Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Güzellik, kainatın altın anahtarıdır"
Gönderen : İlknur
Tarih : 12/5/2008 11:49:15 PM



Merhaba Sabri amca;



Dün akşam bizim eve yakın kültür merkezine bir programa gittik annemle, okadar güzeldi ki size de anlatmak istedim. Kadıköy Belediyesi’nde görevli bir hanım hazırlıyor bu programları; ismi de “Anılar ve Müzik”; dün akşam ki 36. programmış. İki kısımdan oluşuyordu; ilk bölüm belgesel niteliğinde; üç tane sanatçı vardı konuk olarak, programı hazırlayan hanım onlarla sohber edip onları tanıtıyor izleyenlere, onlar sohbet ederken de arkada konuk sanatçıların hayatlarıyla ilgili çok hoş barkovizyon gösterisi gösteriliyor. İlk konuk 33 yaşında bir keman virtüözüydü. İsmi Atilla Aldemir. Berlin Flarmoni Orkestrasında çalıyormuş, Viyana’da yaşıyormuş. Ara ara da İstanbul’a geliyormuş ve burada da çocuklara keman dersi veriyormuş. Katıldığı uluslararası pekçok yarışmada pek çok ödül almış; çok başarılı genç bir insan. Seyircilerden birisi nekadar çalıştınız kemanı ve bukadar ilerlediniz diye bir soru sordu; çocuk da “hala talebeyim ben, hala çalışıyorum, hala öğreniyorum” dedi. Mütevazi bir insandı. Sunucuyla sohbet sırasında Japonlardan bahsetti; Japonlarda bir eğitim varmış, çocuk daha doğmadan anne karnında bazı anneler klasik müzik dinletirlermiş bebeğe; doğduktan sonra da o bebek 2 yaşında eline keman alıp klasik müzik çalabilirmiş; çok ilginç geldi. Konuşurken uluslararası verdiği konserleri sordu sunucu kendisine; o da bu konserlerde kişinin kendi ulusunu temsil ettiğini; o nedenle hal, hareket ve davranışlarla ulusunu çok güzel temsil etmesi gerektiğini söyledi; o konserlerde pek çok izlemeye gelen milletin kendisine ve kendisi gibi konser verenlere not verdiğini ama bu notu aslında sahnede performans gösteren kişinin milletine verdiğini söyledi. Sonra o kişinin uluslararası bir konseri gösterildi, keman çalarken; okadar güzeldi ki! Eskiden klasik müzik beni bukadar etkilemezdi ama şimdi okadar etkiliyor ki! Beni asıl etkileyen, hatta gözlerimi yaşartıp ağlatan, sunucunun ikinci bölümdeki konuğuydu. Bu kişi 50’li yaşlarda “Leyla Pekin” isminde bir hanımefendiydi. Müziğe ve pianoya aşık bir insan. 5,5 yaşında pianoyla tanışmış. Arya söylüyor. 14 dilde şarkı söyleyebiliyormuş, klasik tarzda şarkılar söyledi, kilise müziği de söylüyormuş; çalıştırdığı bir koro da var ayrıca, onlar da çıktılar, çok güzel şarkılar söylediler; sonra sunucu hiç unutamadığı bir anısını sordu; o da şöyle bir anısını anlattı beni çok etkileyen. Yıllar önce Nemrut’a gitmişler; orada 200 kişilik Japon turist grubu varmış o sırada, onlara bu hanım hiç enstrümansız, çıplak sesle konser vermiş Nemrut’ta. Bunu anlatırken beni çok duygulandırdı. Şöyle anlattı o anlarını; “O an benim için çok özel bir andı, hiç unutamam o anı; Nemrut’tayım, etraf okadar güzel ve şarkı söylemeye okadar müsait ki; tepedesiniz, sessiz, gökyüzü apaydınlık, güneş batıyor, pırıl pırıl bir hava var, 200 kişilik de Japon turistler var, onlara konser verdim çıplak sesle; şarkı bittiğinde onlar bana bakıyordu, ben onlara ve ağlıyorduk; gelip sarıldılar bana ağlayarak, tabii ben de. O an benim için okadar özeldi ki unutamam. Hani bazı insanlar uçmak nasıl birşey derler; o an sanki uçuyordum, öyle hissettim ve çok duygulandım, Japonlarla sarıldık birbirimize ve ağladık”. Bunu öyle bir anlatışı vardı ki o an gözümün önünde canlandı sanki, kendisi de anlatırken gözleri dolu dolu oldu, beni de ağlattı izlerken. Sonra dedi ki “insan ruhuna en yakın müzik ilahiler; ben şimdi bir ilahi okumak istiyorum” dedi ve Yunus Emre’den bir ilahi söyledi; okadar güzeldi ki! Sonra sunucu, ailesini sordu. Ailesinin de hep yanında kendisine destek olduklarını söyledi. Eşi de oğlu da kızı da müzisyen. Eşinin de orada olduğunu söyledi ve  en önde oturan eşine bakarak “o benim sadece eşim olmadı” dedikten sonra yarım kaldı sözleri ve gözleri doldu, dudakları titremeye başladı, boğazı düğümlendi sanki, konuşamadı bir an ve mikrofonu “biraz alırmısınız” diyerek sunucuya uzattı; sunucu durumu anladı ve toparladı; sonra o hanım tekrar mikrofonu aldı eline ve tekrar “o benim sadece eşim değil, şimdi, arkadaşım ve dostumu yanıma davet etmek istiyorum” dedi gözleri dolu dolu. Çok beyefendi, güleryüzlü bir bey geldi sahneye; eşiyle 34 senelik evlilikleri olduğunu, onunla çok güzel, mutlu bir evlilikleri olduğunu söyledi; onun aynı zamanda çok güzel bir anne olduğunu söyledi; acı-tatlı pek çok günleri olduğunu ancak acı günlerinin üstesinden sevgiyle geldiklerini söyledikten sonra eşine  ithafen bir şiir okudu, o anlarda eşi olan hanımefendi de onu dinlerken gözleri hep dolu doluydu, birbirlerine bakışlarındaki sevgi, saygı ve o hanım efendinin duruşu, hali, gözleri, bakışı, konuşması, sözleri, duygulanması beni okadar ama okadar duygulandırdı ki o hanım efendi gözleri dolu doluyken ben de yerimde bu güzel sahneyi izlerken ağlıyordum, gözlerimden gelen yaşlara engel olamıyordum. Sonra eşiyle sarıldılar, teşekkür ettiler birbirlerine ve hanım efendi daha sonra oğlunu ve kızını çağırdı sahneye; kızı da Adana’da üniversitede okuyormuş; annesi onu görünce şaşırdı, yine gözleri doldu “2 aydır kızımı görmüyorum, 2 ay sonra gelecekti, şimdi gördüm nasıl mutlu oldum, bana babasıyla sürpriz yapmak istemişler.” dedi ve kızına sarıldı. Kızı da oğlu da anneleriyle ilgili okadar güzel şeyler söylediler ki annelerini ağlattılar yine; kızı “annem mutlu olsun, sırf annemi mutlu etmek için Adana’dan sürpriz yapıp gelmek istedim, o kadar güzel bir anne ki, anne-çocuk ilişkisinden çok daha farklı bir ilişkimiz var bizim, o benim herşeyimi anlattığım arkadaşım, dostum aynı zamanda” dedi. Oğlu da buna benzer şeyler söyledi. Okadar güzel bir aile, ama okadar güzel bir aileydi ki onların aralarındaki sevgi bağı, aile birliği, saygı beni izlerken çok duygulandırdı; çok etkiledi; bir an sanki o sahnedeki aileyi izlerken onların arasında kayboldum, kendimden geçtim, sürekli gözlerimden yaşlar geliyordu onların arasındaki sevgi bağını izlerken ve içimden “Allah’ım sen bu güzel insanların mutluluklarını daim et ve herkese böyle güzel evlilikler ve aile ver” diye dua ettim.  Etkilenmemek, duygulanmamak mümkün değildi. Konserin sonunda o hanım efendinin çalıştırdığı koro çıktı, çok güzel şarkıların ardından; son şarkı olarak hep birlikte “İzmir’in dağlarında çiçekler açar; Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa, adın yazılacak mücevher taşa” şarkısını söylediler ve gözlerim dolu dolu olmuş bir şekilde çıktık annemle programdan.


