Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bir gül buketi
Gönderen : Çiğdem Seçkin Gürel
Tarih : 12/27/2008 9:03:06 AM



 



 


Çok Sevgili Aziz Büyüğümüz ve Kıymetli Dostlar,


Hepinize esenlik, huzur ve afiyet içinde olmanız dilekleriye selam, sevgi  ve saygılar sunuyorum...


 


Sevgili büyüğüm, sitemize gelen yazılar gönül dostlarının adeta birer bal arısı gibi olduklarını düşündürüyor. Herkes bir yerlerde ulaştığı güzellikleri daha büyük güzelliklere dönüştürebilmek için bir kovan misali sitemize taşıyorlar. Allah hepsinden razı olsun. İnşallah bu gönül dostluğu ailesi zamanla çok daha gelişir ve bereketlenir...


 


Kıymetli dostlar, burada sözü yine muhterem büyüğümüze bırakırken yeni bir sohbette daha birarada olabilmek umudu ile hepinize hayırlı günler, hayırlı çalışmalar, hayırlı dostluklar dileklerimi sunuyorum.


 


 


 


 


Çiğdem Seçkin Gürel


 


 


 


SOHBET DERYASINDAN DAMLALAR


 


 


“Allah’ım faydası olmayan ilimden Sana sığınırım”


Hadis-i Şerif


 


Bir edebiyat dergisinde bir yazı çıkmış. İki asır önce yaşamış bir edebiyatçı acaba filan tiyatrocuyu sevmiş miydi diye. Böyle lüzümsuz bilgileri ben ne yapayım. Hem ne malum söylenenlerin doğru olduğu. Bunların yerine üç Ayet, üç Hadis öğrenelim, onları günlük yaşantımızda uygulayalım.


 


Bir gariban adama zamanın kutbu olmak nasibolmuş. Devamlı namaz kılan birisi onu kıskanmış. Dayanamamış, gitmiş sormuş, “Ne yaptın da bu makama yükseldin?” deyince adam, “Ben garibanın biriyim. Namazlarımı ancak kılıyorum. Ama bir gün yolda giderken yerde bir kağıt buldum. Baktım üzerinde “Allah” yazıyor. Hemen elime aldım, çamurlarını kazıdım, sonra çıkmayan yerleri dilimle yalayıp çıkardım. Sonra da kurusun diye bir kitabın yaprakları arasına yerleştirdim. İşte bu nedenle bu makama yükseltildim” der. Lüzumsuz bilgilerle uğraşmayı bırakalım. Sade “Ya hayır söyle, yahut sus” Hadisini tam olarak uygulayabilsek velayet makamına kadar çıkarız.


 


Kenan Rıfai Hazretleri’ne soruyorlar: “Siz niye hiç Yezid’e küfretmiyorsunuz?” Hazret buyuruyor, “Ben kendi içimdeki Yezid’le başedemiyorum ki dışardakiyle ilgileneyim.” Bazı Aleviler, Muaviye’ye küfretmeyi bir ibadet sayıyorlar. O’nun da belki kendince haklı olduğu taraflar vardı. Niye ben O’nun günahını sırtımda taşıyayım? Daha Kerbela olayı ile ilgili tek kitap okumadım. Bunlar kafa karıştırmaktan öteye gitmiyor. Hz. Ali (R.A) ile Hz Muaviye arasındaki ihtilaflardan sonra Hasan-ı Basrî Hazretleri bir köşeye çekiliyor, hiçbir tarafı tutmuyor. “Efendim, niye taraf olmadınız” diyorlar. Hazret, “Ben” diyor “Allah’ın huzuruna çıktığımda bana Hz. Ali’nin, Hz. Muaviye’nin hesabı sorulmayacak ki. Niye başımı derde sokayım. Her ikisinin de haklı olduğu durumlar olabilir. Biri Allah’ın vahiy katibi, diğeri Peygamberin “İlmin Kapısı” dediği bir insan. Ben onlar hakkında nasıl konuşabilirim ki?” ...


 


 


-Efendim, bir ailede çocuğun manevi tekamülü ailenin maddi imkanlarıyla ilgili olabilir mi?


