Sayın İlker Üstoğlu,
5.8.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, bir şiir gibi olan mailin bana ilkokul kıraat kitabında okuduğumuz Kemalettin Kamu’nun bir şiirini hatırlattı. İstersen bazı mısralarını beraber okuyalım:
“Bingöl Çobanları
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların en eski aşinasıdır soyum
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini...
...
Şehrin gürültüsünden usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün, bugün bu zavallı çobanla
Gönlümü yayla yaptım Bingöl Çobanlarına...”
Evet yavrum, bir anın güzelliğini ne güzel anlatmışsın. Aklıma Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın o inanılmaz güzellikteki mısraını getirdi.
“Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel”
Bizim huzur dediğimiz, mutluluk dediğimiz o anların toplamından başka nedir? Doğaya bakarken, bir şiir okurken, bir senfoni dinlerken, güzel bir insanı seyrederken, özenle yapılmış nefis bir yemeği yerken, kendimizi aşkla verdiğimiz bir namazda secde ederken o anı yaşamak ne güzeldir. Bunu o kadar güzel belirtmişsin ki seni yürekten kutluyorum. Önemli olan her an dikkatli, her an uyanık olarak o anların sayısını çoğaltabilmek. Bunu yapabilenlere ne mutlu.
Değerli yavrum, senin mailinin çıktısını alacağım ve onu bir şiir gibi okuyacağım. Bana bu mutluluğu verdiğin için sana çok teşekkür ediyorum.
Gecemizi gündüzümüze katalım, bu mutlulukların arkasındaki sevgi olayını çoğaltalım. İçimizi dışımızı sevgiyle öyle dolduralım ki birisi bizi yolda gördüğü zaman “Ne o sevgi, nereye gidiyorsun” desin. Dünyamız hep sevgiyle dolsun. Hayallerimiz, rüyalarımız, beklentilerimiz, umutlarımız hep sevgi olsun. O zaman bütün kainat dile gelecek, bize seslenecek. O zaman eşyaya eşya olarak bakmayacağız, ona sevgiliden bir tecelli diye muammele edeceğiz. Ben bazan bulaşıkları yıkarken duruladıktan sonra onları öper, okşar, sevgimi söylerim. Elbiselerimi giyerken onları okşar, yanaklarıma sürer, sevgimi dile getiririm. Tek önemli gerçek var, bütün kainatı insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, eşya ve cemadatıyla Muhammedi bir aşkla kucaklamak. Bunu yapabilenler, konuşurken ‘ama, buna rağmen, şu da olmasaydı’ demeyenler, hayatı bir realite olarak olduğu gibi kabul edenler Yunus Emre gibi
“Bir çeşmeden akan su, acı, tatlı olmaya”
diyenler ne güzel insanlardır.
Sevgili yavrum, yeni maillerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan