Efendim,
Sizin hiç canınızın sıkıldığı olur mu? Yani birşeylere kızdığınız için demiyorum, Boş kaldığınız yapacak birşey bulamadığınız için. Bu etrafta en sık rastladığım o en çok işittiğim sikayet tarzı. ‘Canım sıkılıyor zamanımı nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. ‘ Bütün yaz tatilde çocuklar ile bunun mücadelesini verdik. Her an onları oyalayacak birşeyler keşfetmek zorunda kalıyorduk. Sanki televiziyon ve bilgisayar olmadımı yapacak baska hiçbirşey kalmıyor dünyada... Tatil boyu onları kitap okumaya teşvik etmek, yeni oyunlar, yarışmalar bulmak , günlük hayatı paylaşmayı öğretip sevdirmek için uğraştık durduk.Elhamdülillah okulların açılması ile birlikte can sıkıntısı falan kalmadı ..... Okul sevinci ,yeni dersler, konular, yeni arkadaşlar derken anlatacak ve paylaşacak çok şeyimiz var şimdi. Televiziyon ve bilgisayar bile unutuldu sayılır.
Hatırlarım , kendi çocukluğumda , yaklaşık aynı yaşlarda iken nedendir bilinmez bizim canımız hiç sıkılmazdı. Saatlerce yeni oyunlar kurar oynardık. Hem de hic dogru dürüst oyuncağımız yok iken. Hayal gücümüz öylesine genişti ki gereken oyuncakları bile uydurur kendimiz yapardık. Gezmeye gittiğimizde ben gittiğimiz evi şöyle bir araştırır, kendime okuyacak kitaplar arardım. Ne bulursam toparlar, bir kanepeye uzanır kitapların içinde kaybolurdum. Hiç birşey bulamazsam eski yeni gazeteleri toplar onları baştan sona okurdum. Daha sonraları yağlıboya takımımı yanımda gezdirir olmuştum. Bir torbanın içinde yağlıboylarım, minik bir tuval, etrafı batırmamak için örtü, fırçalarım ve ben.... Hiç ayrılmazdık. Gördüğüm her şeyin her yerin resmini yapmaya çalışırdım. Anlatan yok, gösterip öğreten yok, yaptığıma deger verip teşvik eden yok.... Ama engelleyen de yok.....Çocuk oyalanayor diye düşünüyorlar herhalde. Evde haşlanmış yumurtanın kabuklarını bütün çıkarıp kuklalar yaptığımı ve kukla tiyatrosu kurarak çocuklara oynattığımı da hatırlıyorum. Hatta masanın altına gerdığım çarşafta Karagöz Hacivat oynattığımı da ..... Işte geçtiğimiz tatillerde , bunların hepsini mecburen hatırlayıp , hayal gücümü de zorlayarak cocuklar için seyyar yaz okulu gibi çalıştım sayılır. Yine de onlarda o heyecanı ve memnuniyeti, tatmini görebilmek çok kolay olmuyor. Ama ne olursa olsun bıkmadan usanmadan denemek gerek. Eminim ki vazgeçip peşini bıraktığımız an ya televiziyon denen kutunun ya da bilgisayarın başına geçecekler. ....... Günümüzde , onların dünyasında, arkadaşlarının , bulundukları ortamların ortak paydası bunlar çünkü.... Duyuyorlar, görmek istiyorlar. O zaman tamamen yasaklayıp atılamıyor, ama sabırla yönlendirilebiliyor, azaltılıp alternatifler yaratılabiliyor.... Onlara kendilerini denetlemek de öğretilebiliyor ... (İnşallah kişilik gelişimi ile birlikte bu da başarılacak)
Hadi onlar çocuk , ya büyükler? Etrafta bildiğim pek çok insan da şikayetçi şu can sıkıntısı illetinden... Hatır soruyorsunuz: ’Nasılsın ‘ diye ... ‘Işte öyle, napalım dünya işi yuvarlanıp gidiyoruz’ .... Işte !!!! Buldum .... Sorun burda demek ki..! ‘ Dünya işi ‘ Sanki bu dünyada pekçoğu da gereksiz koşuşturmaca olmasa hayat da yok !!!! Yapacak iş de yok !!!!
