ufak, eski görünümlü bir evleri var, yaşlı ve çok tatlı insanlar. Rodos büyük, canlı, güzel bir adaydı.Mikanos adası da daracık sokakların arasındaki dükkan ve kafelerden oluşuyor. Dünyada ahlak polisinin girmediği tek adaymış; ilginç bir yer. Her tarafta motorsikletli insanlar var. Çok az araba var, her taraf motorsiklet; zaten ara sokaklardan gezmek için yürüdüğümüz zaman bir sürü motorsiklet kiralayan yer gördük. Sokaklar çok dar olduğu için sokaklardan yürürken karşılıklı birbirbirine bakan evlerle karşılaşıyorsunuz; bembeyaz iki katlı evler; bazılarının kapısı açık, kadın yemek yapıyor, bazısı koltuğa uzanmış dinleniyor; sıcaktan herhalde içeri hava girsin diye çoğu evlerin kapıları açıktı; bazı evler dışarıya çamaşır asmış; daracık sokaklarda yürürken karşınıza çıkıyor. İçerileri olduğu gibi görünüyor. Evlerden sarkan, harika açmış pembe pembe çiçekler heryerde; daracık sokaklar arasında sürekli bu güzel açmış çiçeklerle karşılaşıyorsunuz; gündüzden akşama kadar kafeler ve oturma yerleri dışında açık tek dükkan yok; ne zamanki hava kararıp akşam oluyor, sadece insanların yaşadığı o daracık sokaklar birden çok canlı, hareketli, sağlı sollu her dükkanın açık olduğu, ışıl ışıl bir çarşı haline bürünüyor. Bana en ilginç gelen ada “Santorini” isminde bir adaydı. Mutluluk adası ya da balayı adası diye biliniyormuş bu ada. Ada halkı, sahilin 350 m.yukarısına kurmuş tüm yerleşim yerlerini; denizin bayağı bir yukarısında, tepede yaşıyor ada halkı muhteşem bir manzara eşliğinde. Sahilden yukarıya teleferikle ya da eşekle çıkılıyor. Biz dönüşte teleferiğe bindik ancak bayağı bir tedirgin olduk; teleferiğin deniz kenarına, sahile inmesi 2,5 dakika sürüyor ancak çok uzun geldi zaman; öyle dik bir açıyla iniyor ki tedirgin olmamak mümkün değil. Ada halkı çok mutlu insanlar, anlarını yaşıyorlarmış; yarını düşünmeden. Bunun sebebi de bu ada volkanik bir adaymış, volkan patlamasıyla oluşmuş ve her an yeni bir patlama beklendiği için insanlar yerleşim yerlerini en tepeye kurmuşlar ve hiç yarınını düşünmeden, anını yaşıyorlarmış ve çok mutlu yaşıyorlarmış. Tepede beyaz evler yapılmış, daracık daracık ara sokakların arasında beyaz ve mavi ağırlıklı evler yapılmış, hepsinin de manzarası denizi tepeden seyrediyor ve muhteşem manzaraları var; bazı evlerin balkonunda ufak havuzları var. Çarşısı da daracık daracık sokakların arasına karşılıklı dizilmiş dükkanlardan, kafeterya gibi dinlenme yerlerinden oluşuyor. Çok şirin bir ada. Adada dikkat çekici bir diğer şey de adanın ev olmayan, gözünüzü baktığınız her yerinde üzüm salkımlarının olması; çevrenize baktığınız zaman koca bir üzüm tarlası gibi; ancak üzüm salkımları yerde; yere ekiliyormuş; gerçekten çok ilginç bir görüntü. Dünyada sadece burada yetişen bir üzüm türüymüş bu. Yerlerde yaprak var gibi, çevrenize baktığınız her yer yeşil yeşil; ama bunlar yaprak değil, üzüm salkımlarıymış. Son olarak da Atina’ya gittik; Akropolis’e götürdüler orada; bir de Plaka diye bir yerleri varmış meşhur, alışveriş yerlerinin ve oturma yerlerinin bulunduğu oldukça kalabalık bir çarşıydı burası; oraya götürdüler bizi. Şehir adalardan oldukça farklıydı. İnsanları çok daha farklıydı, daha az güleryüzlü, daha resmi. Bu seyahatten eşim de ben de çok memnun kaldık ve çok şükür geldik evimize. Geldikten sonra işte biraz daha fazla çalışmam gerektiği için mesaiye kaldım. Allah’tan bir gün kalmak yetti akşam. Eşim de akşam şirkete geldi, bekledi beni, kimsecikler yoktu benden başka şirkette, insan sessizlikte nasıl da güzel ve verimli çalışıyor. Departmandan bir arkadaş benim işlerimi bayağı yapmış; yoksa bir hafta mesaiye kalsam akşamları, ancak bitirebilirdim. Çok şükür ki bir akşamda bitirebildim. Okadar mutlu oldum ki bunu görünce işe geldiğimde. Allah ondan razı olsun. İnşallah siz de iyisinizdir Sabri amca.
Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum. Allah’a emanet olun.