 


-Ailenin maddi imkanları çocuğun tekamülünde önemli değildir. Zengin bir aileden de fakir bir aileden de büyük insanlar çıkabilir. Önemli olan ailede iyi eğitim verebilecek bir kimsenin bulunmasıdır. Çocuğa her istediğini alan bir aile zaten en baştan kaybetmiştir. Biz Rana Hanım ile her hafta bir gün kuru ekmek yerdik. Bu çocuk varken de uygulanmalı, ona hayatın bu yönü de tanıtılmalı. Yerine göre burnu sürtülmeli. Kraliçe 2. Elizabeth’in babası onu çocukken sarayın bulaşıkhanesine götürüyor, ona bir süre bulaşıkçılık yaptırıyor. Sonra bir yıl sarayın ütü odasında ütü yaptırtıyor. Bilinçli sevgi, anneminki gibi bir sevgidir. Dört yaşında pirinç çorbası yaptıracak, beş yaşında tahta fırçasıyla gece yarısı tahta fırçalatacak, kahvaltısını kendisine hazırlatacak... Çocuğun her istediğini yapan ona en büyük kötülüğü yapmış demektir. Eğitimin amacı çocuğa eziyet etmek değil, onu hayata hazırlamaktır. Ta ki ana baba Hak’ka göçünce çocuk şimdi ben ne yapacağım demesin, hayattan korkmasın, tökezlemesin, ekmeğini taştan çıkarsın. Bugün birçok kimse hayattan korkuyor. Adam eve başka kadın getiriyor, karısının hiç sesi çıkmıyor. Çünkü aç kalırım diye korkuyor. Hayattan korkmamak ne demek? Ayakları üzerinde durabilmek demek, kendine inanmak demek, herşeyden öte Allah’a güvenmek demek... Kezban Anne, hayata tutunabilmek için maydanoz satmış, kar kış demeden ayakkabı boyacılığı yapmış... Ama kimseye de muhtaç olmamış.


 


 


-Efendim, siz yemeği bir estetik olay olarak yorumluyorsunuz, değil mi?


 


-Evet. Yemek olayına sadece bir karın doyurma olarak bakmak doğru değildir. Yemek bir güzel sanattır, yemek bir aşktır, yemek bir şiirdir, yemek bir coşkudur. Yemek pişirirken ona şarkılar söylemeli, aşk melodileri fısıldamalıdır. Yemek bundan anlar mı? Anlar! Nasıl ki anne karnındaki bebek anne baba kavgasını algılıyor, içerde yüzünü buruşturuyorsa yemek de çıkan bu pozitif elektrikten etkilenir. Bir hanım, gerginken, sinirliyken yemek pişirmemelidir. Yoksa ondaki negatif elektrik o yemeği yiyen herkese sirayet eder. Yemeğin sunuluş tarzı da çok önemlidir. Son derece edeple sofraya getirilmelidir, sofra düzeni, bardaklar, tabaklar herşey birbiriyle uyumlu olmalıdır.


 


Yemek yemenin de edepleri vardır. Acıkmadan yememeli, önünden yemeli, otururken çok edepli olunmalı, ağızdan geriye birşey çıkarmamalı, mümkün olduğu kadar yerken az konuşmalıdır. Önüne getirilen yemeği sevmese, hoşlanmasa bile onu tenkid etmemeli, kendine ayrılan kısmı az veya çok diye nitelendirmemeli, tam olarak doymadan sofradan çekilmelidir. Eğer çok az yiyecekse onu en baştan söylemeli, önüne dökülenleri, tabağındaki her taneyi yeyip bitirmelidir. Başkasının yeyiş tarzına ve yemeğine bakmamalıdır.


 


 


-Efendim, günümüzde sapık temayülleri olan bazı kimseler kendilerini doğuştan böyleyim diye temize çıkarmaya çalışıyorlar. Bu konuda ne dersiniz?


 


-Sapıklık doğuştan değildir. Siz hiç sapık hayvan gördünüz mü? Sapıklığa önce aile neden oluyor. Erkek çocuğa ruj sürüyorlar, oje sürüyorlar, kız çocuk elbisesi giydiriyorlar. Erkek çocuğu kız gibi, kız çocuğu erkek gibi büyütüyorlar. Bazı aileler nasıl olsa o daha çocuk diye askılı kıyafetler, açık saçık elbiseler giydiriyorlar, daha o yaşlarda makyaj yapmasına izin veriyorlar. Bunlar da daha sonra alışkanlık yapıyor. Kadınların da edep, iffet, haya duygusundan uzak davranışları ve giydikleri dekolte kıyafetlerle sokakta dolaşmaları da erkeklerde kadınlara karşı bir süre sonra tiksinti uyandırmaya başlıyor ve bazılarında da sapıklığı körüklüyor.


 


 


...


 


 


 


 


Sabri TANDOĞAN


 


 


 


Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :

Bir gül buketi Yazan Çiğdem Seçkin Gürel
Cvp: Bir gül buketi Yazan Sabri Tandoğan

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]