Amaç ne ? Hayatımızı sürdürebilecek parayı kazanmak mı sadece? Yoksa daha daha fazlasını mı? Neyin teleşesinde neyin stresindeyiz? Herşeyi istediğimiz yola sokmaya çalışmanın, ipleri ellerimizden bırakmamanın, herşeyi kontrol altında tutmanın mı? Insanları , olayları yönlendirmeye çalışmanın mı? Eğer böyle ise ızdıraplar içinde , sonu olmayan bir koşturmaca bu ..... Sonrada her bu işler(!)den artakalan zamanda yerinde duramayan , yapacak birşey arayan ama bulamayan , çıkmazda olan o mutsuz insan.......
Yıllar önceydi. Kızlar çok çok küçük; on yıllık iş hayatıma nokta koyup eve kapanmışım onlarla birlikte. Hayata başka açıdan bakmayı yeni yeni öğreniyorum. Telefon çaldı bir gün , rahmetli kardesim; ‘Nasılsın ablacım, napıyorsun ‘diyor. ‘İyi’ diyorum. ‘Kızlara bakıyorum. Yemek yapıyom. Temizlik falan’ .... ‘Onu sormuyorum ‘diyor. ‘Yaptığın birşey varmı? Kendine faydalı , zamanını değerlendirecek?’ . Gülüyorum ‘ Zaman mı? ben uyumaya zaman bulamıyorum!’ Oda gülüyor ‘Öyle deme , gün gelir bu boşta geçen zamana pişman olursun. Aman biraz organize ol, herşeyi sıraya koy , iş yaparken bile aynı anda kendin için verimli bişey yapabilirsin ‘diyor.
İşte O an birşey dank (!) ediyor..... Faydalı birşey yapmak.... Organize olmak.... Kendine acımamak... Rutinlerden kurtarıp kendini, her an , her an dolu dolu yaşamak....
İşte o günden sonra şu ‘Dünya işi yuvarlanıp gidiyoruz ‘ sözü batmaya başladı bana. Bizim bu dünyaya geliş amacımız bu mu? Elimzde günlük rutin bir iş varsa da kulağımız boşta değil mi? Dinleyebiliriz. Tv ye ayıracağımız zamanda okuyabiliriz... Hadi gelin bir beyin jimnastiği yapıp daha başka şeyler bulmaya çalışalım , eminim bir kaç dakikada hepimiz kendi dünyamıza uygun pekşok şey bulabilirz faydalı ve aktıf zaman degerlendirmek için. Ama en önemlisi ama en önemlisi düşüncelerimiz. Onlara zincir vuran yok ya! Işte düşüncelerde hep birlikte olursak Yüce Rabbimizle ne can sıkıntısı kalıyor, ne de gönül darlığı. Her yapılan en ufacık iş ibadet hükmünde o zaman. Yemek mi pişiriyorsunuz lezzetine doyum olmuyor, ev mi temizliyorsunuz , temizlik imandan oluyor... Dışarda mı çalışıyorsunuz kazandığınız nafakanın bereketi artıyor. Kısaca hayatınız bu dünyada da cennet oluyor. Boş dediğiniz zaman ise hiç kalmıyor. Stres ve telaşeye veda ediyorsunuz çünkü her an Rabbinizlesiniz ve Onun her an herşeyı yeniden yarattığının bilincindesiniz. Zaten bu dünyada boşluk yok. Siz onu güzelliklerle doldurmazsanız o nelerle doluveriyor farkında mıyız.? ..
İşte bu gün yine , ‘canım sıkılıyor’ sözünü duyuverince bunlar geliverdi içimden . Siz ne dersiniz.?
Saygı ,sevgi ve hürmet ile ellerinizden öpüyorum, bütün gönül dostlarına sevgiler.
Rabbime emanet olun..
Ozden CICEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai
www.ozdencicek.com
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
Can sıkıntısı Yazan Özden Çiçek
Cvp: Can sıkıntısı Yazan Sabri Tandoğan