Programdan sonra eve geldim, eşime anlattım seyrettiklerimi büyük bir heyecanla, o da beni dinlerken duygulandı, baktım ağlıyor; “sanki gözümün önünde canlandı anlattıkların, etkilendim” dedi gözlerini ovuşturarak; onun duygulandığını görünce ben de duygulandım ve ağladım. Eşim gelemedi o programa ama internette yayınlanacakmış bu program, inşallah eşimle seyredeceğiz birlikte. Çok uzun bir yazı olmuş Sabri amca, umarım sıkmamışımdır sizi ve okuyanları. Çok güzel bir program ve konser olduğu için ve beni çok etkilediği için size de yazmak istedim.


Hafta sonu kısmetse eşim ve annemlerle Silivri tarafına büyükleri ziyarete gidiyoruz inşallah; babaannemin mezarını da ziyaret edeceğiz ve yaşlı birkaç akrabayı ve halamı. Sonra da Allah nasip ederse İznik’e kayınvalidemlere gideceğiz. İnşallah Çarşamba ya da Perşembe günü de İstanbul’a döneceğiz. Eğer yazamazsam bayramda size; şimdiden çok güzel, sağlıklı, mutlu bir Kurban Bayramı geçirmenizi diliyor; bu bayramın herkese ve hepimize sağlık, mutluluk, huzur, iyilikler ve güzellikler, getirmesini diliyorum.


Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

"Güzellik, kainatın altın anahtarıdır" Yazan İlknur
Cvp: "Güzellik, kainatın altın anahtarıdır" Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]