Sayın İlknur Hanım,
11.11.2008 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, günümüz insanları öyle büyük bir negatif baskı altında ki artık bünyeler buna dayanmıyor. Taşlar bağlanmış, köpekler salıverilmiş. Elinize bir gazete alıyorsunuz, bir televizyon kanalı açıyorsunuz, aman Yarabbi. Bir tek güzel yok. Hep negatif bombardıman. Ailelerde dirlik, düzenlik yok. Sevgi, saygı yok. İnsanlar arası ilişkilerde edep, incelik, zarafet yok. İşyerleri ayrı bir negatiflik kaynağı. Kıskançlık, çekememezlik, birbirini kötüleme, arkadan vurma, birbirlerinin ekmeğiyle, sağlığıyla oynama. Allah’ın o kadar hassas, kadar özenle yarattığı insan bedeni artık negatifliğe dayanamıyor. İsyan ediyor. Artık ufacık çocuklarda da şeker, kanser, alzheimer görülüyor. İnsanlar hassasiyetleri oranında bu zulme dayanamıyorlar. Sapır sapır dökülüyorlar. Olay bu yavrum. Yapılacak iş kendi dünyamızı kurabilmek. Bu alevler, ateşler ortasında Hz. İbrahim gibi bir gül bahçesinde yaşayabilmek mümkün mü...neden olmasın. Din, tasavvuf, tabiat sevgisi, müzik, resim, edebiyat, şiir, insanları sevmek ve onlara yardım etmek, bütün varlığı yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki samayoluna kadar Muhammedi bir aşkla kucaklamak. Günde birkaç Hadis okuyup, onu uygulamaya çalışanlar bu pisliklerden uzak kalırlar. Ne olur şu gazeteleri, televizyonları bir süre hasta, mustarip, sevgiye susamış, inceliğe susamış gönüllerimizden uzak tutalım. Güzelliğe yaklaşalım. Allah’a ve Peygambere yaklaşalım. Meleklerle dost olalım. Doğayı sevelim. Öyle bir dünya kuralım ki kötülükler, pislikler, “Avrupa Yakası”ndaki iğrençlikler bizim sınırımıza gelince orada dursunlar. Yeter artık diyelim. Düşünün şu memlekette nice güzel, tertemiz, pırıl pırıl kadınlarımız, erkeklerimiz var. Nur gibi velilerimiz var. Ama bir tanesini televizyonda görebiliyor musunuz? Bu topraklar bir Azize Anne mucizesi yaşadı. Doksan sekiz yıl insanlara sadece ışık verdi. Ama hiçbir televizyoncunun dikkatini çekmedi. Nerede pis, kokmuş, çürümüş insanlar varsa en mahrem yerlerini hayasızca, şerefsizce, namussuzca gösterenler varsa onlar baştacı edildi. Ekranları onlar doldurdu. Ama kimsenin aklına bu pisliklerden uzaklaşmak gelmiyor. Bir gün rahmetli Selahattin Falay anlatmıştı. “Akşam olmuştu” diyor, “evime gittim, televizyonu açtım. Aman Yarabbi” diyor, kendi tabiriyle ne kadar “puşt, pezevenk, orospu varsa evime dolmuş. İbneler baştacı ediliyor. Kalktım diyor, bağırdım. Defolun ulan, Allah belanızı versin. Gittim televizyonu kapattım. Kapatmasam pencereden atıp parçalayacaktım.” Rahmetli böyle bir hatırasını anlatmıştı. Nur içinde yatsın. Durum böyle yavrum. Artık, iç dünyamıza çekilmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Ne olur şu pislikleri bırakalım. Lanet olsun böyle televizyonlara, böyle dizilere, böyle programlara. Yıkılan ailelerin hasta, manyak tiplerini ekrana çıkartıp bas bas bağırtıyorlar. Bunun adı program yapmak oluyor. Sevsinler programlarınızı. Geçen akşam TRT’de sözümona bir edebiyat programı vardı. Birtakım yavşak ağızlı yaratıklar ekrana çıkartılmış, konuşmasını bilmiyorlar, Türkçe bilmiyorlar. En ufak kültürden haberleri yok. Onları çıkartanın... Ufacık çocukluğumdan beri edebiyatı delice sevdiğim halde tiksindim, iğrendim. Yeter artık, hayatın düşmanları, insanlık düşmanları, güzelliğin, inceliğin düşmanları, yeter artık. İşte yavrum bütün mesele bu yeteri diyebilmekte. Yoksa bu programlar devam ettiği sürece ve birtakım aptallar, gerizekalılar yatıncaya kadar o saçmalıkları seyretmeye devam ettikçe daha nice ağızlar çarpılacak, yüzler çarpılacak...
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Hasta toplum, hasta insanlar ve onları hasta edenler Yazan İlknur
Cvp: Hasta toplum, hasta insanlar ve onları hasta edenler Yazan Sabri Tandoğan