Aziz Büyüğümüz, Çok Değerli Dostlar,
Hayırlar, sağlık ve esenlikler içinde olmanız dilekleriyle hepinize yeniden merhaba...
Ve söz yine çok sevgili büyüğümüzde:
SOHBET BAHÇELERİNDEN DERLEMELER
Hac hakkında konuşuluyor...
Kenan Rıfai Hz.’ne sormuşlar: “Medine’de bilmem kaçıncı caddede bir dükkân var. Oradaki ürünleri gördün mü” demişler. O da, “Ben oraya gittiğimde öyle bir aşk içindeydim ki, ne dükkân ne meta görmedim” demiş. Tamam, hepimiz Hac’ca gidelim inşallah ama, bu turistik bir ziyaret olmasın. Ruhumuz ve bedenimizle de haccedelim. Önce kendimizi ruhen ve bedenen bu ziyarete hazırlayalım. Bunun için de herşeyden önce kendi gönlünü Kâbe haline getirmiş olmak gerek.
Şirk hakkında konuşuluyor...
Şirkten cümlemizin korunması gerek. Bunun pek çok yolları var. Meselâ kendimize bir şeyi izafe etmeyeceğiz. “Benim çocuğum benim gibi olmalı” diyoruz, niye? Benim evlâdım benden daha mükemmel olsun. Herkes hep aynı şeyi uygulayacak olsaydı, bugün mağara devri hala devam ederdi. Evlâdımıza, eşimize, maddi değerlerimize bile Allah’ın emaneti diye bakacağız. Şirke götüren birinci sebep, aidiyet düşüncesi oluyor: Bize ait hiçbir şey yok, sadece emanetçisiyiz. Bir de insanların zaafları oluyor, kimi parası pulu olunca, mevki makam sahibi olunca birtakım hallere giriyor. Bir ilacı alınca işte ağrılarım sızılarım gitti deriz. Bize düşen vazife verilen her emaneti yerli yerinde kullanmak. Ben pantolonumu çıkartıp atmış olursam, o pantolona ihanet etmiş olurum. Ben o eşyayı, “Yarabbi, hayırlısıyla bir daha giymeyi nasip et” diye fırçalayıp yerine asarsam, işte o zaman emaneti yerinde kullanmış olurum. Rızkın her molekülünde Allah’ın Hay esması var. Gelen bi çok felaketlerin, hastalıkların, baş ağrılarının temelinde bunu görememek vardır. Madem ki o “Hay” esmasını kırıntılarda görüyorsun, o zaman o kırıntıları yemeli, çöpe atmamalısın. Hastalığına şifa gerçekte ilaçla değil, Allah’ın o ilacı vesile olarak gönderdiğini bilerek, şifa senden Allah’ım diyebilmendedir.
“Beşerin öyle delâletleri var, putunu kendi yapar, kendi tapar...”
Tevfik Fikret
Evlât sevgisi... İçinizde kendi öz evlâdım gibi sevdiğim kimseler var. Onları biraz görmesem, seslerini duymasam, rüyalarımda görüyorum. Kendi sulbümden gelseler bu kadar sevmezdim belki ama, put haline getirmemek gerek... “Evlâdım bu yemeği sevmiyor, ben de yapmam” diyorlar. Kardeşim ister sevsin, ister sevmesin, sen yap canın istiyorsa, o da yemezse enayiliğine doymasın. Allah cümlemizi gizli ve aşikâr şirklerden korusun.
Kulluk makamı hakkında konuşuluyor...
Hepimizin Allah’ın kuluyuz lafına katılmıyorum. Bugün birçok kimse paranın pulun, mevkiin makamın, şehvetin kuludur. Kulluk makamında insan şirkten kurtulmuştur. Herkes Hz. insan olamaz. Gerçek kulluk makamı bütün bu putlardan, şirklerden kurtulmuş olarak, Allah’ın önünde tertemiz bir gönülle bulunabilmektir. Benim evlâdım derken gönlünden Allah’ın emaneti diye geçiriver. Benim diyebileceğin hiç bir şeyin yok çünkü.
“Bütün sevgileri atıp içimden, varlığımı yalnız O’na verdim ben,
Elverir ki, bir gün bana derinden, ta derinden bir gün bana gel desin.”
Ahmet Kutsi Tecer
Kulluk makamına herkes ulaşabilir, yeter ki birtakım zırtapozluk olmasın. Hayat bu, gerekirse Dikmen’de bir göz gecekonduda oturabiliriz. Şu olmasa ben yaşayamam, arabam mersedes olmazsa ben çıldırırım, kürküm olmazsa hayata küserim, vb.
Keramet hakkında konuşuluyor...
İnsan birtakım manevi güzellikleri yaşamaya başlayınca haliyle birtakım şeyler olmaya başlar. Ama o Veli oldu, mürşit oldu manâsına değil. Ama bunlara şükretmek, sır halinde tutmak, açığa vurmamak gerek. Bunlar keramet değildir. İslâm’a gönül veren, samimi olarak yaşayanlarda bazı olağanüstü durumlar olur.
Ama bunlar çok büyük imtihanlardır. Aman ben Veli oldum, erdim diye ilân edersen, giden gider bir daha da gelmez. Mürşidine söylemenin de gereği yok, o zat hakiki mürşitse zaten o bilir, ona bildirilir. İkinci baskıya gerek yok. Allah der ki “Bu kulum biraz yaklaştı, bakalım bu sırrı başkasına bildiriliyor mu, kendini bir şey sanmaya başlayıp ona buna hava mı atıyor." Sen herkese, "Bak, bu bana aşık" diye ilân edersen, emin olun ki o aşk biter. Bu tür şeyleri anlatıp durmak tamamen nefsin tatmininden oluyor! Yaşanan halleriniz anlaşılmayan boyutlarda ise bir gün mürşidiniz size pat diye söyler bu budur diye. Ama bazen hiç açıklanmayadabilir. Nitekim hepsi sınavdır. Çok ince noktalardır. Çok dikkat etmelidir. Manen çok fazla tekâmül etmeden, Veli mertebesine gelmeden kulun manevi imtihanları başlar. Aman çok dikkatli olalım. Daha sonra o artar, artar, artar... (Duaların kabulü, manevi hallerin oluşumu vs.) ALLAH kulunu sınar, daha sonra bunlar durur ya da gelişerek gider.
Karşıma gelmişler, İzmir’den iki bayan: “Biz fena makamını bitirdik, beka makamındayız” dediler. Onlara gereken dersi verdim. “Haydi uçun bakalım şimdi İzmir’e, madem ki bu makamdasınız Tayyi Mekân yapın ve bildirin bu makamda olduğunuzu” deyince, “Hocamız bize böyle demişti” dediler. “Kusura bakmayın,” dedim “hiçbir ... bilmiyormuş hocanız. Meğer sonra anlaşıldı. Adam onlardan para pul alırmış. Hayatta uyanık olmak lâzım.
...
Sabri Tandoğan
Sevgili büyüğüm, en güzel dua ve dileklerle bugünlük de satırlardan ayrılıyor, hepinize gönül dolusu selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Hoşçakalın...
Çiğdem Seçkin Gürel
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
“Düşünüyorum, o halde varım”-Descartes Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: “Düşünüyorum, o halde varım”-Descartes Yazan Sabri Tandoğan