Sayın “Gönül Yolcusu”

14.11.2008 tarihli mailinizi aldım.

Kıymetli yavrum, mailini okurken ben de gözyaşlarımı tutamadım. Yarabbi, hayatı ne güzel özetlemişsin. Seni yürekten kutluyorum. Allah, iki dünyanı cennet etsin.

Bazan durup dururken içimize gelen sıkıntı boşuna değildir. ya kötü bir söz söylemişizdir, ya çirkin bir hayal kurmuşuzdur, ya kötü birşey okumuş veya dinlemişizdir. Bunlar bir anda içimizi allak bullak eder. Bizi yaşadığımız güzelliklerden uzaklaştırır. O zaman bu sıkıntımıza neden olan insan, gazete, televizyon veya olaydan uzaklaşmamız gerekir. Negatif konuşmalar, her işittiği negatifliği yayan insanlar ne kadar hem kendilerine hem çevrelerine zarar verdiklerini bir bilseler. Herkes bugünlerde kafayı bir gazeteciye takmış. Allah’ın günü aynı konuyu ısıtıp ısıtıp öne sürüyorlar. Yaptığı hareket şüphe yok ki çirkin mi çirkin. Ama hiçkimse düzinelerle kızı kirleten o namussuz, o şerefsiz, tenor denilen o alçaktan tek kelimeyle bahsetmiyor ne hikmetse. İşte bizim gazetelerimizin, televizyonlarımızın içyüzü. Bu mu insaf, bu mu insanlık, bu mu objektif haber vermek. Cyrano de Bergerac, piyesin bir yerinde “Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun” diyordu. Siz bu işte bir acayiplik bir namussuzluk, bir şerefsizlik görmüyor musunuz? Bu tenor denilen canavar, normal cezaevine konması gerekirken F tipi cezaevine kondu. Niçin? Buna kim sebep oldu? Nedense hiçbir gazete, hiçbir televizyon kanalı bunu irdelemiyor. Varsa da yoksa da o gazeteci. Lütfen bu konuda biraz düşünür müsünüz?

Hayat yolunda yürürken çok dikkatli olalım. Yüce Peygamberimiz “Ya hayır söyle, yahut sus” buyuruyor. Ölçümüz bu olacak. O zaman bütün engeller aşılacak. Yunus Emre “Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar” diyor.

Selam, sevgi ve saygı ile.

Sabri Tandoğan

Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :